Ölümün Dört Rengi

Ölümün rengi var mıdır?

Yüce Rabbimiz buyuruyor: “Allah’ın cenneti ve cemâliyle müşerref olmak arzu edenler, amel-i sâlih işlesinler. Amel ve ibâdeti ancak Cenâb-ı Hak görsün diye yaparak Cenâb-ı Hakk’ın gayriye teşmil etmeyerek şirk ve riyâdan ictinâb etsinler.” (Kehf Sûresi / 110)

ÖLÜMÜN DÖRT RENGİ

Ölüm dört kısımdır:

  1. Mevt-i ahmer (kırmızı ölüm).
  2. Mevt-i esved (siyah ölüm).
  3. Mevt-i ahdar (yeşil ölüm).
  4. Mevt-i ebyaz (beyaz ölüm).

Mevt-i ahmer (kırmızı ölüm), nefis ve şeytan ile mücâdele ederek menhiyattan ictinâb ile ibâdet ve tâat için nefsi iksârdır.

Mevt-i esved (siyah ölüm), münkir ve muhâliflerin zem ve kötülemesine, seb ve şetmine, ezâ ve cefâsına sabır ve tahammülden ibarettir.

Mevt-i ahdar (yeşil ölüm), belâ ve musibetlere rızâ göstermektir.

Mevt-i ebyaz (beyaz ölüm), açlığa dayanıp şikâyet etmemektir.

MÜMİNLER ÖLMEZ

“Mü’minler ölmezler. Belki bir dârdan öbür diyâra intikâl ederler.” hadîs-i şerîfi, mü’min-i kâmil olanlar ölmezler; ancak bir mahalden diğer mahalle naklolunurlar, şeklinde de terceme olunur. Bir misâl:

İmâm Gazâlî hazretleri hasta yatmakta iken birkaç kişi gelerek evinin yakınında bir bahçeye kendisini götüreceklerini ve orada biraz hava almasını teklif etmişler, evinden çıkararak bahçeye götürmüşler. İmâm Gazâlî evinin yakınında böyle bir güzel bahçe olduğu halde kendisine meçhûl kalmasını tefekkür ederek teessüf etmiş. Hânesinden de bir vâveylâ, feryâd koparak cenâze çıktığını görmüşler? Biraz sonra yanındakiler gitmeye kalkmışlar İmâm Gazâlî de berâber gitmek istemiş, fakat kendisine orada kalacağını ve öldüğünü söylemişler. İşte âşıkların ölümü böyle bir evden bir bahçeye nakildir. Herkes, Cenâb-ı Hakk’ın kulu değildir, mahlûkudur. Kul olan, Cenâb-ı Hakk’ın evâmir-i ilâhiyesini kâmilen îfâ ve nevâhisinden külliyen ictinâb eder. İşte kul budur. Yoksa gaflet ile imrâr-ı vakt ederek ibâdet ve tâata ehemmiyet vermeyen kimseler, kul olamaz. Bazıları da süs ve ziynete, paraya emvâle muhabbet eder, paranın kuludur. Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurmuştur ki:

“Altın ve gümüşe tapanların Allah müstahakkını versin.” Cenâb-ı Hak da buyurur ki:

“Evlâdlarınızı fakirlik korkusuyla öldürmeyin. Onları da sizi de biz rızıklandırırız.” (İsrâ Sûresi / 31) Evlâdınız çok olursa, rızkını nasıl tedârik edeyim, diye korkarsınız. Halbuki onların rızkını sizden daha evvel ben düşünmüşüm. Müşfik bir pedere isyân eden evlâda mecnûn derler. Cenâb-ı Hakk’ın emrine muhâlefet edene ne söylense azdır. Ashâb-ı Kirâmdan bir zâtın haremi, zevcine kendisini tatlîk etmesi için ricâ etmiş. Sahâbe hazretleri bu halden müteessir olarak aklı başından gitmiş. Merdivenlerden inerken düşmüş, ayağı zedelenmiş. Zevcesi derhal kucaklayarak kaldırmış, yaralarının tedâvisi için adam çağırmış ve harekâtından nedâmet ettiğini söylemiş. Sebebi ise sahâbî hazretlerinin uzun müddet hasta olmadığından Cenâb-ı Hakk’ın gazab ettiğini ve böyle olduğu halde dünyada zevcinden ayrılmak muvâfık olduğunu ve bu ibtilâda Cenâb-ı Hakk’ın lütfunu gördüğünden nedâmet ettiğini söylemiştir.

Teslimiyet güzel bir haslettir. Evliyâullah’tan zuhûr eden halleri, hüsn-i zan ile kabûl etmeli; fakat keyfiyeti hakkında ne sûretle olduğunu çok ince düşünmelidir. Hz. İsa bazı ashâbı ile yolda giderken bir köpeğin lâşesine tesâdüfle yanından geçerlerken sahâbîleri fena kokudan burunlarını kapamaya başlamışlar. İsa (a.s.) da hiçbir hal-i kerâhet göstermedikleri gibi, "Ne beyaz dişleri var!" buyurmuşlardır. İşte bir mü’min de böyle olmalıdır. Hiçbir şeyi fenâ görmemelidir. Eğer böyle olursa dünyada, cennette gibidir. (Mahmud Sâmî Ramazanoğlu, Musâhabe-6, s. 185)

İslam ve İhsan

ÖLÜMÜ TEFEKKÜR

Ölümü Tefekkür

DÜNYA HAYATINI EN GÜZEL ANLATAN KISSA

Dünya Hayatını En Güzel Anlatan Kıssa

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.