Oruç Nasıl Bir İbadettir?
Ramazan'da bir ay boyunca oruç tutarız. Peki oruç nasıl bir ibadettir? Maddi, manevi etkileri nelerdir? Yedi maddede oruç ibadeti...
Oruç; mideye ve nefsânî arzulara karşı bir sabır ve irade tâlimidir.
Ramazan orucu, bir ay boyunca riyâzat hâli yaşanarak;
- Cismânî ve nefsânî duyguların zayıflatılması,
- Rûhâniyetin kuvvetlenmesi,
- Nimetlere şükrün idrâk edilmesi,
- Acziyetimizin, hiçliğimizin hissedilmesi,
- Kalbin rikkat kazanması,
- Mahlûkāta merhametin artması,
- Muhtaçların hâlinin bir nebze idrâk edilmesidir.
Hazret-i Mevlânâ; şöyle der:
“Ramazan geldi; artık maddî yiyeceklerden elini çek ki, gökten mânevî rızıklar gelsin. Bu ay, gönül sofrasının kurulduğu aydır. Gönlün, bedenin hatalarından kurtulduğu aydır. Gönüllerin aşk ve îmân ile dolduğu aydır.”
“Teni aşırı besleyip geliştirmeye bakma! Çünkü o, sonunda toprağa verilecek bir kurbandır. Sen, asıl gönlünü beslemeye bak! Yücelere gidecek ve şereflenecek olan odur.” (Mesnevî)
Öyleyse;
İftar ve sahur vakitlerinde tıka basa yemek yemenin de orucun esas gayesi olan riyâzat ve nefsin arzularıyla mücâhede sırrına muvâfık olmadığı anlaşılır.
Kaldı ki oruç bundan ibaret de değildir.
Gerçek oruç, orucun bâtınını yaşamaktır. Eğer bâtını yaşanmazsa, oruç kuru bir açlıktan ibaret kalır:
Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- îkaz buyuruyor:
“Kim yalan konuşmayı ve yalan dolanla iş yapmayı terk etmezse; Allâh’ın, o kimsenin yemesini ve içmesini bırakmasına ihtiyacı yoktur.” (Buhârî, Savm, 8)
“Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan kendisine kuru bir açlıktan başka bir şey kalmaz!..” (İbn-i Mâce, Sıyâm, 21)
Hazret-i Ömer buyurur:
“Oruç, (sadece) yemekten içmekten kesilmek değildir. Asıl oruç; yalan, bâtıl, boş söz ve yeminden (uzak durmak)tır.”
Câbir -radıyallâhu anh- da şöyle nasihat eder:
“Oruç tuttuğun zaman; kulağın, gözün ve dilin de haramlara ve yalana karşı oruçlu olsun. Hizmetini yapanlara eziyeti de terk et. Üzerinde bir vakar ve sekînet (huzur) olsun. Oruçlu olduğun gün ile olmadığın gün bir olmasın! (Orucun rûhâniyeti üzerine yansısın!)” (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, II, 422, h: 3646)
Yani;
Oruçlu iken ağza bir şey girmemesine dikkat edildiği gibi;
- Ağızdan da yanlış bir sözün çıkmamasına,
- Gözlerin bir şeytan vitrinini seyretmemesine,
- Kulakların kötü ve çirkin şeyler dinlememesine ve
- Gönlün, kalb-i selîme yakışmayacak duygu ve niyetlerle kirletilmemesine dikkat etmek gerekir.
Bir de;
Gıybetten ateşten kaçar gibi kaçmalıdır.
Bu hakikatler, esâsen oruç değilken de riâyet edilmesi gereken hususlardır. Ancak, oruçlu iken bilhassa ihtimam gösterilmelidir. Zaten orucun hikmeti âyet-i kerîmede;
لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
“Takvâya ermeniz için…” (el-Bakara, 183) ifadesiyle beyan buyurulmuştur.
Hak dostlarından Abdullah Dehlevî Hazretleri, bulunduğu meclislerde lüzumsuz sözler sarf edilmesine müsaade etmezdi. Birisi gıybet etse hemen ona mâni olur ve;
“–O söylediğin söze ben daha lâyığım! (Bende daha fazlası var!)” derdi.
Oruçlu olduğu bir gün, yanında gıybet ettiler. Hazret;
“–Eyvah, orucumuz bozuldu!” buyurdu.
Bir talebesi;
“–Efendim, siz gıybet etmediniz ki!” dediğinde ise;
“–Evet, biz gıybet etmedik, ama dinledik. Gıybette, söyleyen de dinleyen de aynıdır. (Oradan bize in‘ikâs oldu.)” buyurdu.
Orucu bu hassâsiyetle tutan gönüllerde, rahmet tecellî eder. Şefkat ve merhamet, tuğyân eylemeye başlar.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2021 Ay: Nisan, Sayı: 194