Oruç Bize Nasıl Bir İrade Kazandırır ve Bizi Hangi Manevi Mertebelere Taşır?
Oruç, bize öğretilen irade eğitimlerinden biri olarak hayatımızda büyük bir yer tutuyor. Peki, oruç bize nasıl bir irade kazandırır ve bizi hangi manevi mertebelere taşır?
İnsanlık tarihine baktığımızda göçebe hayatların, sürekli taşınmaların ve değişen yerleşimlerin izlerini görürüz. Göçebeler, bir yerden ayrılacakları zaman çadırlarını söker, toplar ve yeni bir yola koyulurlardı. Kur’an-ı Kerim’de, Tekvir suresinin ilk ayetlerinde, kıyamet gününde dünyanın bu çadıra benzetilmesi, derin bir anlam taşır: “Güneş dürülüp söndürüldüğünde, yıldızlar sökülüp döküldüğünde…” (Tekvir 1-3). Dünya çadırı bir gün sökülecek ve çadırın içindeki tüm sırlarımız ortaya dökülecek. O gün mahcup olmamak için bugün amel sandığımızı açıp içinde bizi utandıracak şeyleri gözden geçirme vaktimiz gelmedi mi?
Allah, biz kullarını en iyi tanıyan Rabbimiz, irademizin zayıf yanlarını, zaaflarımızı ve dürtülerimizi biliyor. Bu yüzden bize bir rehber, bir kullanma kılavuzu gönderdi: Kur’an-ı Kerim. Oruç, bu rehberde bize öğretilen irade eğitimlerinden biri olarak hayatımızda büyük bir yer tutuyor. Peki, oruç bize nasıl bir irade kazandırır ve bizi hangi manevi mertebelere taşır?
İRADENİN İNŞASI: NEFİSLE MÜCADELE
İnsanın en zorlandığı sınavların başında nefsini kontrol etmek gelir. Nefsimiz, bizi hemen hazza ulaştıracak yollara yönelir. Çocuklarda bu daha belirgindir; onlar istediklerinin hemen olmasını ve hazlarını ertelemeden yaşamayı isterler. Bu, yetişkinlerde de zaman zaman irade zayıflığı olarak karşımıza çıkar. Kur’an, oruçla bize sadece haramları değil, helal olan şeyleri de bir süreliğine terk etmeyi emreder. Bunun amacı, bizi takva mertebesine ulaştırmaktır.
Bakara suresinin 183. ayetinde Allah şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki takvaya erişirsiniz.” Takva, sadece haramdan sakınmakla değil, helal dairede de nefsin dizginlenmesiyle elde edilir. Helal olan yiyecek ve içeceklerden uzak durarak nefis terbiyesi yaparız. Bu, bizi harama karşı daha güçlü kılar ve irade kasımızı güçlendirir. İmsaktan iftara kadar geçen süre, aynı zamanda irademizin yeniden inşa edildiği bir zamandır.
ORUÇ: NEFSİN YULARINI ELE ALMAK
İnsan, dünyada sınırsız özgürlüğe sahip olduğunu zanneder. Nefis, kontrol edilmediğinde tıpkı başıboş bırakılmış bir at gibi bizi dilediği yöne sürükler. İşte bu noktada oruç devreye girer. Oruç, bu atın yularını elimize almamızı ve bizi hazların, kontrolsüz arzuların sürüklemesinden korur. Nefsi terbiye ettikçe, kendimizi bir sahip değil, bu dünyadaki nimetlerin emanetçisi gibi görmeye başlarız.
Allah bize her gün ziyafet sofrası gibi sayısız nimet sunar. Ancak normal zamanlarda bu nimetlerin kıymetini çoğu zaman unuturuz. Oruç, sıradan bir bardak suyu bile bize bir hazine gibi gösterir. İçtiğimiz her yudumun, yediğimiz her lokmanın sahibinin Allah olduğunu hatırlarız. Tıpkı Hucurat Suresi’nde belirtildiği gibi, insanı değerli kılan, takvaya ulaşmasıdır: “En üstün olanınız, takvaca en ileride olanınızdır” (Hucurat 13).
ORUÇ VE AİDİYET DUYGUSU
Göç eden insanlar olarak, başka bir toprağa, kültüre ve hayat tarzına uyum sağlamaya çalışıyoruz. Ramazan ayı, bizi manevi anlamda tanıdık topraklara döndüren bir zamandır. Günlük yaşamda farklı kültürel etkinlikler ve yabancı alışkanlıklarla çevriliyken, iftar sofraları ve Ramazan kutlamaları, kimliğimizi, köklerimizi ve aidiyet duygumuzu pekiştirir.
Oruç, aynı zamanda ertelemenin ne kadar zararlı olabileceğini de hatırlatır. Hayatımızda birçok şeyi “yarın yaparım” diyerek erteleyebiliriz, ama oruçta böyle bir erteleme söz konusu değildir. İbadet vakti geldiğinde hemen yerine getirilmesi gerekir. Bu da bize zamanın kıymetini öğretir. Ertelediğimiz her şeyin aslında bize ne kadar büyük kayıplar yaşatabileceğini fark ettirir.
ORUÇ VE ŞEFKAT DUYGUSU
Oruç, sadece bireysel bir ibadet değil, aynı zamanda toplumsal dayanışmanın ve şefkatin de bir göstergesidir. İster zengin ister fakir olsun, her insan oruçla açlığın, susuzluğun ne demek olduğunu bizzat deneyimler. Bu, zenginlerin empati duygusunu pekiştirir ve ellerindekini ihtiyaç sahipleriyle paylaşma bilinci doğurur. Bir anlamda oruç, sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi de besler.
SONUÇ: İRADEDEN TAKVAYA YOLCULUK
Oruç, bize sadece aç kalmayı değil, nefsin ve arzuların esaretinden kurtulmayı öğretir. Dilimizi, öfkemizi, düşüncelerimizi ve hazlarımızı kontrol etmeyi sağlar. Alışkanlıkların sabit fikirler oluşturduğunu ve bizi bu fikirlere tutsak ettiğini düşünürsek, oruç aynı zamanda bu kısır döngüyü kıran bir ibadettir.
Oruçla birlikte kazandığımız irade gücü ve takva bilinci, hayatın her alanında bizi daha bilinçli ve şükredici bireyler yapar. Allah’ın sofrasından nimetlenen kullar olarak, bu nimetlerin kıymetini bilmek ve emaneti en güzel şekilde taşımak bizim en önemli görevimizdir. Unutmayalım ki, oruç sadece midemizi değil, ruhumuzu da doyuran bir ibadettir.
Kaynak: Aysun Akar, Altınoluk Dergisi, Sayı: 469