Ölüm Seçme Hakkımız Var mı?

Ölüm seçme hakkımız var mıdır? Müslüman olarak ölmeyi nasıl başaracağız? “Sürüden ayrılanı kurt kapar” sözünü nasıl anlamalıyız? İslam’da ölümü seçme hakkı...

Ölümün mutlak bir gerçek olduğunu, aynı zamanda bir nimet olduğunu hepimiz biliriz. Bunu inkâr edebilmek, bu gerçeğin dışına çıkabilmek asla mümkün değildir. Ama ne zaman öleceğimize, ölümle nerede tanışacağımıza, nasıl bir hal üzere öleceğimize çok da karar veremeyiz. Her birimiz pasif bir şekilde ölümü bekleriz.

Bir Müslüman tuvalette ölebilir. Bir gayrimüslim de hırsızlık için girdiği mescidin içinde ölebilir. Birinin tuvalette ölmesi onun kötü olduğuna, diğerinin mescidinin içinde ölmesi de iyi olduğuna dair bir işaret olamaz. Hal böyle olsa da Rabbimiz bizlere ölüm konusunda bazı seçim ve tercih hakları da vermiştir.

ÖLÜM SEÇME HAKKIMIZ VAR MI?

Rabbimiz bizden ölüm sonrası hayat için hazırlanmayı ister. Zamanını belirleme konusuna müdahil olamasak da şekli konusunda bir seçim hakkımız olmalı ki Ali İmran suresi 102. Ayeti kerime de şöyle buyurur. “Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkmak lazımsa öylece korkun. Sakın siz, Müslümanlar olmaktan başka (bir sıfatla) can vermeyin.” Anlıyoruz ki bizim İslam üzere ölmek gibi bir sorumluluğumuz varmış. Gerçi hadis-i Şerif; “Kişi yaşadığı hâl üzere ölür ve öldüğü hâl üzere haşrolunur” diye buyurunca konu anlaşılmış olur.

Yaşadığımız hal ile ölüm şekli arasında çok yakın bir alakanın olduğu kesin. Lakin Ali İmran suresindeki ilgili ayetin devamına baktığımızda aslında aklımızda karmaşık gibi görülen soruların cevabı veriliyor. Bir Müslümanın “ben bu güne kadar son nefesinde yolunu değiştirmiş birçok Müslümanı gördüm. Onların acı sonlarına da şahit oldum. Müslüman olarak ölmeyi nasıl başaracağız?” diye merak etmesi mümkün. Hatta bu soruyu sormak imanı bir vecibedir. İşite bu sorunun cevabını bir sonraki ayet veriyor.

“Hep birlikte, Allah’ın yeryüzüne uzatmış olduğu Kur’an ipine ama tümüne sımsıkı sarılın; sakın ondan ayrılmayın! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani birbirinize düşman idiniz fakat Allah kalplerinizi kaynaştırıp birleştirdi de, O’nun nimeti sayesinde hepiniz kardeş oldunuz. Ve hani, ateş dolu bir uçurumun tam kenarında idiniz de, Allah sizi oradan kurtardı. İşte Allah, öğüt alıp doğru yolu bulasınız diye ayetlerini size böyle açıkça bildiriyor.” (Ali İmran suresi 103)

Burada bireysel olarak sadece bir Müslümanı ilgilendiren bir emir de yok. Onun yerine İslam toplumunun genelini muhatap olan engin bir düstur var. Müslümanlar; düzensiz, başıboş, herkesin kendi kararını kendisinin verdiği, diledikleri gibi yaşam tarzlarına sahip oldukları ve dağınık bir toplum olmamalıdırlar. Şayet böyle olurlarsa o zaman bu hedefleri gerçekleştiremezler.

SÜRÜDEN AYRILANI KURT KAPAR

Allah'ın yeryüzüne ortak yaşam tarzının tesisi için gönderdiği kitabına ve habibinin bunu açıklayan sünnetine sıkıca sarılır ve bunun etrafında kenetlenirlerse o zaman bir sorun da olmaz. Kitaba, onun hükümlerine ve Mü’minlerin cemaatine tabi olmak ve sürüden ayrılmamak gerek. Zira Anadolu irfanı bu ayeti kerimeden mülhem olarak “sürüden ayrılanı kurt kapar” diye özetlemiş ve tefrikayı yasaklamıştır.

