Ölüm Her An Gelebilir!
Ölüm geldiği vakit ne bir an ileri ne bir an geri. İnsan eceli gelene kadar hayırlı işler yapıp hayırlı bir son için hazırlık yapmalı. Nasıl ki güzel bir sonuç için günlerce okul sınavlarına çalışıyoruz ve emeğimizin karşılığını güzel bir sonuç ile alıyoruz, insanda hayırlı bir ölüm için çalışmalı ve emek vermelidir. Çünkü Allah'ın adaletinde asla ayrımcılık olmaz kim nasıl hazırlandıysa ona göre muamele görür. Gerek tebaadan garip bir kul olun, gerek kisra saraylarında bir sultan ölüm makam tanımaz.
Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Boş kaldın mı hemen (başka bir) işe koyul ve yalnız Rabbine yönel.” (el-İnşirâh, 7-8)
Yani ibadet ve hayırlı işlerin biri bittiğinde hemen diğerine koşmak, herhangi bir zamanın ibadetsiz ve hayırdan uzak geçmesine fırsat vermemek îcâb eder. Çünkü hayat, bize uhrevî saâdeti kazanmak için verilmiş bir nîmettir. İnsan ömrünün nihâyeti olan ecelin vakti de meçhul kılınmıştır. Bu da hesap vermeye her an hazır olmayı gerektiren, dehşetli bir gerçektir.
Vehb bin Münebbih -rahmetullâhi aleyh-’in naklettiği şu hâdise, ölüme her an hazırlıklı olmanın lüzumunu ne güzel ifâde etmektedir:
HÜKÜMDAR İLE GARİP BİR KUL
Hükümdârın biri, bir yere gitmeye hazırlanırken üzerine giymek için sayısız elbiseler içinden en güzelini ve binmek için de birçok at içinden en rahvan ve gösterişli olanı seçmişti. Adamlarıyla birlikte muhteşem bir tavırla, böbürlenerek ve etrafına çalım satarak yola çıktı. Yolda, üstü-başı perişan biri, atının yularına yapıştı. Hükümdar:
“–Sen de kimsin, benim karşımda kim oluyorsun, çekil önümden!” diye hışımla bağırdı. Adamcağız ise sâkince:
“–Sana söyleyeceklerim var! Senin için çok hayatî bir mesele…” dedi.
Hükümdar merakla karışık bir hiddetle:
“–Söyle bakalım!” deyince, adam:
“–Gizlidir, eğil de kulağına söyleyeyim!” dedi. Hükümdar eğilince, adam:
“–Ben Azrâil’im, canını almaya geldim!” dedi.
Hükümdar bir anda neye uğradığını şaşırdı, telâşa kapıldı, aman dilemeye başladı:
“–Ne olur biraz müsâade et!..” dedi.
Azrâil -aleyhisselâm- ise:
“–Hayır, sana müsâade yok. Âilene de ulaşamayacaksın!” dedi ve oracıkta hükümdârın canını alıverdi.
Daha sonra yoluna devam eden Azrâil -aleyhisselâm- sâlih bir mü’min kul ile karşılaştı. Ona selâm verdikten sonra:
“–Seninle bir işim var, bunu sana gizli söyleyeceğim.” dedi ve kulağına eğilerek kendisinin Azrâil olduğunu söyledi. Mü’min kul buna sevindi ve:
“–Hoş geldin, kaç zamandır seni bekliyordum. Bütün gayretim, noksanlarımı ve kusurlarımı bertaraf edip ölüm ânımı güzelleştirebilmek içindi. Dâimâ son nefesimin endişesi ve hazırlığı içinde idim.” dedi.
Azrâil -aleyhisselâm-:
“–Öyle ise yapmakta olduğun işi tamamla.” dedi.
Adam:
“–Benim en mühim işim, Allah Teâlâ’ya vuslattır.” dedi.
Bunun üzerine ölüm meleği:
“–Hangi hâl üzere istersen, o hâl üzere canını alayım.” dedi.
Adam:
“–Buna imkân var mı?” diye sordu.
Melek:
“–Evet, senin için bununla emrolundum.” dedi.
Adam:
“–O hâlde abdestimi tâzeleyeyim, namaza başlayayım ve başım secdede iken canımı al.” dedi ve hakikaten öyle oldu. (İhyâ, IV, 834-5)
Bu hâdiseden idrâk ettiğimiz kadarıyla ölümü güzelleştirmenin çâresi; Allâh’ı sevmek ve Rasûl’ünün izinden gidebilmektir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Genç Dergi, Şubat 125.Sayı 2017