Ölen Kocanın Spermi ile Çocuk Sahibi Olunabilir mi?
Dondurulmuş sperm veya embriyonun kocanın ölümünden sonra kullanılması caiz midir?
Din işleri Yüksek Kurulu’nun, kocadan alınmış olan spermlerin, onun ölümünden sonra iddet süresi içerisinde kadının rahmine yerleştirilmesinin cevazı doğrultusunda oyçokluğuyla aldığı 21.01.2009 tarih ve 2009/08 sayılı kararının yeniden müzakeresi sonucunda aşağıdaki hüküm karara bağlanmıştır:
Kadın veya erkekteki bir hastalık veya anomali sebebiyle, gebeliğin doğal yolla gerçekleşmesi mümkün olmadığı takdirde sperm, yumurta ve rahim aynı karı kocaya yani evliliği fiilen devam eden çifte ait olmak şartıyla tüp bebek tedavisi ile çocuk sahibi olmak caizdir.
Tıbbî zorunluluk hallerinde, üreme hücresinin dondurulmasında ve dondurulan bu hücrenin, ileride döllendirilme anındaki nikâhlı eşin üreme hücresiyle aşılanmasında da dinen bir sakınca yoktur. Bunun yanında tüp bebek uygulamasında tıbben gerekli olan asgari miktarda yumurtanın döllenmesiyle yetinilmeli, gereğinden fazla embriyo oluşturmaktan ve bunları dondurmaktan kaçınılmalıdır.
Evlilik devam ederken embriyonun dondurularak daha sonra kullanılmak üzere muhafaza edilmesi, birçok mefsedeti ve sakıncalı sonucu beraberinde getireceğinden doğru değildir. Bu bağlamda kocası ölmüş olan kadının, daha önce evlilik sürecindeyken kocasının dondurulmuş spermlerini veya tüp bebek yöntemiyle oluşturulmuş embriyoları, ölümü takip eden iddet süresi içerisinde de olsa kullanarak gebe kalması caiz değildir. Evliliğin boşanmayla sona ermesi durumunda da aynı hüküm geçerlidir.
DONDURULMUŞ SPERM VEYA EMBRİYONUN KOCANIN ÖLÜMÜNDEN SONRA KULLANILMASI CAİZ MİDİR?
- Nikâh, şartlarını taşıyan bir erkekle bir kadının aile hayatı yaşayabilmeleri için aralarında usulüne göre gerçekleştirdikleri bir akittir. Taraflardan birinin ölümü ile bu akit sona erer. (Serahsî, el-Mebsût, II, 71) Çünkü ölümle hakiki kişilik ortadan kalktığı için nikâh da zorunlu olarak sona ermiş olur.
Dolayısıyla eşler arasında nikâh bağı varken dondurulmuş spermlerin veya embriyoların erkeğin ölümünden sonra iddet beklemekte olan kadına ilkahı caiz değildir. Kocasının ölümünden sonra, kadının kocasını yıkayabilmesi, ona mirasçı olması ve iddetini kocasının evinde geçirmesi ile iddet süresi içinde başka biriyle evlenememesi gibi kimi hükümler, ölümle sona eren nikâhın bazı sonuçları olarak değerlendirilir.
- Kadının ölüm iddeti bekliyor olması nikâh bağının devam ettiğini göstermez. Böyle olduğu içindir ki, kocasının vefatı sebebiyle iddet bekleyen kadınlara üstü örtülü bir biçimde evlenme isteği dile getirilebilmektedir. Nitekim “(Vefat iddeti beklemekte olan) kadınlara kendileri ile evlenmek istediğinizi üstü kapalı olarak hissettirmenizde veya bu isteğinizi içinizde saklamanızda sizin için bir günah yoktur...” (Bakara, 2/235) mealindeki ayet böyle bir kadınla evlenme isteğinin ta’riz yoluyla ifade edilebileceğini ortaya koymaktadır. Nikâhlı bir kadının bir başkasıyla evlenmesi bâtıl olduğu gibi, ona evlenme teklifinde bulunmak da büyük günahtır.
Hal böyleyken ölüm iddeti bekleyen kadına evlenme isteğinin hissettirilmesine bu ayet-i kerime ile izin verilmiş olması, kocasının ölümüyle birlikte nikâhın da sona erdiğini göstermektedir.
