
On Yıl Îtikâf Sevabı Kazandıran Amel
On yıl itikaf yapmış gibi sevap kazandıran amel hangisidir? Abdullah ibn-i Abbas -radıyallâhu anhumâ- bu ameli nasıl anlatıyor?
Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:
“Yusuf -aleyhisselâm- Mısır’ın kıtlık çektiği yıllarda, açları unutmamak için doyuncaya kadar yemedi.”
“Naz ve nîmetle, rahatlıkla yaşayanın, açın hâlinden ne haberi olur? Açın hâlini ancak, kendi geçiminden âciz kalanlar bilir.”
Ramazân-ı Şerîfʼin alâmet-i fârikası olan oruç ibadeti, bir nevî açların hâlinden anlama eğitimidir. Bu yönüyle Ramazân-ı Şerîf, ümmetin derdiyle dertlenme, garipleri, kimsesizleri, muhtaç ve muzdaripleri sevindirme ayıdır.
Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’inde Yüce Zâtʼını bize en çok “Rahmân” ve “Rahîm” sıfatlarıyla tanıtıyor. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz r de “raûf ve rahîm”, yani çok müşfik ve çok merhametli. Dolayısıyla Allâhʼa kul, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizʼe ümmet olan, ilâhî ve nebevî ahlâk ile ahlâklanan bir mü’min de “rahmet insanı” olmalıdır.
Cenâb-ı Hak merhametli kulunu seviyor. İlâhî rahmetin coşup taştığı bu ayda da bir müʼmin; elinden ve dilinden şefkat ve merhamet tevzî etmelidir. Bir müslümanın gönlünü almaya, onun problemini çözmeye, daha çok îtinâ göstermeli; mahzun yürekleri sevince gark etmekle huzur bulmalıdır.
ON YIL ÎTİKÂF SEVABI KAZANDIRAN AMEL
Din kardeşinin bir sıkıntısını gidermek için gösterilecek gayretlerin, Allah katındaki kıymetini ifade eden şu hâdise ne kadar mânidardır:
Abdullah ibn-i Abbas -radıyallâhu anhumâ- bir gün Peygamber Efendimiz’in mescidinde îtikâfta iken bir kimse yanına gelerek selâm verdi ve oturdu. İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhumâ-:
“–Kardeşim, seni yorgun ve kederli görüyorum.” dedi ve konuşmaları şöyle devam etti:
“–Evet ey Rasûlullâh’ın amca oğlu, kederliyim! Falan şahsın benim üzerimde velâ hakkı var (mal mukâbilinde beni âzâd etmişti), fakat şu kabrin sahibi (Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-) hakkı için söylüyorum ki onun hakkını ödeyemiyorum.”
“–Senin için onunla konuşayım mı?”
“–Sen bilirsin.”
İbn-i Abbas -radıyallâhu anhumâ- ayakkabılarını alarak mescidden çıktı. Adam ona:
“–Îtikâfta olduğunu unuttun mu, niçin mescidden çıktın?” diye ardından seslendi.
İbn-i Abbas -radıyallâhu anhumâ-:
“–Hayır! Ben, şu kabirde yatan ve henüz aramızdan yeni ayrılmış olan Zâtʼtan duydum ki, (bunları söylerken gözlerinden yaşlar akıyordu):
«Her kim, din kardeşinin bir işini tâkip eder ve o işi görürse, bu kendisi için on yıl îtikâfta kalmaktan daha hayırlıdır. Hâlbuki bir kimse Allah rızâsı için bir gün îtikâfa girse, Cenâb-ı Hak o kimse ile ateş arasında üç hendek yaratır ki her hendeğin arası, doğu ile batı arası kadar uzaktır.»”[1]
Dolayısıyla din kardeşlerimizin maddî-mânevî sıkıntılarına çâre bulmak için gayret göstermeyi, bilhassa bu ayda uhrevî bir hazine değerinde görelim.
[1] Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, Beyrut 1990, III, 424-425.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2025 – Şubat, Sayı: 468
YORUMLAR