Oruç İbadetinin Fazileti

Oruç nasıl bir ibadettir ve oruç ibadetinin fazileti nedir?

Müslümanlar, ayet ve hadislerde oruç tutmaya teşvik edilmiş, oruç tutanlar övülmüş, onlara Allah’ın rahmeti, rızası, sevap ve mükâfatı vaad edilmiştir. Ahzab suresinin 35. ayetinde, aralarında oruç tutmanın da yer aldığı on özelliğe sahip olan kadın ve erkeklere mağfiret ve büyük mükâfat olduğu bildirilmiştir.

“Şüphesiz Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar, itaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah’a derinden saygı duyan erkekler, Allah’a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzab, 33/35)

Ayet; hem iman, ibadet ve ahlakî konularda kadın ve erkek arasında bir farkın bulunmadığını, hem Müslümanın sahip olması gereken nitelikleri, hem de bu niteliklere sahip olan Müslümanların Allah katındaki değerini ve verilecek mükâfatı beyan etmektedir. Ayetin ifade ettiği özellikleri taşıyan Müslüman kemale ermiş ve ilahî rızayı kazanmış insandır:

Oruç ibadetinin değeri ve faziletini beyan eden birçok hadis vardır. Bunlardan bir kısmını bu bölümde tahlil etmeye ve değerlendirmeye çalışacağız:

1. ORUÇ, SEVABI ÇOK OLAN BİR İBADETTİR

Oruç riyanın en az karışacağı bir ibadet olduğu için sevabı en fazla olan ibadetlerden sayılmıştır. Yüce Allah, ibadetlere on katından yedi yüz katına kadar sevap verir. Oruç ibadetine ise Allah’ın verdiği sevap, sınırsızdır.

“Âdemoğlunun her ameline on katından yedi yüz katına kadar sevap verilir. Yüce Allah; ’Oruç hariç, çünkü oruç benim içindir, onun mükâfatını da ben vereceğim. Çünkü oruç tutan kimse yemesini, içmesini ve şehvetini benim için terk etmektedir’ buyurmuştur.” (Müslim, “Sıyâm”, 164; Tirmizî, “Savm”, 55)

“Oruç hariç, Âdemoğlunun her ameli kendisi içindir. Oruç ise benim içindir, onun ödülünü de ben vereceğim.” (Buhârî, “Sıyâm”, 9)

Bu hadislerde iki hususa vurgu yapılmaktadır. Biri oruç ibadetinin sırf Allah için yerine getirildiği yani bu ibadette riyanın olmayacağı, diğeri ise ihlâs ile tutulan orucun Allah katındaki sevabının çok olmasıdır. Oruç ibadetine çok sevap verilmesinin gerekçesi olarak kişinin yemesini, içmesini ve şehvetini sırf Allah için terk etmesi, samimiyetle başka bir çıkar gözetmeksizin Allah rızası için oruç tutması zikredilmiştir. Gerçekten namaz, zekât ve hac gibi başkaları tarafından ifa edildiği bilinebilen ibadetlere riya karışabilir. Ama oruç, kişi ile Allah arasında olan bir ibadettir. Gerçekten kişinin oruç tutup tutmadığını ancak Allah bilir.

2. RAMAZAN ORUCU GÜNAHLARA KEFARET OLUR

“Kişi, çoluk - çocuğu, malı ve komşusu sebebiyle günaha girebilir. Namaz, oruç ve zekât bu günahlara kefaret olur.” (Buhârî “Savm”, 3)

“Kim inanarak ve sevabını umarak Ramazan orucunu tutarsa Allah o kimsenin geçmiş günahlarını bağışlar.” (Buhârî, “Sıyâm”, 6)

Hadiste, günahların küçük veya büyük olduğu beyan edilmeden mutlak olarak oruç tutan kimsenin bağışlanacağı bildirilmektedir. Ancak Kur’ân ve sünnet bütünlüğü içinde konuyu ele aldığımız zaman içki içmek, kumar oynamak, hırsızlık yapmak ve namaz kılmamak gibi büyük günahlardan ve kul hakkı içeren günahlardan kurtulmak için şartlarına uygun tövbe etmek, hak sahibine hakkını ödemek ve helalleşmek gerekir.

3. CENNETİN REYYÂN KAPISI, ORUÇ TUTANLARA MAHSUSTUR

Sahih bir hadiste bu husus şöyle bildirilmektedir:

“Cennette Reyyân adında bir kapı vardır ki buradan kıyamet gününde sadece oruç tutanlar cennete girer, onlarla birlikte bu kapıdan başkaları girmez. (Cennet kapılarında) oruç tutanlar nerede diye seslenilir. (Oruç tutanlar gelir) bu kapıdan cennete girerler, sonuncuları girdiği zaman kapı kapanır, artık bu kapıdan kimse cennete girmez.” (Müslim, “Sıyâm”, 166)

Buhârî’nin konu ile ilgili olarak rivayet ettiği hadis ise şöyledir:

“Kim Allah yolunda bir çift mal infak ederse cennet kapılarından, “Ey Allah’ın kulu! Bu bir hayırlı iştir” diye nida edilir. Namaz kılan Müslüman namaz kapısından çağrılır. Allah yolunda cihat yapan kimse cihat kapısından çağrılır. Oruç tutan kimse Reyyân adlı kapıdan çağrılır. Zekât veren kimse zekât kapısından çağrılır.”

