Organ Nakli Hangi Durumlarda Caizdir?

Zaruretler haram olan şeyleri mübah kılar mı? Organ nakli hangi durumlarda veya şartlarda caizdir?

İslam dini, insan hayatına büyük değer vermiş, hayatın devamı için pek çok prensipler koymuş, emir ve tavsiyelerde bulunmuştur.

Saygıdeğer bir varlık olan insanı Yüce Allah, varlıklar içinde seçkin ve şerefli bir durumda yaratmıştır. Bu itibarla ister sağ olsun, ister ölü olsun insan vücudundan parça alınıp satılarak menfaat elde edilmesi ve ölünün parçalanarak yakınlarına üzüntü verilmesi doğru bir davranış olmadığı gibi insanın saygınlığı ile de bağdaşmaz. Ancak zaruri hâllerde hüküm değişmektedir. Tedavi maksadıyla, ölmüş bir kimsenin cesedinden alınan organ veya dokunun, bir hastanın sağlığa kavuşturulması suretiyle değerlendirilmesi, ölüye saygısızlık değil aksine bu davranış organı alınan ölüye karşı saygı duyulmasına vesiledir.

Nitekim İslam bilginleri, karnında canlı hâlde bulunan çocuğun kurtarılması için, ölen annenin karnının yarılmasını, gerekli görmüşlerdir. (el-Fetâvâ el-Hindiyye, V, 360.)

ZARURETLER HARAM OLAN ŞEYLERİ MÜBAH KILAR

Kur’an-ı Kerim’de, ölmüş hayvan, domuz, kan ve şarap gibi şeylerin yenilip içilmesi yasaklanmış, ancak zaruret hâlinde bunlardan (ihtiyaç kadar) yenilip içilebileceğine izin verilmiştir.

Bakara suresinin 173. ayetinde şöyle buyruluyor:

“Allah, size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Her kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa hiç kimseye saldırmadan ve sınırı aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur. Şüphe yok ki Allah, çokça bağışlayan, çokça esirgeyendir.”

En’âm suresinin 119. ayetinde de, haram kılınan şeylerden zorunlu hâllerde yenilebileceği bildirilmiştir. Dinen yenilip içilmesi haram olan şeylerin insan hayatının tehlikeye girdiği zaruret hâlinde mubah olduğu, her iki ayetten açıkça anlaşılmaktadır.

İslam bilginleri, insan hayatını ilgilendiren zaruretlerin ortaya çıkması ve bunların başka yollarla giderilmesinin mümkün olmaması hâlinde de haram kılınan şeylerden zaruret kadar yararlanmanın mubah olacağı sonucuna varmışlardır. (Nevevî, el-Mecmû’, III, 137-138, Haşiyetu’ş-Şirvânî alâ tuhfeti’l-muhtâc, II, 125-126.)

Bu husus mecellede de, “Zaruretler haram olan şeyleri mübah kılar.” ifadesi ile bir düstur olarak yer almıştır. Kitap ve Sünnet’in ortaya koyduğu temel prensipler ve bunlara dayanılarak çıkarılan genel hükümler ve kaideler, tedavinin bir parçası olan organ naklinin caiz olduğunu göstermektedir. Nitekim tıbbın bu günkü seviyede olmadığı devirlerde, başka yoldan tedavi edilmeyen kimselerin kırılmış kemiklerinin yerine başkalarına ait kemiklerin nakledilmesini caiz gören İslam bilginlerinin bu görüşleri, organ nakli ile insanlığın sağlığa kavuşturulması hususunda bize ışık tutmaktadır. Müşavere ve Dini Eserler İnceleme Kurulunun, organ nakli hakkındaki 25.10.1960 tarih ve 492 sayılı kararı şöyledir:

“Bir yaralıya veya hastaya tedavi maksadı ile başka birinin kanını vermekte veya bir körü gördürmek için ölü bir insanın gözünden bir kısmını alıp ona takmakta dinen bir mahzur bulunup bulunmadığı hakkında Göz Bankası Derneğince yapılan istizah üzerine keyfiyet Kurulumuzca incelendi:

