Orta Doğu’yu Neler Bekliyor?
Arap Baharı olarak nitelendirilen gelişmeler sonrasında sancılı ve kanlı bir dönem yaşayan Orta Doğu’yu neler bekliyor?
2018 genel anlamda tüm dünya için bir hayli sancılı geçti. Ancak bu sancıdan en çok mustarip olan ne yazık ki yine İslam dünyası oldu. Dünyanın konuştuğu insanlık dramlarının en can acıtanları, en dramatik olanları yine bir İslam ülkesinde yaşandı. Bu anlamda Yemen, dünyanın 2018’de en sancılı coğrafyasıydı.
-İç savaşın etkilerini hâlâ iliklerine kadar yaşayan Suriye ve Libya halkı, Myanmar rejiminin zulmü altındaki Arakanlı Müslümanlar, işgal altındaki Filistinliler, Çin zulmü altındaki Doğu Türkistanlılar sancılı İslam coğrafyasının 2018’de de yine en sancılı halklarıydı.
-Suudi Arabistan ve onun müstakbel kralı veliaht prens Muhammed bin Selman 2018’in en çok konuşulan ülkesi ve siyasi liderlerinden biriydi. 33 yaşındaki genç veliaht prens daha kral olmadan hem ülke içindeki hem ülke dışındaki icraatlarıyla, ABD ve İsrail ile tartışılan ilişki tarzıyla dünyanın dilindeydi…
-Ve tabii Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’da Suud konsolosluğunda vahşice katledilişi… Bu tüyler ürperten cinayet sadece 2018’e damgasını vuran vahşet olarak tarihe geçmedi, aynı zamanda önümüzdeki dönemde hem Suudi Arabistan hem de Ortadoğu’daki dengeleri derinden etkileyecek bir dönüm noktası olarak görüldü.
-Birleşik Arap Emirlikleri ve onun veliaht prensi Muhammed bin Zayed 2018’de de yine pek hayırla anılmadı. Abu Dhabi yönetimi yine her taşın altından çıkmaya devam etti…
-Ve tabii ABD Başkanı Donald Trump, uyanır uyanmaz attığı twitleriyle, fütursuzluğuyla, “sadece Amerika” diyen umarsız tavırlarıyla, sürpriz siyasi atraksiyonlarıyla şaşırtan ve dünya barışını en çok tehdit eden lider olarak yine küresel gündemi belirleyen isimdi… Tutarsız Trump yılın son sürprizini yine bir sabah uyandığında yaptı. “Daha uzun bir süre buradayız” diyen Pentagon’un aksine Suriye’deki ABD askerlerini çekmeye başladıklarını ilân etti…
-Yılın son ayında Fransa’da başlayan ve diğer birçok Avrupa ülkesine de sirayet eden “sarı öfke” kimilerine “Avrupa Baharı”nı hatırlatırken kimilerine göre ise yükselen aşırı sağın ve faşizmin ayak sesleriydi…
-Velhasıl her geçen gün derinleşen vekâlet savaşlarıyla, Asya-Pasifik hattındaki yüksek gerilimiyle, küresel çaptaki ticaret savaşlarıyla, doğusundan batısına 2018’i sancılı mı sancılı geçirdik. Peki 2019’da dünyayı, özellikle de bölgemizi neler bekliyor? Daha sancılı günler mi, yoksa dünya barışı için hâlâ umutlanacağımız nedenler var mı?
TRUMP’IN SÜRPRİZ KARARI SONRASI ORTADOĞU
Dünyanın en sancılı bölgesi olma özelliğini yıllardır elinden bırakmayan Ortadoğu’nun 2019’da da bu unvanını koruyacağını söylemek kehanet olmasa gerek.
Suriye eksenindeki gelişmelerin nereye evrileceği Ortadoğu gündeminin en çok merak edilen konusu olacak kuşkusuz. Özellikle Donald Trump’ın sürpriz olarak nitelendirilen kararı ile Suriye’deki ABD askerlerini çekmesinden sonra bu merak çok daha derinleşmiş bulunuyor.
Başkan Donald Trump, ABD yönetimi içerisinde de tartışmalara neden olan bu kararı neden aldı? ABD hani bölgede kalıcı idi. ABD gerçekten çekilecek mi yoksa bir başka oyalama taktiği mi uyguluyor? Trump’ın söylediği gibi Amerika’yı böyle bir karar almaya iten sebep sadece DAİŞ’in yenilmiş olması mıydı? Sonra ABD sadece DAİŞ ile mücadele için mi Suriye’de bulunuyordu? ABD’nin İran’ı çevreleme stratejisi ne olacaktı? Washington Kürt kartını devre dışı mı bırakıyordu?