- Yukarıdaki esas gerekçenin bir devamı olarak, kadının, ölen kocasını yıkayabileceğine ilişkin görüş ve rivayetlerden (Abdurrezzâk, el-Musannef, III, 409; Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, II, 12; Remlî, Nihâyetü’l-muhtâc, II, 449) hareketle dondurulmuş spermlerin kocanın ölümünden sonra iddet süresi içerisinde karısı tarafından kullanılabileceğini öne sürmek, kıyas maa’l-fârık yani asıl ile fer’ arasında tam bir illet benzerliği bulunmaksızın yapılan kıyas anlamına gelmektedir. Zira nesep doğrudan nikâhın varlığına bağlı bir hukukî sonuç iken (Buhârî, Husûmât 6; Müslim, Rada 36) kadının ölen kocasını yıkaması, evlilik irtibatının iddet süresi içinde bütünüyle kopmamış olmasındandır.
- 04.12.2017 tarihinde 111007 nolu kararlarla alınan “Tüp Bebek ve Embriyo” ile alakalı Kurul fetvalarında, “nikâhlı karı-koca (evliliği fiilen devam eden çift)” ifadelerine özellikle yer verilmek suretiyle embriyonun rahme yerleştirilebilmesi için nikâhın aktif olarak devam etmesi şart koşulmuştur.
Aynı şekilde uluslararası muteber fıkıh ve fetva kurulları da tüp bebek uygulamasını, karı-koca arasındaki nikâh bağının devam etmesi yani ölüm ya da talak gibi bir sebeple sona ermemiş olması şartıyla caiz görmüştür. (Mecmeu’l-Fıkhi’l-İslamî, 11-16 Ekim 1986 tarih ve 16 (4/3) sayılı karar; Dâru’l-İftâi’l-Mısriyye, 26.03.2004 tarih ve 3556 numaralı fetva; el- Meclisü’l-Ûrubbî li’l-İftâ ve’l-Buhûs, 07 Kasım 2018 tarih ve 1/4 sayılı fetva; ayrıca bkz. el-Meclisü’l-Ûrubbî li’l-İftâ ve’l-Buhûs, 07 Kasım 2018 tarih ve 5/24 sayılı fetva; 08 Kasım 2018 tarih ve 8/25 nolu fetva)
- Dondurulmuş spermlerin kocanın ölümünden sonra kadın tarafından kullanılmasını caiz görmek, İslam miras hukuku açısından da mahzur teşkil etmektedir. Şöyle ki; kocanın ölümü ile terekesi derhal mirasçılarına intikal eder. Söz konusu uygulamanın caiz görülmesi, bu yöntemle dünyaya gelecek çocuğun, embriyo haline gelmesinden önce ölmüş babasının mirasından mahrum kalması ya da bazı varislerin miras payının eksilmesi veya tamamen ortadan kalkması gibi durumların ortaya çıkmasına sebebiyet verecektir. Her iki durumda da varisler arasında bir haksızlık ve dengesizlik söz konusu olmaktadır.
- Kocası vefat etmiş bir kadının çocuk sahibi olmak istemesinin makul bir talep olduğu söylenerek konuya “maslahat” açısından yaklaşılıp söz konusu işlemin caiz görülmesi, beraberinde babasız çocuk dünyaya getirilmesine onay vermek gibi çok boyutlu psikolojik ve sosyal problemlere zemin hazırlayacaktır. “Def-i mefâsid celb-i menâfiden evlâdır” ile “Zararı âmmı def için zarar-ı hâs ihtiyâr olunur” şeklinde ifade edilen genel hukuk kuralları, bireysel fayda anlayışına karşı genel yararın tercih edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Kaldı ki, kadının anne olma arzusuna, yeni bir evlilik yaparak ulaşması mümkündür.
Yukarıdaki mülahazalarla, evlilik sürecindeyken dondurulmuş spermlerin veya embriyoların, -iddet süresi içerisinde bile olsa- kadın tarafından kullanılmasının dinen caiz olmadığı sonucuna varılmıştır. Aynı hüküm, evliliğin boşanma suretiyle sona ermesinde de geçerlidir.
Kaynak: Diyanet Fetva Kurulu