Okumaktan Mânâ Nedir?

Bir ilmin faydasızlığının göstergesi nedir? İlimle meşgul olan bir mü’min; tahsil ettiği ilmin, ilm-i nâfi / faydalı ilim mi yoksa faydasız ilim mi olduğunu anlamak için kendisini nasıl muhasebe etmelidir?

İlmin faydasızlığının göstergesi:

  • İlmin hakikî gayesinden koparılmasıdır.

Fizik, kimya, biyoloji, tıp, jeoloji, botanik, zooloji, Allâh’ın kâinâta koyduğu kaideleri tespit etme gayretinin neticesi olan ilimlerdir.

Cenâb-ı Hak, insana bu ilimleri niçin lutfetmiştir? Bu ilimleri geliştirebilecek akıl, fikir, âlet ve edevâtı niçin bahşetmiştir?

Elbette;

  • Tefekküre vesile olması,
  • Uhrevî ilme basamak teşkil etmesi,
  • Îmâna anahtar olması için.

İlmi bu ulvî gayesine uygun şekilde tahsil edenler hakkında;

“…Kulları içinden ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) korkar…” (Fâtır, 28) buyurulmaktadır.

NASIL MUHASEBE ETMELİYİZ?

İlimle meşgul olan bir mü’min; tahsil ettiği ilmin, ilm-i nâfi / faydalı ilim mi yoksa faydasız ilim mi olduğunu anlamak için, kendisini şöyle muhasebe etmelidir:

  • Allah’tan hakkıyla korkuyor mu?
  • Kalbi Allah denildiğinde ürperiyor mu?
  • Allâh’ın âyetleri okunduğunda îmânı artıyor mu?
  • Hayatın değişen şartları karşısında Allâh’a tevekkül edebiliyor mu?

Eğer tahsil ettiği ilim, haşyetini artırmıyorsa, kendisine bu vasıfları kazandırmıyorsa, faydalı ilim değildir. Faydalı ilmin tescili, «haşyetullah»tır.

Hakikî ilmin, haşyeti nasıl artırdığına şu misâli verebiliriz:

Meselâ avamdan bir insan başını kaldırıp gökyüzüne baksa, birkaç yüz yıldız görebilir. Fakat bir astronomi âlimi, fezâya gönderilen teleskopların fotoğrafını çektiği küçücük bir alanda dahî milyarlarca galaksi olduğu bilgisine ulaşır. Eğer ilmini, uhrevî ilim ile mezcedebilmişse, bu bilgi onun kalbini ürpertir. Onun ilâhî azamete olan hayranlığı, sıradan bir insandan katbekat ileride olur.

Yani uhrevî ilimle mezcedilen dünyevî tahsil, kişiyi, sanattan Sanatkâr’a, eserden Müessir’e, sebepten Müsebbib’e götürür.

Sâmi Efendi Hazretleri; sohbetlerinde asıl ilmin, Allah Teâlâ’nın kudret ve azametini kalpte hissetmek olduğunu ifade ederler ve bu ilme sahip olmanın şerefini her vesileyle hatırlatırlardı. Bir gün ziyaretine gelenlerden biri, hem Hazret’in duâsını almak hem de yeğenlerini tanıştırmak istemişti. Huzûruna girip el öperken;

“–Efendim! Bu delikanlılar Amerika’da okuyup mühendis oldular. Duâlarınızı istirhâm ederiz!” diye takdim etti.

Sâmi Efendi Hazretleri ise mânidar bir tebessümle onlara;

“–Fakir de Dâru’l-Fünûn mezunuyum. Fakat asıl tahsil, «mârifetullâh»ın tahsilidir!” buyurdu.

İmâm-ı Mâlik anlatır:

“Annem başıma sarığımı güzelce sarar ve;

«–Haydi! (Hocan) Rebîa’ya git; onun ilminden önce edebini öğren!» derdi.”

Kıssaların özü:

İlimden gaye, Hakk’ı bilmektir, kulluğu öğrenmektir, edep ve ahlâkı yaşamaktır.

Maalesef;

Zamanımızda ise bu ilimler sadece meslek kazanmak, makam-mevki yahut entelektüel bir kişi apoleti elde etmek için tahsil edilir olmuştur.

Tahsil mekânlarındaki mâneviyatsızlık, kasvet ve ihtilât da bu gayesizliğe eklenince, maalesef sırf dünyevî tahsil; insanda enâniyeti artırmakta, onu rûhânî hayattan uzaklaştırıp, bencil, egoist ve kibirli bir ruh hâline büründürmektedir.

Gayesinden koparsa; isterse fıkıh, hadis ve tefsir gibi dînî bir ilim olsun, tahsil sahibine fayda vermez olur. Hattâ;

«–Âlim desinler! Hürmet etsinler! Makam-mevki versinler!» diye okunursa, zarar verir, enâniyeti artırır. Zamanımızda modernist veya tarihselci zihniyete sahip bazı ilâhiyatçıların perişan hâlleri bunun acı misalleridir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Ağustos, Sayı: 234

İslam ve İhsan

ÂHİRZAMANDA TEBLİĞ ETMENİN FAZİLETİ VE ÖNEMİ

Âhirzamanda Tebliğ Etmenin Fazileti ve Önemi

İLİM FAYDALI HÂLE NASIL GELİR?

İlim Faydalı Hâle Nasıl Gelir?

FAYDALI BİLGİ HANGİ BİLGİDİR?

Faydalı Bilgi Hangi Bilgidir?

FAYDALI İLİM NE İLE OLUR?

Faydalı İlim Ne İle Olur?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.