Donald Trump’ın çekilme kararı sonrası bu minvalde cevapları aranan birçok soru ortaya çıktı. Ama cevabı en çok merak edileni Trump neden bu kararı aldı sorusuydu. Trump, “DAEŞ’i yendik artık çekiliyoruz” diye özetledi bu sürpriz çekilme karanın gerekçesini. ABD Başkanı bir başka twitinde ise şöyle diyordu; “ABD, hiçbir şey kazanmadan değerli canları ve trilyonlarca doları yaptıklarımızı takdir etmeyen kişileri korumak için Orta Doğu’nun polisi olmak istemiyoruz” Sonra da ekledi, “Nihayet başkalarının savaşma zamanı geldi.”
Dünya aksini düşünse de Trump, çekilmenin sürpriz olmadığını söyledi. Bu noktada Suriye’den asker çekme kararının Trump’ın seçim vaadi olduğu hatırlatıldı. Trump’ın Suriye politikasını aslında Pentagon’un ısrarıyla sürdürdüğüne dikkat çekildi. Çekilmenin Erdoğan-Trump görüşmesi sonrası gerçekleşmesi, “Trump, terör örgütü YPG/PKK’yı değil Türkiye’yi tercih etti” şeklinde yorumlandı birçok çevrede.
ABD Savunma Bakanı James Mattis’in, çekilme kararı sonrası istifasını açıklanması, peşi sıra DEAŞ’la Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk’ün istifası artık ABD’nin Suriye politikasında, Donald Trump’ın tercihlerinin belirleyici olacağı kanaatine yol açtı. Trump’ın tercihleri ile belirlenecek olan Suriye politikası neler getirecekti peki?
DEĞİŞEN DENGELERİN ORTAYA ÇIKARDIĞI SORULAR
Trump’ın çekilme kararı sonrası cevabı merakla beklenen yığınla soru var. Mesela, Pentagon’un arkasında olduğu Suriye’nin bölünmesi stratejisi rafa mı kalktı? Çekilme kararı Erdoğan-Trump görüşmesinden hemen sonra geldiğine göre iki lider arasında Suriye’de bundan sonra izlenecek yol haritasına ilişkin de bir uzlaşı oldu mu? Trump kendi askerlerini çekerken yerine Türk askerlerinin yerleşmesine razı olmuş olabilir mi? Trump’ın tiwitlerine bakılacak olursa bu yönde bir uzlaşının olduğu anlaşılıyor.
Trump, “Nihayet başkalarının savaşma zamanı geldi.” derken kimleri kastetti?
Suriye’nin kuzeyindeki devletimsi yapının mali yükünü Türkiye ve Erdoğan karşıtı kimi Körfez ülkelerine yıkan Trump, bölgenin jandarmalığını da gerçekten onlara yüklemeyi düşünüyor olabilir mi?
Gerçekleşmesi ihtimal dâhilinde görülüp, dillendirilen senaryolar arasında bunlar var. Böyle bir durumda Esed rejimi nerede durur? Belki ondan önce hâmileri Rusya ve İran ne der?
Düzelmeye başlayan Türkiye-ABD ilişkilerinin ortaya çıkartacağı sonuçlarla ilgili de bir yığın soruyu gündeme taşımak mümkün: Mesela, Türkiye’ye Patriot füzesi satışına onay veren ABD’nin başka jestleri olur mu? İddia edildiği gibi Trump, Gülen’in iadesi ya da yurt dışı edilmesi gibi bir kararla başka sürprizler de yapar mı? Türkiye ile ABD arasındaki düzelen ilişkiler, Türkiye-Rusya ilişkilerine özellikle de Suriye’de sahaya nasıl yansır? ABD ile örtünmeye çalışan ama sonunda çıplak kalan terör örgütü YPG/PKK Rusya ile örtünmeye çalışır mı?
ABD’nin çekilmesi ile Suriye’de eli çok daha güçlenen Rusya, ABD’nin elinden alacağı Kürt kartını Türkiye’ye karşı kullanır mı?
