Oruç Fidyesi ve İskat-ı Savm Nedir?

Fidyenin sözlük anlamı nedir? Oruç fidyesi ve iskat-ı savm ne demektir? Neye göre ve ne kadar verilir?

Sözlükte insanı içinde düştüğü bir durumdan kurtarmak için verilen bedel anlamına gelen “fidye”, dinî bir terim olarak, yerine getirilemeyen bir ibadetin, veya ibadette meydana gelen bir eksikliğin yükümlülüğünden kurtulmak için ödenen maddi bedeldir.

1. ORUÇ FİDYESİ

Oruç fidyesi, oruç tutmaya gücü yetmeyecek derecede yaşlı veya tedavisi mümkün olmayan hastaların, oruç tutamayıp bu oruçları kaza etmekten de ümit kesmeleri halinde, oruçsuz geçirilen her gün için ödedikleri fidyedir.

Oruç tutması mümkün olmayanların fidye ödemeleri gerektiği Kur’ân’da şöyle beyan edilmektedir:

“Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca zor güç yetirenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara, 2/184)

Oruç fidyesi tıpkı fıtır sadakası gibi bir fakiri bir gün doyurmak ya da bunun bedelini vermektir. Fidye amacı ile yemek yedirmek günümüzde pratik olmadığı için fidye yerine bir günlük yemek bedelinin verilmesi tercih edilmektedir.

Tutulamayan oruçların fidyesi hayatta iken ödenemezse, fidyenin ödenmesi vasiyet edilir. Böyle bir vasiyet yapılmışsa ve yükümlünün bıraktığı mirasın üçte biri bu ödemeyi yapmaya yetiyorsa, fidyelerin ödenmesi mirasçılar için dinî bir görevdir. Böyle bir durum yoksa mirasçıların söz konusu fidyeleri teberru olarak ödemeleri tavsiye edilir.

Tutulamayan oruçların fidyesi toplam olarak bir tek fakire verilebileceği gibi, birden çok yoksula da dağıtılabilir. Şu kadar var ki, bir kişiye verilen miktar, bir kişiyi bir gün doyuracak miktardan az olmamalıdır.

İleri düzeyde yaşlı ve aşırı hasta olanların oruçlarını tutma ihtimalleri çok düşük olduğu için bu ihtimal yok sayılarak fidye ödeme cihetine gidilmiştir. Tutamadığı oruçların fidyesini veren kimse bir şekilde oruç tutabilecek hale gelirse verdiği fidye sadakaya dönüşür. Tutulamamış olan oruçlar kaza edilir.

Hiçbir şekilde fidye vermeye gücü yetmeyen çok yaşlılar ve hastalar noksanlıklarının affedilmesi için dua ederler, başka bir şey yapmaları gerekmez. Çünkü “Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar.” (Bakara, 2/286)

Fidyelerin bir an önce ödenmesi tavsiye edilir. Ancak ertelenmesinden dolayı bir şey gerekmez.

İleri düzeyde yaşlılık ve ağır hastalık dışındaki hayız, nifas, yolculuk gibi meşru mazeretlerden biri sebebi ile tutulamayan oruçlar için fidye söz konusu değildir. Bu gibi durumlarda, söz konusu mazeretin ortadan kalkması ile tutulamayan oruçların bizzat yükümlü tarafından kaza edilmesi gerekir.

2. İSKAT-I SAVM

“İskat”, kişinin sağlığında çeşitli sebeplerle eda edemediği namaz, oruç, kurban, adak, kefaret gibi dinî mükellefiyetlerinin, ölümünden sonra fidye ödenerek düşürülmesi, böylece o kişinin bu tür sorumluluklardan kurtulması anlamına gelir.

“İskat-ı savm” ise bir kimse sürekli mazereti sebebi ile tutamadığı oruçların fidyesi ödemeden yahut geçici mazereti ortadan kalktığı halde oruçları kaza etmeden ölürse, öldükten sonra bu kimsenin yerine oruç fidyesi ödenmek sureti ile oruç borçlarının düşürülmesi demektir. Kur’ân-ı Kerim’de,

“Orucu zorlukla tutabilenler bir yoksul doyumu fidye öder” buyurulmaktadır. (Bakara, 2/183)

Bu ayetin hükmüne göre, oruca dayanamayan veya mazeretleri sebebiyle Ramazanda ve diğer zamanlarda oruç tutmaktan aciz olan kimselerin, her bir oruç günü için fidye ödemeleri yeterlidir.

İslâm bilginlerinin çoğunluğu, bu ayetteki “oruç yerine fidye ödenmesi” hükmüne illet olan niteliğin “acizlik” olduğuna hükmederek, mazeretli veya mazeretsiz oruç tutamamış ve kaza etmeden ölen Müsümanların oruç borçları için fidye ödeyeceğini, hatta bu konuda vasiyette bulunmaları gerektiğini ifade etmişlerdir. Çünkü ölen kimse de artık oruç tutmaktan acizdir. Bu kimselerin durumu, tutamadıkları oruca karşı fidye vermeleri ayet ve hadisle sabit olan kişilerin durumuna kıyas edilebilir. Ölenin bu konuda vasiyeti varsa, bu kıyas hükmü daha da kuvvet kazanmış olur. Bu itibarla, çeşitli sebep ve zaruretlerle oruç tutmamış, zaman ve fırsat bulduğu halde kaza da etmemiş bir kimse ölüm esnasında şayet malı varsa borçlu olduğu her gün için, fakire bir fidye verilmesini vasiyet etmelidir. Bu takdirde, defin masrafı ve varsa borçları düşüldükten sonra, terekenin üçte birinden bu vasiyetinin ifası gerekir. Üçte ikisi varislerin hakkıdır.

Vasiyet yoksa mirasçılar bunu yapmaya mecbur değildir. Fakat isterlerse, ölen kişinin miras bıraktığı maldan; miras bırakmamışsa veya bıraktığı mal yetmiyorsa varisler, kendi mallarından teberru olarak da oruç fidyesini verebilirler. Bir hadis-i şerifte;

“Kim ölür ve üzerinde bir aylık oruç borcu olursa (velisi) her günü için bir fakiri doyursun” buyurulmuştur. (Tirmizî, “Savm”, 23)

Oruç için bu şekilde yapılacak iskat, dinî hükümlere uygundur.

Kaynak: Diyanet Oruç İlmihali

İslam ve İhsan

ORUÇ FİDYESİ NEDİR, NE ZAMAN VE KİMLERE VERİLİR?

Oruç Fidyesi Nedir, Ne Zaman ve Kimlere Verilir?

ORUÇ FİDYESİ NEDİR?

Oruç Fidyesi Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.