Ödünç Alıp-Verme ile İlgili Hükümler
Ödünç ne demektir? İslam’da ödünç alıp-verme ile ilgili hükümler nelerdir?
Ödünç, “para veya bir malı, daha sonra aynısını geri almak üzere başkasına vermek”tir.
İSLAM’DA ÖDÜNÇ ALIP-VERMEKLE İLGİLİ HÜKÜMLER
Ayet ve hadislerde “borç alıp verme” teşvik edilmektedir. Bakara suresi 245, Mâide suresi 12, Müminûn suresi 20, Hadîd suresi 11 ve 18, Teğâbün suresi 17. ayetlerde “güzel borç vermek” (karz-ı hasen) ifadesi teşvik edilmektedir. Özellikle Bakara suresinin 282. ayetinde borç alışverişinde takip edilmesi öngörülen usûller detaylı bir şekilde dile getirilmektedir.
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Bir Müslümana bir şeyi iki defa ödünç olarak veren kimse o şeyi bir defa sadaka olarak vermiş gibi sevab kazanır.” (İbn Mace, “Sadakât”, 19.)
“Mirac ettirildiğim gece cennetin kapısı üzerinde, “sadaka on misli sevabla karşılanır. Borç ise on sekiz misli sevab ile karşılanır” yazılı olduğunu gördüm.
Cebrail’e (as.),
—Ödünç vermenin sadakadan üstün olmasının sebebi nedir? diye sordum. Cebrail (as.),
—Çünkü dilenci, yanında olduğu hâlde dilenir. Hâlbuki borç isteyen kimse ancak muhtaç olduğu için borçlanır, dedi. (İbn Mace, “Sadakât”, 19.)
Muhtaç olan bir kimsenin borçlanması mubah, ihtiyacı olana borç vermek ise mendubdur ve sadaka vermiş gibi sevabı vardır.
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kim bir Müminin dünya üzüntülerinden birini giderip ferahlandırırsa, Allah da onun kıyamet gününe ait üzüntülerinden birini giderir.
Kim, eli dar olan borçluya kolaylık gösterirse, Allah da dünya ve ahirette ona kolaylık gösterir.
Kim bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah da dünya ve ahirette onun ayıbını örter.
Bir kimse din kardeşine yardımda bulundukça Allah da ona yardım eder.” (Müslim, “Zikr”, 38.)
Ödünç Olarak Alınıp Verilebilen Mallar
Ödünç alıp vermek, ölçülen ve tartılan eşya gibi misli (bir benzeri) olan şeylerde olur. Akar (gayr-i menkul) ve hayvan gibi misli olmayan birbirinden farklı şeylerde caiz değildir. Bunlar emanet olarak, misli değil aynı iade edilmek üzere alınıp verilir.
Ödünç veren kimse bunu Allah rızası için yapmalı, bir şeye karşılık olmamalıdır. Ödünç verene, verdiği borç karşılığında sağladığı şartlı menfaat haramdır, çünkü faiz olur.
Mesela, “Sana şu kadar borç veririm. Sen borcunu ödeyinceye kadar ben de senin evinde meccanen otururum” gibi veya “Sana yüz lira borç veririm. Sen bana yüz on lira olarak ödersin” gibi. Böyle verilen borçla sağlanan bu menfaat helal değildir.
Ancak borç verilirken böyle bir şart koşulmaz ve o yörede böyle bir gelenek de olmaz ise borçlu kendisine yapılan iyiliğe karşılık olmak üzere, cins, tartı, ölçü veya miktar itibarıyla aldığından daha iyisini ve fazlasını verebilir, borç veren de bunu alabilir. Çünkü bu bir iyilikten ibarettir. Ancak her iki tarafın bunu şart koşmamış olmaları lazımdır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.),
“Allah’ın kullarının en hayırlısı, borcunu en iyi ödeyenleridir” (Müslim, “Müsakât”, 22.) buyurmuşlardır.
Cabir (ra.) de,
“Peygamberimizde alacağım vardı, bana onu ödedi ve fazla da verdi” (Neylü’l-evtâr, V, 261.) demiştir.
Borç olarak alınan ve değeri itibari olan kâğıt paranın zamanla değeri artar veya eksilirse Ebû Hanîfe’ye göre mislini ödemek yeterli olur.
İmam Ebû Yûsuf’a göre ise borç verildiği zamanki kıymetini ödemesi gerekir. (Reddü’l-muhtâr, IV, 32-33.)
Günümüzde bazı ülkelerde para eşya karşısında değer kaybetmekte ve gün geçtikçe satın alma gücü azalmaktadır. Bu sebeple bir kimseye borç olarak verdiğimiz yüz lirayı bize bir yıl sonra ödeyecek olsa ve bu bir yıl içinde para yüzde kırk değer kaybetse, verdiğimiz yüz lira satın alma gücünün yüzde kırkını kaybetmiş olarak bize iade edilmiş ve biz zarara uğramış oluyoruz. Hâlbuki dinimizde başkasına zarar vermek ve başkası yüzünden zarar görmek yoktur.
Böyle olunca, hem borç alıp verme işini zorlaştırmamak ve hem de borç vererek iyilik yapmış olan kimseyi zarara uğratmamak için İmam Ebû Yûsuf’un içtihadına uyularak, borç ödenirken, paranın borçlanma zamanındaki değerinin (satın alma gücünün) dikkate alınması ve ayrıca tarafların helalleşmeleri uygun olur.
Kaynak: İslam İlmihali, Diyanet
YORUMLAR