Ölüm Kapıda Bekliyor
Ölüm, hiç kimsenin kaçamayacağı mutlak son. Buna rağmen, gaflete kapılıp ölümü unutuveriyor, şu fani diyarda sonsuza kadar yaşayacakmış gibi davranmaya başlıyoruz. Hâlbuki ölüm her an peşimizde dolaşıyor.
Gırnata yakınlarındaki “Elvire” şehrinde doğduğundan dolayı “el-İlbîrî” ismiyle şöhret bulmuş Endülüslü bir âlim olan Ebû İshâk el-İlbîrî 1067 yılında vefat etmiştir. Zühd ve takva ile ilgili şiirleriyle tanınan İlbîrî’nin bilhassa Tâiyye olarak bilinen bu meşhur şiiri ilim erbabı tarafından sıkça okunmuş, ezberlenmiş ve ezberletilmiştir. Hayatı hakkında elimizde çok fazla bilgi olmasa da şiirlerindeki ruh ve tesirden kendisinin ehlullahtan bir zât olduğu anlaşılmaktadır. Yüz küsür beyitten oluşan Tâiyye, kişinin ahiret yolculuğu için adeta bir yol haritası sunmaktadır. El-İlbîrî’nin bu derûnî eseri şu beyitlerle başlamaktadır:
Günler kalbini lime lime ediyor, saatler vücudunu oyuyor.
Zaman, hiç durmadan akıp gitmekte, sonumuzu hazırlamaktadır. Zamanın akışı o kadar yavaş, o kadar sinsidir ki, insanoğlu bu değerli hazinenin nasıl eridiğiniz anlamaya bile fırsat bulamaz. Boşa geçen her bir saat hem bizi ölüme bir adım yaklaştırmakta hem de Allah katındaki mesuliyetimizi arttırmaktadır.
Ebu İshâk İlbîrî bu enfes mısralarla zamanın insanın aleyhine işlediğini dile getirmiştir. Her geçen gün, insanın kalbini lime lime etmektedir. Çünkü insanın her günü ayrı bir sıkıntı, ıstırap ve imtihanla doludur. Hem yaşadığımız acı ve kederler hem de maruz kaldığımız menfî tesirler durmadan kalbimizi yaralamaktadır. Buna karşı kulun sığınabileceği tek liman, ömrü Allah’ın rızası için harcamaktır.
Hayat, sahip olduğumuz sayılı günler bütünüdür. Geçen her bir gün, hayatımızın bir parçasını da alıp gitmektedir. Ahireti kazanmak için bize verilmiş en büyük emaneti, ömür hazinesini değerlendirebilmek için evvela onun kıymetini anlamalıyız. Şair de bu sebeple eserin girişinde dünyanın faniliğine ve vefasızlığına dikkat çekmekte, bu vurucu giriş ile ömür hazinesinin kıymetin hatırlatmaktadır.
ÖLÜM SANA SESLENİYOR!
Ve ölüm sana tüm gerçekliğiyle sesleniyor: Ey arkadaşım, seni istiyorum, seni!
Ölüm, hiç kimsenin kaçamayacağı mutlak son. Buna rağmen, gaflete kapılıp ölümü unutuveriyor, şu fani diyarda sonsuza kadar yaşayacakmış gibi davranmaya başlıyoruz. Hâlbuki ölüm her an peşimizde dolaşıyor. İşte, şair bunu hatırlatıyor. Ölüm kaçabileceğimiz bir şey değil. Tam karşımızda duruyor, bize sesleniyor. Biz onu unutsak da, unutmaya çalışsak da o bizi unutmuyor. “Ey arkadaşım” diyor bize. Çünkü o kadar samimi, o kadar yakın. Karşımızda durup “seni istiyorum ve benden kaçamazsın” diyor.
Görüyorum ki sen vefasız bir geline benzeyen dünyaya gönlünü kaptırmışsın. Hâlbuki akıllı insanlar onu dönüşü olmayan bir talakla boşamıştır.
