Ölümle İlgili Ayetler
Ölümle ilgili ayetler nelerdr? Ayetler Müslümanları ölümle ilgili hnagi hususta uyarıyor? Eceli nasıl anlamalıyız? Ölüm ne zaman ve nasıl gelir? Doç. Dr. Murat Kaya anlatıyor...
- “Her can ölümü tadacaktır. Kıyamet günü mükâfatlarınız tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete gönderilirse, o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı aldatıcı bir metâdır.” (Âl-i İmrân sûresi (3), 185)
Melek, insan ve cin başta olmak üzere, şu kâinatta can taşıyan her varlık ölecektir. Sevinçler ve üzüntüler son bulacaktır. Ölümden sonra başlayacak yeni hayatta, herkes dünyada yaptığının karşılığını görecektir. Cennete kavuşanlar, hiç bitmeyecek ve azalmayacak bir bahtiyarlığı yaşayacaktır. Orada sevinçleri elem ve keder bölmeyecek, huzur ve emniyeti korkular gidermeyecek, zevkleri acılar kesmeyecektir.
Dünya denilen fâni hayat, bir serap gibi parıldayıp kaybolur; bir bulut gibi kayıp gider. Allah Teâlâ dünyayı, müşteriyi aldatmak için allanıp pullanan, câzip şekillerde sunulan, alındıktan sonra da hiçbir değeri olmadığı görülen bir mala benzetiyor.
Dünya böylesine değersiz, ölüm de kaçınılmaz bir gerçek olduğuna göre, aklı başında olan kimse hayatını boşa harcamaz...
- “Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini bilemez.” (Lokman sûresi (31), 34)
Bu âyet-i kerîmede sadece Allah Teâlâ’nın bileceği beş hususa işaret edilmekte ve
* Kıyametin ne zaman kopacağını,
* Yağmurun nereye, ne zaman, ne kadar ve nasıl yağacağını,
* Rahimlerdeki yavruların cinsiyetiyle birlikte, siyah mı beyaz mı, tamam mı noksan mı, iyi mi kötü mü olacağını,
* İnsanların başına ne geleceğini, eline ne geçeceğini, iyilik mi kötülük mü yapacağını ve
* Nerede öleceğini sadece Allah Teâlâ’nın bildiği belirtilmektedir.
Şu halde yarınından haberi olmayan, kendisini nelerin beklediğini bilmeyen, nerede ve ne zaman öleceğini kestiremeyen bir insan nasıl rahat olabilir? Bütün bunları bilen, herkesin ve her şeyin yegâne sahibi olan Allah’ın buyruklarına baş eğmeden nasıl yaşayabilir? Ömür kısa ve varış O’na olduğuna göre, aklı başında olan kimse nefsin bitip tükenmeyen isteklerini tatmin edeceğim diye sayılı günlerini nasıl boşa geçirebilir?
- “Ecelleri gelince ne bir saat geri kalabilirler, ne bir saat ileri gidebilirler.” (Nahl sûresi (16), 61)
Herkesin dünyadaki günleri, alıp vereceği nefesleri sayılıdır. İnsan gözlerini dünyaya açtığı andan itibaren hayatına son verecek olan görülmeyen ve tik takları duyulmayan bir saatli bomba kurulur ve geriye doğru saymaya başlar. Cenâb-ı Hakk’ın belirlediği an gelince bomba patlar ve o şahsın küçük kıyameti kopmuş olur.
Aklını kullanmasını bilen kimse, nice örneklerini gördüğü bu olayı bizzat yaşamadan önce hayatına bir çeki düzen verir. Nefsine esir olmaktan kurtulmaya bakar. İstek ve arzularını frenlemeye çalışır.
- “Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanlardır.
Herhangi birinize ölüm gelip de: ‘Rabbim, ne olur, ölümümü biraz geciktirsen de, sadaka verip iyilik edenlerden olsam!’ demeden önce, size verdiğimiz rızıktan harcayın.
Allah eceli gelen bir kimseyi geri bırakmaz. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdârdır.” (Münâfikûn sûresi (63), 9-11)
Dünyada insanı en fazla malı ve çocukları meşgul eder. Doyma bilmeyen nefis aza kanaat etmez, daha fazla kazanmak ister. Dünya hayatının meyvası olan çocuklarını daha rahat yaşatmak ve onları kimseye muhtaç etmemek için didinip durur. Aslında mal kazanmak, çocuk sahibi olmak ve onları kimseye muhtaç etmemek kötü bir şey değildir. Zira zengin olmayı, çoluğa çocuğa karışmayı dinimiz tavsiye eder. Kötü olan, ölçüyü kaçırmak, çok kazanma hırsıyla, çocuklarını rahat yaşatma arzusuyla ibadetlerini ihmâl etmek, malım mülküm azalır düşüncesiyle Allah’ın emrettiği harcamaları yapmamaktır. Bu duruma düşenler, dünya hayatını boşa geçirmiş, neticede zarar etmiş olurlar.
