Ölmeden Önce Ölünüz Ne Demek? Nasıl Anlamalıyız?
İrfân ehli; “Ölmeden evvel ölünüz.” buyurmuşlardır. Buradaki “ölünüz” ifadesiyle kastedilen nedir? “Ölmeden evvel ölünüz.” ne demek?
Hak dostları, dünyayı âdeta âhiret penceresinden seyrederler. Kendilerine “yarın öleceksin” denilse bile, gündelik programlarında herhangi bir değişiklik yapma ihtiyacı duymayacak derecede son nefese hazırlık şuuruyla yaşarlar. Yani ölüm meleğine “hoş geldin” diyebilecek keyfiyette bir kulluk gayreti içinde olurlar.
ÖLMEDEN EVVEL ÖLÜNÜZ NE DEMEK?
Yunus Emre Hazretleri buyurur:
Kişi Hakk’ı bilmek gerek
Hak haberin almak gerek
Zinde iken ölmek gerek
Varıp anda ölmez ola.
İrfân ehli; “Ölmeden evvel ölünüz.” buyurmuşlardır. Buradaki “ölünüz” ifadesiyle kastedilen;
–Ecel gelip gayr-i irâdî olarak dünyaya vedâ etmeden evvel, nefsin meşrû olmayan isteklerini, süflî arzularını, tükenmek bilmeyen hırslarını, bugün kendi irâdemizle terk etmemizdir.
–Son nefes gelip çatmadan evvel, tevbe ve istiğfâr ile hâlimizi ıslah etmemizdir.
–İlâhî mîzanda hesaba çekilmeden evvel, bugün kendimizi hesaba çekmemizdir.
Cenâb-ı Hakk’ın murâdı üzere, ölümün bizlere nerede, ne zaman ve ne şekilde geleceği meçhuldür. Onun için gönüllerin “ölmeden evvel ölmek” sırrının tefekküründe derinleşmesi ve her an Rabbine kavuşmaya hazır hâlde bulunmaya gayret göstermesi zarûrîdir. Aksi takdirde son nefes: “Eyvah, nereye böyle!” feryatlarıyla dolu bir hüsrana dönüşür. Âyet-i kerîmede buyrulduğu üzere:
“Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de: «İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir!..» denir.” (Kāf, 19)
Necip Fâzıl’ın şu mısrâları, bu ilâhî hakîkatten gâfil şekilde ziyan edilen bir ömrü, ne kadar veciz bir sûrette hulâsa eder:
Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum;
Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum…
İşte bu gaflet ve nedâmete dûçâr olmamak için Hak dostları, dünyayı âdeta âhiret penceresinden seyrederler. Kendilerine “yarın öleceksin” denilse bile, gündelik programlarında herhangi bir değişiklik yapma ihtiyacı duymayacak derecede son nefese hazırlık şuuruyla yaşarlar. Yani ölüm meleğine “hoş geldin” diyebilecek keyfiyette bir kulluk gayreti içinde olurlar.
Son nefesi bu huzurla verebilmek için, bir Arap şâir şu tavsiyede bulunur:
أَنْتَ الَّذِى وَلَدَتْكَ اُمُّكَ بَاكِياً
وَالنَّاسُ حَوْلَكَ يَضْحَكُونَ سُرُورًا
فَاعْمَلْ لِيَوْمٍ تَكُونُ فِيهِ اِذَا بَكَوْا
فىِ يَوْمِ مَوْتِكَ ضَاحِكاً مَسْرُورًا
Sen ki annenden doğup geldiğin gün dünyaya,
Ağlıyordun; bütün âlem gülüyordu bir yanda,
Şimdi öyle bir ömür sür ki, ölürken gülesin;
Çağlasın gözyaşı hâlinde cihân arkanda…
Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-’ın da güzel bir nasihati vardır:
“Öyle bir hayat yaşa ki; insanlar yaşarken seni özlesinler, vefâtından sonra da sana hasret kalsınlar!..”
Şeyh Sâdî -rahmetullâhi aleyh-’in şu sözleri de mü’minlerden âdeta bir hüsn-i hâl kağıdı alarak ebediyete irtihâl edebilme saâdetinin ne kadar veciz bir telkînidir:
“Öyle fazîletli bir hayat yaşa ki, vefat ettiğin zaman insanlar; «Bir güneş battı, bir yıldız kaydı!» diye seni rahmet ve hasret ile yâd etsinler.”
Cenâb-ı Hak cümlemizi, şu fânî gök kubbede hoş bir sadâ bırakarak yüz aklığıyla, müsterih bir vicdanla, selîm bir kalp ile huzûruna varabilen bahtiyar kullarından eylesin. Âmîn!..
Kaynak: Altınoluk Dergisi, 2020 – Kasım, Sayı: 417