  1. Kur’an ayetlerinin delaletlerinden de anlaşılacağı üzere İslamiyet’te, insan hayatının muhafazası zarureti ile haram şeylerin bile zaruri miktarda yenilmesi, içilmesi caiz olduğundan bir hastanın veya yaralının tedavisi, kanlı canlı kimselerden alınıp verilecek kana uygun olduğu takdirde bunu yapmakta bir mahzur bulunmadığının,
  2. Bir körün görmesi, ölmüş bir insanın vasiyeti üzerine gözlerinden alınıp takılacak bir kısma tevakkuf ettiği takdirde bunu yapmakta da —İslam fakihlerinden bazılarının, ölmüş bir insanın kemiklerinden bir kısmının o kemiğe muhtaç diri bir insana eklenebileceği hakkındaki ictihadlarına binaen— bir mahzur görülmediğinin,

Sözü geçen derneğe cevaben bildirilmesi uygun olacağının Yüksek Başkanlığa arzına karar verildi. 25.10.1960”

İslam fakihleri açlık ve susuzluk gibi hastalığı da haramı mubah kılan zaruret saymışlar, başka şeylerle tedavisi mümkün olmayan hastaların, haram olan ilaç ve maddelerle tedavi edilmelerini caiz görmüşlerdir. (el-Fetâvâ el-Hindiyye, V, 355, Reddu’l-muhtâr, V, 383.)

Günümüzde, kan, doku ve organ nakli de tedavi yollarından birisidir. Bu konuda başarılı sonuçlar alındığı da bilinen bir gerçektir. O hâlde, insan hayatını veya insanın hayati bir organını kurtarmak için başka çare bulunmadığı takdirde, belirli şartlara uyularak kan, doku ve organ nakli yolu ile tedavinin caiz olması uygun olur.

ORGAN NAKLİ HANGİ ŞARTLARDA CAİZDİR?

Doku ve organ naklinin caiz olabilmesi için uyulması gereken şartlar şunlardır.

  1. Zaruret hâlinin bulunması.

Yani hastanın hayatını veya hayati bir organını kurtarmak için bundan başka çare olmadığının, mesleğinde ehil, dürüstlüğüne güvenilen uzman bir doktor tarafından tespit edilmesi.

  1. Hastalığın doku ve organ nakli ile tedavi edileceğine dair, doktorun kuvvetli kanaate sahip olması.
  2. Organ ve dokusu alınan kişinin bu işlem yapıldığı esnada ölmüş olması.
  3. Alınacak doku ve organ karşılığında hiçbir ücret alınmaması.
  4. Organ veya dokusu alınacak kişinin sağlığında (ölmeden önce) buna izin vermiş olması veya hayatta aksine bir beyanı olmamışsa yakınlarının rızasının alınması.
  5. Tedavi edilecek hastanın yapılacak organ nakline razı olması.

Diş Kaplatmak Caiz mi?

Çıkan bir dişin yerine yeni diş taktırmak, çürüyen dişi doldurmak veya kaplatmakta bir sakınca yoktur. Bunlar, abdest ve gusle mani değildir.

Ancak çıkarılıp takılan dişlerin gusülde çıkarılarak altlarının yıkanması gerekir. Çünkü gusülde ağzı yıkamak farzdır. Bu bakımdan abdest alırken takma dişlerin çıkarılması gerekli olmamakla beraber temizlik açısından çıkarılıp ağzın yıkanması uygun olur.

Erkeklerin altın kullanması caiz olmadığından erkeklerin altın diş yaptırması veya kaplatması İmam-ı A’zam’a göre mekruhtur. İmam Muhammed’e göre ise zarurete binaen caizdir.

Kaynak: İslam İlmihali, Diyanet

İslam ve İhsan

ORGAN NAKLİ CAİZ MİDİR?

Organ Nakli Caiz midir?

İSLAM’DA HELAL VE HARAMLAR

İslam’da Helal ve Haramlar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.