Çeşitli zaafları sebebiyle görevlerini ihmâl eden insanoğlu, ölüm gelip çatınca aklı başına gelir. Yapamadığı görevleri hatırlar. İhmâli yüzünden kaybedeceği sonsuz bir hayatı ve hesapsız nimetleri düşünerek pişmanlık duyar. Yeniden hayata dönmeyi, biraz daha yaşayıp yapamadığı ibadetleri yapmayı, açıklarını kapamayı arzu eder. Fakat ilâhî kanun gereği bu şans hiç kimseye verilmez.
Gerçek bu olduğuna göre, hiçbir zevk ve menfaat insana Allah’ı ve O’nun rızâsını kazandıracak olan dinî ve insânî görevlerini unutturmamalıdır.
- “Nihayet o müşriklerden birine ölüm gelip çatınca:
Rabbim, der. Ne olur beni dünyaya geri gönder. Ömrümü boşa geçirdiğim dünyada iyi işler yapayım.
Hayır, hayır. Onun bu söyledikleri boş lâftan ibarettir. Tekrar dirilecekleri güne kadar onların önlerinde bir engel vardır, geri dönemezler.
Sûra üflendiği zaman artık aralarında soy sop ilişkisi kalmaz. Birbirlerinin hâlini de sormazlar.
Kimin yaptığı iyilikler ağır basarsa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
Kimin yaptıkları da hafif gelirse, işte onlar zarara uğrayanlardır. Onlar cehennemde devamlı kalacaklardır.
Bunların yüzlerini ateş yalar da, dişleri sırıtır kalır.
Allah Teâlâ onlara:
- “Benim âyetlerim size okunurdu da, siz onları yalanlardınız, değil mi?” der.
Derler ki:
- Rabbimiz! Azgınlığımız bizleri altetti. Biz sapıklık içinde kalmış bir kavim olduk.
Rabbimiz! Ne olur, bizi buradan çıkar! Eğer tekrar önceki hâlimize dönersek, kendimize zulmetmiş oluruz.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
- “Alçaldıkça alçalın orada. Bana artık bir şey söylemeyin! Çünkü kullarımdan bir grup insan: Rabbimiz, biz iman ettik, bizi bağışla. Bağışlayanların en iyisi sensin, demişlerdi. Fakat siz onlarla eğlenir, beni anmayı unutarak onlara gülerdiniz. Sabrettikleri için bugün ben onları mükâfatlandırdım. Onlar muradlarına erenlerdir.”
Allah Teâlâ inkârcılara:
- “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” diye sorar.
- Bir gün veya daha az bir zaman kaldık; sayanlara sor, derler.
Allah Teâlâ da onlara şöyle buyurur:
- “Pek az kaldınız. Keşke bunu bilseydiniz (dünyaya tapmazdınız). Sizi boşuna yarattığımızı, bize dönmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minûn sûresi (23), 99-115)
Boşu boşuna harcanan bir ömürden sonra insanın duyacağı, fakat bir faydasını görmeyeceği pişmanlığı ve ölümden sonra insanın başına gelecek korkunç mâcerayı son derecede sâde ve berrak bir üslûp ile anlatan bu âyet-i kerîmeleri ayrıca açıklamaya gerek görmüyoruz.
- “Mü’minlerin Allah’ı anmaktan ve Allah tarafından gönderilen gerçeği hatırlamaktan dolayı kalblerinin yumuşama zamanı gelmedi mi? Mü’minler daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalbleri katılaştı. Bunların birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” (Hadîd sûresi (57), 16)
Allah Teâlâ mü’minleri, kendilerine ilâhî kitaplar gönderilen kimselere benzemekten sakındırıyor.
Deniyor ki: Kendilerine peygamber ve kitap gönderildiği devirden bu yana çok zaman geçtiği için yahudi ve hıristiyanlar dinlerinin esasını ve rûhunu kaybettiler. Doğru yolu yitirdiler. Kalbleri iyice katılaştı. Menfaatlerini düşünerek ellerindeki ilâhî kitabı keyiflerine göre değiştirdiler. Allah’ın buyruğuna değil, ilâhî kitabı değiştiren ve sapıklığa düşen din adamlarının emirlerine uydular ve onları âdetâ ilahlaştırdılar. Hal böyle olunca, mü’minlerin onlardan uzak durması ve hiçbir konuda onlara benzemeye çalışmaması gerekir. Onlar katı kalbli kimselerdir. Mü’minlere yakışan hassas, duygulu ve yufka yürekli olmaktır.
Demekki dünyaya aşırı derecede bağlananlar gönül hassasiyetini yitirirler. Öyleyse mü’minler dünyaya hâkim olmalı, fakat dünyanın kendilerine hâkim olmasına ve gönüllerini öldürmesine izin vermemelidir.
Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları
YORUMLAR