Dünyanın nimet ve güzellikleri insanın gönlünü adeta bir gelin gibi çalmış. Bu dünya son derece süslü, son derece parlak. Ama hâlbuki vefası olmayan bir gaddarın, bir caninin tekidir dünya. Gösterdiği güzellikler yalandan ibaret. Ve son derece vefasız. Bugün var, yarın yok. İşte, bu hakikatin farkına varmış olan akıllı insanlar dünyaya gönül bağlamaz. Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
“Akıllı kişi, kendisini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. Aciz kişi ise arzularına uyup bir de Allah’tan bağışlanma umandır.” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 25.) Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem akıllı insanların dünyaya gönül bağlamayacağına işaret etmekte, nefsine uyanların ise acizler olduğunu belirtmektedir. Buna göre acizler, dünya isimli vefasız geline gönlünü kaptıranlardır ve akıllı kimseler ise onu boşayıp ahiret için çalışanlardır.
Horultular içerisinde, durmadan uyuyorsun. Herhâlde ancak ölünce uyanacaksın.
GAFLET UYKUSUNDAYIZ
Derin bir uyku içerisindeyiz. Gaflet perdesi üzerimizi örtmüş. Horlaması, uyuyan kişinin uykusunun ne kadar derin olduğunu gösterir. Ve gaflet uykusu kadar ağır bir uyku yoktur. En derin uykudaki insanı bir bardak suyla uyandırmak kolaydır ama gaflet uykusundaki insanı uyandırmaya nice vaaz, nice nasihat, nice tecellî yetmez.
Gaflet içerisinde yaşayan insanın gözü öldüğü anda açılacak, dünyada iken dünya hayatının değersizliğini fark edemediği için sonsuz bir pişmanlık duyacaktır. Bu tehlikeden korunmak ancak “ölmeden önce ölmek” yani hakikate uyanarak Allah'a yönelmek ile mümkündür.
Dünya seni nasıl da kandırmış? Ondan ne zaman elini çekeceksin?
Ayet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:
“Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir. Bunlar dünya hayatının nimetleridir, oysa gidilecek yerin güzeli Allah katındadır.” (Âl-i İmran 14)
Dünya hayatının nimetleri insanın nefsi ve tabiatı için sevimli kılınmıştır. Dünyanın bu güzellikleri bizi kandırmakta, kendisine çekmektedir. Buna karışlık vazifemiz nefsimizi bu meyilden kurtararak rabbimize yöneltmektir. Dünya tuzağından kurtulamayan insan, Allah muhafaza, şehvetin ve şeytanın esiri olur. Kul, elini ve gönlünü bir an önce dünyadan, dünyanın süs ve hilelerinden kurtarmalıdır.
Ey Ebubekir, seni davet ettim, keşke icabet etsen. Bir akletsen, senin için faydalı olan budur.
Beyitte hitap edilen Ebubekir'in kim olduğu tartışmalı olsa da Ebû İshâk el-İlbîrî'nin oğlu olduğu görüşü daha çok kabul görmüştür. Şair, onun şahsında tüm müminleri dünyanın hakikatine ermeye, marifetullaha ulaşmaya davet etmektedir. İnsan nefsi dünyanın geçici heveslerine meyletmek istese de akıllı olup ahiretini düşünen insan bu heveslerine yenik düşmez. Fani dünya hayatı için değil, sonsuz ahiret hayatı için yatırım yapmayı tercih eder.
Ey rabbimiz, bizi gaflet uykusundan uyandır. Dünyanın süs ve güzelliğine aldanmamayı bizlere nasip eyle. Bizi ömür sermayesini ahiret yatırımı için harcayanlardan kıl. Hak ve hakikate kulak verip marifetullaha erişmeyi cümlemize nasip eyle. Âmin.
Faydalanılan kaynaklar:
- Mustafa b. Muhammed Mübrem, et-Te’âlîku’l-Behiyye Ale’l-Manzûmetü’t-Tâiyye, t.y.
- Sa’îd Muhammed el-Kemelî, Şerhu Tâiyyetü’l-İlbîrî, t.y.
Kaynak: Tarık Ablak, Altınoluk Dergisi, Sayı: 459