Oruç ile İlgili Hadisler
Oruç hakkında hadisler nelerdir? Peygamber (s.a.v.) Efendimizin oruç ile ilgili hadis-i şerifleri...
Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) oruçla ilgili hadisleri.
İbn Abdullah’ın (radıyallahu anh) naklettiğine göre, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“İslâm beş esas üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna şahitlik etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekât vermek, Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.” (Müslim, Îmân, 21)
***
Hz. Âişe (radıyallahu anh) anlatıyor:
“...Kureyşliler câhiliye döneminde Âşûrâ günü oruç tutarlardı. Sonra Resûlullah da Ramazan orucunun farz kılındığı zamana kadar bu orucun tutulması emretti. (Ramazan orucu farz kılınınca) Resûlullah, “(Âşûrâ orucunu) dileyen tutsun, dileyen tutmasın.” buyurdu. (Buhârî, Savm, 1)
***
Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin (radıyallahu anh) naklettiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Her kim Ramazan orucunu tutar, sonra buna Şevval ayında altı gün daha eklerse bütün yıl oruç tutmuş gibi olur.” (Müslim, Sıyâm, 204)
***
Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor:
“Bana dostum (Resûlullah) üç şey tavsiye etti: Her ay üç gün oruç tutmak, iki rekât kuşluk namazı kılmak ve uyumadan önce vitir namazı kılmak.” (Buhârî, Savm, 60)
***
Ebû Hüreyre’den (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı olan Muharrem’de (tutulan oruçtur). Farz namazdan sonra en faziletli namaz ise gece namazıdır.” (Müslim, Sıyâm, 202)
***
Ebû Hüreyre’den (radıyallahu anh) nakledildiğine göre, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Oruç bir kalkandır. Oruçlu, saygısızlık yapmasın, kötü konuşmasın. Eğer biri kendisiyle dövüşmeye veya sövüşmeye kalkışırsa, iki defa, ‘Ben oruçluyum.’ desin...” (Buhârî, Savm, 2)
***
Ebû Hüreyre’den (radıyallahu anh) nakledildiğine göre, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Yalanı ve yalana göre hareket etmeyi terk etmeyenin yemeyi içmeyi bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur!” (Buhârî, Savm, 8)
***
Ebû Hüreyre’den (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Oruç tutan nice kimseler vardır ki oruçtan nasibi sadece aç kalmaktır. Geceyi ibadetle geçiren nice kimseler vardır ki kıyamdan nasibi sadece uykusuz kalmaktır.” (İbn Mâce, Sıyâm, 21)
***
Enes (b. Mâlik)’ten (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Sahura kalkın. Çünkü sahurda bereket vardır.” (Müslim, Sıyâm, 45)
***
Zeyd b. Hâlid el-Cühenî’den (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Bir oruçluya iftar veren, o kişinin sevabı kadar sevap elde eder. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez.” (Tirmizî, Savm, 82)
***
Amr b. Âs’tan (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Bizim orucumuzla Ehl-i kitabın orucunu ayıran (şey), sahur yemeğidir.” (Müslim, Sıyâm, 46)
***
Hz. Enes’in (radıyallahu anh) naklettiğine göre, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Sahur yemeği yiyin. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır.” (Müslim, Sıyâm, 45; Buhârî, Savm, 20)
***
Hz. Câbir’in (radıyallahu anh) naklettiğine göre, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz her iftar vaktinde Allah tarafından (Cehennem ateşinden) azat edilenler vardır. Bu (azat etme işlemi Ramazan’da) her gece olur.” (İbn Mâce, Sıyâm, 2)
***
Zeyd b. Hâlid el-Cühenî’nin (radıyallahu anh) rivayet ettiğine göre, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
“Her kim bir oruçluya iftar yemeği yedirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap verilir; oruçlunun ecrinden de hiçbir şey eksiltilmez.” (Tirmizî, Savm, 82)
***
Enes b. Mâlik’ten (radıyallahu anh) naklediyor:
Hz. Peygamber insanlarla birlikte iftar ettiğinde şöyle derdi: “Yanınızda oruçlular iftar etsin. Yemeğinizi iyiler yesin ve üzerinize melekler insin.” (Dârimî, Savm, 51)