Oruç Kalkandır

Oruç nâra karşı bir kalkandır. Oruçluyu nefsâni ihtiraslardan muhâfaza eder. Oruçlu kimse, câhilâne fenâ söz söylemek isteyen kimseye iki defâ: Ben oruçluyum, desin.

Allah Teâlâ buyuruyor:

“Ey mü’minler! Haram olan şeylerden nefsinizi sakınmanız için sizden evvelki geçen ümmetlere farz kılındığı gibi sizin üzerinize de oruç farz kılındı.” (Bakara Sûresi, 183)

Yani, ey ehl-i îmân! Bâtınınızı tasfiyeye hâdim olan oruç tutmak size farz oldu. Nitekim sizden evvel geçen ümmetlerin cümlesine farz olduğu gibi. Bu orucu tutmak sebebiyle sizin haramdan ittikânız, sakınmanız me’muldür.

ORUÇ BİZE NEDEN FARZ KILINDI?

Beyzâvî’nin beyânı vechile Hazret-i Âdem’den Ümmet-i Muhammediye’ye gelinceye kadar bilcümle enbiyânın şerî­atında oruç tutmak bir ibâdet-i kadîme olduğu gibi bu âyet-i celîle ile de Ümmet-i Muhammed’e farz kılınmıştır.

Oruç tutmak insanların nefsine ağır gelib meşakkatli bir ibâdet olduğundan kulûb-ı mü’minîni tatyîb için yalnız Üm­met-i Muhammed’e oruç farz kılınmamış, sizden evvel geçen ümmetlere de farz kılınmıştır ve onlara farz kılındığı gibi size de farz kılınmıştır, diye vârid olmuştur.

Yalnız, evvelki her şerîatte orucun keyfiyeti ve adedi başka başka sûretlerde muhtelif şekillerde emrolunmuş ise de Şerîat-ı İslâmiyye’de ramazan ayında imsak vaktinden başlayarak akşam namazı vakti olan gurûb-ı şemse kadar yemekten ve içmekten ve cinsî mukârenetten nefsi men etmek suretiyle meşrû kılınmıştır.

ORUCUN FARZIYYETİ

Oruç, hicret-i nebeviyyeden birkaç sene sonra Şâbân-ı şerîfin üçüncü günü farz kılınmıştır. Cenâb-ı Hak azze ve celle âyet-i kerîmede: “Orucun farzıyyeti sizin ittikanız için…” buyurmuştur. Çünkü oruç insanın kuvve-i şehvâniyesini kırdığı gibi nefsin hevâ ve hevesini kırarak bütün âzâları günahdan, isyandan ictinâb ile zühd ü takvaya sebeb olacağı beyân buyurulmuştur. Çünkü insanların dünyevî mesâisi başlıca iki şeye münhasırdır: Biri tatlı tatlı yiyip içmek arzusudur. Diğeri de kuvve-i şehvâniyedir. Bu iki arzu da ancak oruç ile men edilmiş olduğu gibi tasfiye-i cesed ve bazı emrâz-ı kalbiyenin tathîrine de oruç vesile olur. Ve tıbben de midenin tashihine vesile olduğu malûm bir hakîkattir.

Hadîs-i şerîflerde buyurulmuştur ki:

“Ramazân-ı şerîfin duhûlüyle rahmet-i ilâhiyenin nüzûlü için cennet kapıları açılır ve menhiyâttan ictinâb sebebiyle cehennem kapıları kapandığı gibi şeytanlar da zincirle bağlı olarak hapsolunurlar. Şu kadar ki nefsine esir ve mağlûb olanlar şeytanın mahbûsiyetinden istifâde edip de mazhar-ı hayr olamazlar.” (El-Câmiu’s-Sağîr)

ORUÇLU İÇİN İKİ FERAHLIK VARDIR

“Ramazan-ı şerîfte sıdk u yakîn ile oruç tutanlar namazlarını terk etmeksizin teravih namazını da edâ etseler günah-ı sağâiri mağfûr olur.” (Tirmizî)

“Oruç nâra karşı bir kalkandır. Oruçluyu nefsâni ihtiraslardan muhâfaza eder. Oruçlu kimse, câhilâne fenâ söz söylemek isteyen kimseye iki defâ: Ben oruçluyum, desin. Rûhum yed-i kudretinde olan Cenâb-ı Allâh’a yemin ederim ki: Oruçlunun ağzının açlık kokusu Allah Teâlâ hazretleri indinde misk kokusundan daha etyab ve temizdir.” (Buhârî)

Cenâb-ı Hak buyurmuştur ki: “Oruçlu kimse benim rızâm için yemesini içmesini ve cinsî arzusunu bırakmıştır. Oruç doğrudan doğruya bana edilen ve riyâ karışmayan bir ibâdettir. Onun sayısız ecrini de doğrudan doğruya ben veririm. Halbuki başka ibâdetlerin hepsi on misli ile ödenmektedir.” (Buhârî) buyurmuştur.

Hadîs-i şerîfde:

“Sâim, oruçlu için iki ferahlık, sevinç, sürûr vardır: Birisi iftar vaktindedir. Diğeri de Rabbisine mülâkî olduğu vakittedir.” buyuruldu.

Ramazanoğlu M. Sâmi, Musâhabe-4, s. 32-41

Kaynak: Mahmud Sami Ramazanoğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 387

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.