İslam toplumunun darmadağın olmasının elbette sosyal hayatta birçok olumsuz yansıması olacaktır. Bu durum; onların kuvvetlerinin gitmesine ve düşmanlarına yem olmalarına sebep olacaktır. Burayı anladık. Lakin iki ayeti kerimeye birlikte baktığımızda bir de imanla ölememe, Müslümanlarla beraber can verememe, yanlış kişi ve işlerin peşinde koşarken acı bir akıbetle ölme gibi telafisi mümkün olmayan bir neticenin de varlığını gördük.

Mümin olarak ölememenin, İslam dışında bir hayat ve ölüm şekliyle karşılaşmanın en temel sebebi Müslümanların tefrika belası ile karşılaşmalarıdır. Kendi aralarındaki basit fikir ayrılıklarını, bir kısım konulardaki değişik mülahazalarını bir ayrılma sebebi olarak görürlerse işte o zaman ziyana uğramış olurlar. Allah'ın ayetlerine sarılmak, İslam’a sıkı sıkıya bağlanmak yerine kendi görüşlerini bayraklaştıranlar, yani Allah ve Rasûlünü unutup kendi hevalarına göre bir hayat tarzı ortaya koyanlar çok önemli bir tehditle karşı karşıya kalıyor.

Yine Hucurat suresi 7. ayette “Bilin ki, aranızda Allah’ın elçisi bulunmaktadır. Eğer o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize güzel göstermiş; inkârı, fasıklığı ve (İslâm’ın emirlerine) karşı çıkmayı da çirkin göstermiştir. İşte bunlar doğru yolda olanların ta kendileridir.” Hayatı Allah ve Rasûlüne uydurmak yerine onları kendimize uydurmak, yani ayeti ve kerime ve hadisi şerifleri kendi arzularımızı destekleyecek ve işimizi kolaylaştıracak şekilde yorumlamak; acı akıbetlerin sebebi olacaktır. “Bana göre…” diye başlayan ve temeli sadece arzu ve hevesler olan cümleler, bizi imansız bir ölümün kapısına getiriverir.

Bu hataların cezası hiç de küçümsenmeyecek bir düzeyde oluyor. İsterseniz isimlere takılmadan şöyle zihnimizi yoklayalım. Başkalarına şirin görünme adına İslam'dan taviz vermeyi hedef bilenler, onlara yaşamayacakları ama kendileri için de tehlike görmeyecekleri bir İslam sınırları çizmeye çalışanlar, ayetleri modern dünyanın modern şartlarına(!) göre yorumlama yarışına girenler; nasıl da kötü bir sonla kaybolup gittiler.

İmanla ölebilmek büyük bir saadettir. Bunun için hepimiz de dua ederiz. Ancak bunun için Müslümanların arasında kin ve nefrete sebep olacak her türlü tefrikadan uzak kalabilme gayret ve azmi gerekir. Ferdi olarak yapılması gereken ibadetler elbette çok önemlidir. Ancak bu ibadetlerden daha da elzemi; Ümmeti Muhammed arasında her türlü firaka engel olmaktır. Hem buna düşmemek hem de kendi imkânlarımızla engel olmak görevimizdir.

Saflar sık tutulmazsa araya şeytan girer. Şeytanın araya girmeyeceği, safların ve omuzların sıkıca tutulduğu İslam Ümmetinin bir parçası olmanın dua ve hazzıyla ya Rabbi kalplerimiz kaydırma, bizi bölen ve bölünen toplumlardan eyleme ki imanla sana ulaşabilelim…

Kaynak: Haşim Akın, Altınoluk Dergisi, Sayı: 452

İslam ve İhsan

ÖLÜM NE DEMEK?

Ölüm Ne Demek?

ÖLÜM NASIL GELİR?

Ölüm Nasıl Gelir?

ÖLÜM NASIL GÜZELLEŞİR?

Ölüm Nasıl Güzelleşir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.