Velhasıl 2019 yılına cevabı aranan yığınla sorularla girdik. Evet Türkiye’nin, Trump’ın Suriye’deki askeri varlığını çekme kararı ile diplomatik bir zafer elde ettiği söylenebilir. Dünyada da böyle algılanıyor nitekim. En azında muhtemel bir askeri harekâtta Amerikan askerleriyle karşı karşıya gelme riskinin ortadan kalmış olması Türkiye açısından önemli. Ancak, ABD’nin Suriye’den Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda tamamen çekildiğini söylemek mümkün değil. Ayrıca ABD’nin boşalttığı alana çok fazla bölgesel ve uluslararası aktörün talip olması Türkiye’nin önüne birden fazla ülkeyle muhatap olma zorluğunu çıkartabilir.
ABD’nin kendilerini arkadan vurmakla suçlayan terör örgütü yeni hâmi arayışına girdi bile. Avrupa’nın. Esed rejiminin, Türkiye karşıtı Arap rejimlerinin kapılarını çalıyorlar. “Biz gidersek Osmanlı yeniden gelir. Türkiye, Menbiç’e, Fırat’ın doğusuna giderse Musul da gider” kara propagandasını yapmakla meşguller.
Suriye’nin geleceğinde var olmak isteyen bölgesel ve küresel aktörler de ABD’nin bıraktığı bu kullanışlı kartı kullanmaya pek hevesliler. Trump’ın çekilme kararına ilişkin Fransa’sından İngiltere’sine, İsrail’den, kimi Körfez ülkelerine varıncaya kadar birçok yerden yükselen eleştirilere bakılacak olursa ne denli arzulu oldukları anlaşılıyor nitekim.
Evet, Ortadoğu 2019’a dengeleri bir hayli yerinden oynamış bir vaziyette girdi. Bir sabah uyanıp aldığı bir kararla bölgedeki tüm dengeleri değiştiren Donald Trump’ın bir başka sabah dengeleri değiştiren bir başka karar alabileceği ihtimali göz önüne alındığında Ortadoğu’nun daha birçok sürprizi açık olduğunu pekâlâ söyleyebiliriz. Çünkü, söz konusu Trump olunca her şey mümkün.
“AMERİKA İLE ÖRTÜNEN ÇIPLAK KALIR”
Donald Trump’ın Suriye’den asker çekme kararı sonrası kendilerini aldatılmış hisseden PYD/PKK’lılar oldukça öfkeliler, “Amerika bizi bir kez daha arkadan bıçakladı” diyorlar. Onca tecrübeden sonra, ABD’nin ne Kürtlerin ne Arapların ne de bir başka etnik grubun güvenliğini temin etmek gibi bir derdi olmadığını, ABD’nin bir tek müttefiki olduğunu, onun da İsrail olduğu gerçeğini görmemekte ısrar ederlerse olacağı buydu. Bu durum Mısır’ın devrik lideri Hüsnü Mübarek’e atfedilen oldukça anlamlı o sözü bir kez daha hatırlattı; “Amerika ile örtünen çıplak kalır.” Bu, Hüsnü Mübarek’in hayatı boyunca dillendirdiği en anlamlı söz olsa gerek.
TRUMP, MUHAMMED BİN SELMAN’A DA SÜRPRİZ YAPAR MI?
Ortadoğu’daki dengeleri kökten değiştirmeye aday bir başka önemli soru ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinin geleceğinin ne olacağı? Trump, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin azmettiricisi olarak suçlanan Suudi Arabistan veliaht prensi Muhammed bin Selman’ı koruyup kollamaya devam mı edecek yoksa bu konuda da bir sabah kalkıp Suriye’den asker çekme kararı gibi bir sürpriz yapar mı?
Malum, Amerika medyası cinayetin peşini bırakmıyor. Suudi Arabistan’ın ve veliaht prensin cezalandırılması için yoğun bir baskı uyguluyor. ABD Senatosu da Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ı Cemal Kaşıkçı cinayetinden sorumlu tutan kararı oybirliğiyle kabul etti. Ocak ayında Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğun Demokratlara geçmesiyle birlikte bu kararın orada da kabul edileceği bekleniyor. Yani, 2019 yılı Suudi Arabistan ve tartışılan veliaht prensi, Muhammed bin Selman için sürprizlerle dolu bir yıl olabilir.
KAŞIKÇI CİNAYETİ OLMASA YEMEN’DEKİ İNSANLIK DRAMI GÖRÜLEBİLECEK MİYDİ?
