"Oku" Emrini Nasıl Anlamalıyız?

İbadet Hayatımız

İnen ilk emir olan "Oku" emrini nasıl anlamalı ve amel etmeliyiz? Üç maddede "Oku" emrinin şerhi...

Cenâb-ı Hakk’ın Kur’ân-ı Kerim’deki ilk indirdiği emri:

“Yaratan Rabbinin adıyla oku!” (el-Alak, 1)

Bu cihan, kul olmanın ilâhî bir lâboratuvarıdır. Burada zerreden kürreye her şey, kalbini vahiyle buluşturabilenlere nice dersler veriyor. Burada tahsil; «Oku!» emriyle başlıyor.

Bu okuyuş, çok şümullüdür. İnsan;

Kur’ân’ı okuyacak.

Kendisini okuyacak. Yaratılışını okuyacak. Yok kadar bir zerreden meydana gelişini düşünecek. İstikbâlini okuyacak. Kendisini bekleyen ölüm, kabir ve sonrasını tefekkür edecek.

Kâinâtı, yerin ve göğün bir gaye ile yaratılışını, Cenâb-ı Hakk’ın azamet akışlarını, kudret nakışlarını, el-Bârî ve el-Musavvir isimlerinin eşsiz tecellîlerini dâimâ tefekkür nazarıyla okuyacak. Böylece kevnî âyetleri tefekkür, kul için bir îmân anahtarı olacak.

Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Onlar ki; ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her zaman) Allâh’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve şöyle derler:)

«–Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen’i tesbîh ederiz. Bizi cehennem azâbından koru!»” (Âl-i İmrân, 191)

  • İstifâde ettiği sayısız lütuf ve nimetleri okuyacak. Onların şükrünü, hesâbını ve Allâh’ın bunlara karşılık istediği vazifeleri tefekkür edecek.

Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Sonra o gün (kıyâmet günü), nimetlerden mutlaka hesâba çekileceksiniz?” (et-Tekâsür, 8)

Bu cihanda tefekkürsüz yaşamak; nâdan, alık, duygusuz ve abus bir şekilde nankör nankör dolaşmak, böylece mahşer gününde;

“Çalışmıştır boşuna!” (el-Ğâşiye, 3) denilen ebedî bir iflâsa dûçâr olmak, ne büyük bir hamâkat ve gaflettir.

Gören, duyan ve hisseden kalpler ise, kudret-i ilâhiyyenin tabiatta vücuda getirdiği sonsuz hârikaların zevkine ererler;

  • Sermâyesi aynı toprak olan bitkilerin rengârenk yaprak ve çiçeklerine, bunlardaki menevişlere, ağaçların renk, koku, lezzet ve şekilde sonsuz farklılık arz eden meyvelerine,
  • Ancak bir-iki haftalık ömrü olduğu hâlde kelebeğin kanatlarındaki muhteşem desenlere,
  • İnsanın yaratılışındaki hârikulâdeliğe nazar ederler ve gözün görmesi, beynin idrâk etmesi gibi sonsuz ilâhî hârikalar ve bunların «lisân-ı hâl» denilen sırlı beyanlarına dikkat kesilirler.

Sükûtun sonu konuşmak, tefekkürün sonu zikir, sonra tekrar sükût, tekrar tefekkür… Kişi, sustukça tefekkür edecek, konuştuğunda da o tefekkürde derinleştiği hususları dile getirecek, tebliğ edecek, zikredecek.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Ağustos, Sayı: 234