Ölüme Hazırlananların Kârı
Ölümü bir hüsran olmaktan kurtarıp bir zafere dönüştürebilmek, onu mâtem değil de bir “Şeb-i arûs” hâline getirmek, ölüme hazırlanıp ölmesini bilenlerin kârıdır.
Bu istikâmette yaşanmış feyizli bir hayâtın ardından Rabbine kavuşan bahtiyarlardan, şanlı târihimize eşsiz bir hâtıra hediye etmiş örnek bir şahsiyet de Zâbit Muzaffer adlı Mehmetçiktir.
Çanakkale harbinde gösterdiği müstesnâ gayretlerle büyük faydalar sağlayan, sînesi îman dolu bu genç, Çanakkale harbinden sonra da durmamış, vatan müdâfaası için bu kez doğu cephesine koşmuştu. Kanlı bir çarpışma esnâsında ağır bir şekilde yaralandı. Ardından gelecek nesle, ikinci ve ulvî bir hâtıra daha bırakarak şehâdet şerbetini içti. Şöyle ki:
Ateş hattında çarpışan ve vazifesi başında şehîd olan Zâbit Muzaffer Bey, son nefesinde artık sesinin çıkmadığı ve gözlerinin bir şey anlatamadığı dakîkada cebinden bir zarf çıkardı; sonra yerden bir çöp parçası alarak yarasından akan kanlara batırıp yazmağa başladı:
“–Asker! Kıble ne tarafta?!.”
“Ölmeye değer bir gâyesi olmayan insanın yaşamaya değer bir gâyesi de olmaz.”
Etrafındakiler, rûhunu, beytullâha yönelerek Allâh’a teslîm etmek isteyen Muzaffer Bey’i kıbleye çevirerek onun bu son arzusunu yerine getirdiler. Yüzü vuslat neş’esiyle dolan zâbit, muazzez rûhunu şehîden Rabbine teslîm eyledi. İşte bir kul, ömrü boyunca hangi meslek ve meşgûliyette olursa olsun, kıble istikâmetinden ayrılmamışsa, son deminde de Cenâb-ı Hak ona bir vesîle ile kıbleyi bulmayı nasîb eder.
İş hayâtında, âile yuvasında, beşerî münâsebetlerinde, kulluk mes’ûliyetlerinde, Kur’ân ve Sünnet istikâmetinde yaşayıp kelime-i tevhîdin muhtevâsında bulunarak kıbleyi bulmuş olanlar, umûmiyetle son nefeslerinde de kıblenin huzurlu iklîmine dâhil olurlar.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hakk’a Adanmış GENÇLİK, Genç Kitaplığı