2018 Suudi Arabistan ile İran arasındaki vekâlet savaşlarının en yakıcısına sahne olan Yemen için tam bir felaket yılı oldu. Yemen’deki iç savaşta bombardıman ve çatışma alanlarındaki insan kayıpları on binlerle ifade ediliyor. Ama Yemen halkı bu kayıplardan çok daha fazlasını açlık, susuzluk ve tedavi edilebilir hastalıklar yüzden veriyor. O derece ki 29 milyonluk Yemen nüfusunun 22 milyonu bugün açlık tehlikesi yüzünden ölümle burun buruna.
Her ne kadar dünya gündeminde yeterli ilgiyi görmese, küresel gündemin diğer gelişmelerinin gölgesinde kalsa da Yemen gerçekten son yüzyılın en büyük insanlık dramlarından birine sahne oluyor.
Evet, Yemen, iç savaş öncesi de dünyanın en fakir ülkelerinden biriydi. Ama Suudi Arabistan ve BAE öncülüğündeki koalisyonun bir taraftan ateş altında tuttuğu ülkeyi, diğer taraftan İran’ın Husilere sağladığı lojistik desteği engellemek adına çok sıkı bir kuşatma altına alması, insani felaketin boyutlarını kat be kat derinleştirdi.
YEMEN BUGÜNLERE NASIL GELDİ?
Yemen’in bugün içinde bulunduğu durumun başlangıç noktasını her ne kadar 1991 yılındaki Körfez Savaşı ile başlatmak mümkün olsa da son dönemdeki iç savaşın fitilinin Arap baharı sonrası ateşlendiğini söylemek mümkün. Arap Baharı ile birlikte yani bundan sekiz yıl önce başlayan siyasi kaos ortamı, önce Zeydi Husiler ve Sünniler arasında bir mezhebi ayrışmaya dönüştü. Ardından bölgesel ve küresel aktörlerin de dâhil olmasıyla Yemen büyük bir hesaplaşma alanına döndü.
Yemen’deki bu denli yakıcı sonuçları olan iç savaşın niteliğini ve sürekliliğini belirleyen birinci unsur evet, Suriye’de olduğu gibi mezhebi ayrışma. Ülkenin yaklaşık %35’lik kesimini oluşturan ve Sünniliğe en yakın Şiiliğin bir kolu olan Zeydi azınlık ile %65’ini oluşturan Sünni çoğunluk, uzun yıllar boyu bir arada yaşamayı başarmış olsa da özellikle Arap baharı sonrası değişen siyasal dengeler ile birlikte hızlı bir şekilde ayrışmaya başladılar. Suudi Arabistan’ın Sünniler, İran’ın ise Zeydi Husiler lehine, taraflar arasındaki gerilime müdahil olmaları iç savaşın boyutlarını kat be kat derinleştirdi.
Suudi Arabistan ve İran’ın Yemen’deki iç savaşa mezhebi gerekçelerle müdahil olmaları ön plana çıkartılsa da asıl neden Yemen’in oldukça önemli jeopolitik konumunda gizli. Uluslararası ticaret ve güvenlik konusunda merkezî bir noktada yer alan ülkenin Asya, Ortadoğu ve Afrika’nın kritik kesişme noktasında olması hasebiyle hem İran hem de Suudi Arabistan açısından kontrollerinden çıkmaması gereken ülke olarak görüldü. Bu stratejik konumu Yemen’i sadece İran ve Suudi Arabistan için değil bölgesel ve küresel güçlerin de müdahil olduğu kapışma alanına dönüştürdü.
Sekiz yıldır kaosun içinde son üç yıldır ise iç savaş yüzünden yüzyılın en büyük insanlık dramını yaşayan Yemen ancak 2018’de o da kısmen dünya gündemine gelebildi denebilir. Bunda da katledilen Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın önemli bir payı var. Cemal Kaşıkçı cinayetinin azmettiricisi olarak gösterilen Arabistan veliaht prensi Muhammed bin Selman’ın peşini bırakmayan dünya medyası, veliaht prensin Yemen’deki insan hakları ihlalleri de dâhil olmak üzere tüm kirli çamaşırlarını ortaya dökünce Yemen’deki insanlık dramı da bu vesileyle daha net görülebildi denilebilir.
Kaynak: Altınoluk Dergisi, Sayı: 395