Ölümden Korkan Zafere Koşamaz

Tarihte nice zaferler, liderlerin heyecan ve ruh üfleyen samimi hitapları neticesinde askerlerde oluşan gönül ve hedef birlikteliğinin neticesinde gelmiştir. Dâvâsına adanmış ve bu uğurda şehâdeti göze almış kimselerin sözleri ise, çok daha tesirli ve sürükleyicidir.

Hitâbet sanatı, bir lider için büyük güçtür. Ekibi motive edebilmek, onları hedefe kilitlemek ve yüreklere heyecan yüklemek, çoğu zaman hitabetle mümkündür. Ancak hitabet, kuru ve ruhsuz kelimelerin yanyana dizilmesinden ibaret değildir. Her kelimeye ruh üfleyen bir yürekle beslenmeyen hitabetler, beklenen etkiyi oluşturamazlar.

SULTAN ALPARSLAN'IN SAVAŞ MEYDANINDA YİĞİTLERE HİTABI

Sultan Alparslan Malazgirt Meydan Muharebesi öncesi cengâverlerine şöyle hitap ediyordu:

“Yiğitlerim! Sizin gibi kahraman erlerin hükümdarı olduğum için övünç duyar ve Allah’a hamd ederim!

Tahta ilk çıktığımda, yurdun ufkunu saran ihtilâl bulutlarını kılıçlarınızın parlak kıvılcımları ile defedip, vatanın bütünlüğünü sağlamıştınız. Bugün de âlem-i İslâm, karşımızdaki düşmana Allah’ın dinini tebliğ etmemizi ve bu yolda, fî sebîlillâh çarpışmamızı bekliyor! O halde hem bi-hakkın vatanı muhâfaza ve hem de i’lâ-yı kelimetullah gibi iki kudsî vazifeyi îfâ etme şerefi, şimdi bize düştü!

Düşmanımız kalabalık, kal’aları muhkem ise de; onların, gaza meydanlarında pişmiş, şehid olma aşkı ile yanan siz mücahidlerin ilk hücumuna dahi dayanamayacağını bilirim. Zira onlar vatanlarını değil, hayatlarını kurtarma derdinde olan birtakım korkaklardan başka bir şey değildirler! Sizler ise hayatın gelip geçen bir gölge olduğunu, asıl şerefin Allah yolunda cihâd ederek can vermek olduğunu bilen yiğitlersiniz!

İşte bu sultanınız, Allah’ın şerefli ismiyle adımını gaza meydanına atıyorum. Ben şu kılıcı tutan elim takatten kesilinceye kadar çarpışacağım! Dinini, vatanını ve sultanını seven ardımca gelsin!”[1]

 

[1] İbrahim Refik, Tarih Şuuruna Doğru, I, 33.

Kaynak: Adem Ergül, 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.