Ebû Bekir,

— “Anam - babam sana feda olsun ey Allah’ın Elçisi! Bu kapıların hepsinden çağrılan Müslüman olacak mıdır?” diye sorar. Hz. Peygamber de,

— “Evet, senin onlardan biri olmanı umarım” buyurur. (Buhârî, “Savm”, 4)

Bu hadislerden cennetin sekiz kapısının belirli görevleri yapanlara tahsis edildiğini, Reyyân kapısının oruç tutanlara mahsus olduğunu, dolayısıyla oruç tutan Müslümanın cennetle ödüllendirileceğini ve cehennemden kurtulacağını anlıyoruz.

Bir hadiste şöyle buyurulmaktadır:

“Kim Allah için bir gün oruç tutarsa Allah yetmiş yıllık bir mesafe kadar onu cehennem ateşinden uzaklaştırır.” (Müslim, “Sıyâm”, 168)

“Oruçlunun iki sevinci vardır. Biri iftar ettiği zaman, diğeri de Rabbine kavuştuğu zamandır. Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.” (Müslim, “Sıyâm”, 164; Tirmizî, “Savm”, 55)

İmsaktan iftara kadar oruç tutan Müslüman tabii olarak akşama doğru acıkır. Bir şey yiyip içmediği için açlıktan nefesinde koku olabilir. Hadiste bu kokunun Allah katında en güzel kokulardan daha makbul olduğu ifade edilmektedir. Oruç tutan Müslüman akşam ezan okununca orucunu açar, hem Allah için bir ibadeti yerine getirmenin sevincini yaşar hem de iftar sofrasında yiyip içerek açlığını giderir ve sevinir. Asıl sevinci ise ahirette yaşayacak, cennet kapısından çağrılınca sevincinden âdeta uçacaktır.

Oruç tutan müminin cennete girebilmesi için diğer dinî görevleri yapması ve büyük günahlardan sakınması gerekir. Şu hadis bu hususu açıkça ifade etmektedir:

“Beş vakit namazı kılan, Ramazan orucunu tutan, zekâtı veren, yedi büyük günahtan[3] sakınan hiçbir Müslüman yoktur ki cennet kapıları onun için açılmış olmasın. Ona güven içinde cennete gir denir” (Münzirî, hadis no: 452)

Peygamberimiz veda hutbesinde beş görevi yapan kimsenin cennete gireceği müjdesini vermiştir. Bu beş görevden biri oruçtur:

“Allah’a karşı gelmekten sakının, beş vakit namazınızı kılın, Ramazan orucunu tutun, mallarınızın zekatını verin, yöneticilerinize [İslâm’a uygun olan emirlerine (Müslim, “İmâre”, 38)] uyun Rabbinizin cennetine girersiniz.” (Tirmizî, “Cuma”, 80 )

4. MAZERETSİZ ORUÇ TUTMAMAK BÜYÜK GÜNAHTIR

Geçerli bir mazereti olmadığı halde Ramazan orucunu tutmayan bir Müslüman Allah’a isyan etmiş, pek çok sevaptan, manevi nimetten yoksun kalmış ve büyük günah işlemiş olur. Mazeretsiz olarak tutmadığı bir günlük Ramazan orucunun yerine başka zamanlarda ömür boyu oruç tutsa dahi bunu telâfi edemez. Peygamberimiz bu hususu şöyle ifade etmiştir:

“Kim hastalığı ve bir ruhsatı / mazereti olmaksızın Ramazan ayından bir gün oruç tutmazsa bütün günleri oruç tutsa yine bu orucu yerine getiremez.” (Ebû Dâvûd, “Savm”, 38; Tirmizî, “Savm”, 27; İbn Mâce, “Savm”, 14)

[3] Bu hadiste sözü edilen yedi büyük günah, şu hadiste açıkça belirtilmiştir:

Hz. Peygamber, “Helâk edici yedi büyük günahtan sakının” buyurdu. “Nedir onlar ey Allah’ın Elçisi”? Denildi. “Allah’a ortak koşmak, büyü yapmak, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymak, yetim malı yemek, faiz parası yemek, savaştan kaçmak, iffetli ve namuslu kadınlara zina suçu isnat etmek” buyurdu. (Müslim, “İman”, 145)

Kaynak: Diyanet Oruç İlmihali

İslam ve İhsan

ORUCUN KELİME İLE TERİM ANLAMI VE ORUÇLA İLGİLİ BAZI TERİMLER

Orucun Kelime İle Terim Anlamı ve Oruçla İlgili Bazı Terimler

ORUÇ NEDİR? ORUÇ İLE İLGİLİ BİLİNMESİ GEREKENLER

Oruç Nedir? Oruç İle İlgili Bilinmesi Gerekenler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.