Oruç Nedir? Oruç İle İlgili Bilinmesi Gerekenler
Oruç nedir? Oruç çeşitleri nelerdir? Orucu bozan ve bozmayan durumlar nelerdir? Oruç tutmanın fazileti nedir? Oruç tutmanın hükmü ve şartları nelerdir? Kimler oruç tutabilir? Ramazan'da oruç tutmak niçin farzdır? Ramazan ve oruç ile ilgili ayet ve hadisler nelerdir? Oruç ile ilgili bilinmesi gerekenler...
Oruç Farsça’daki rûze kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Arapçası savm ve sıyâmdır. Savm kelimesi Arapça’da “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, engellemek” anlamında kullanılır.
Oruç, imsak vaktinden iftar vaktine kadar, bir amaç uğruna ve bilinçli olarak, yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak demektir.
ORUÇ NEDİR? - VİDEO
İMSAK NEDİR?
İmsak, Arapça’da, “kendini tutmak, engellemek” anlamına gelir. Orucun temel unsuru da (rükün) bu anlamdır. İmsak vakti tabiri, dilimizde, oruç yasaklarından (yeme içme ve cinsel ilişki) uzak durma vaktinin başlangıcı anlamında kullanılır. İmsak vakti, tan yerinin ağarması (fecr-i sâdık; bk. Namaz Vakitleri bölümü) vakti olup, bu andan itibaren yatsı namazının vakti çıkmış, sabah namazının vakti girmiş olur; bu vakit aynı zamanda sahurun sona erip orucun başlaması vaktidir.
İFTAR VAKTİ NEDİR?
İftar vakti ise, oruç yasaklarının sona erdiği vakit anlamında olup, güneşin batma vaktidir. Bu vakitle birlikte akşam namazının vakti de girmiş olur. Gündüz ve gecenin teşekkül etmediği bölgelerde oruç süresi, buralara en yakın normal bölgelere göre belirlenir.
İmsakin, ikinci fecirle başlayacağı konusunda fakihler arasında görüş birliği olmakla birlikte, kimi fakihler bu hususta, daha ihtiyatlı olduğu gerekçesiyle fecr-i sâdıkın ilk doğuş anına, kimileri ise oruç tutanlar lehine olduğu gerekçesiyle ışığın biraz uzayıp dağılmaya başladığı zamana itibar edilmesini önermişlerdir.
ORUCUN BAŞLAMA VE BİTİŞ VAKTİ
Âyette orucun başlangıç ve bitiş vakti, mecazi bir anlatımla şöyle belirtilir: “…Fecrin beyaz ipliği (aydınlığı) siyah ipliğinden (siyahlığından) ayırt edilecek hale gelinceye kadar yiyip içiniz; sonra, akşama kadar orucu ta- mamlayın…” (el-Bakara 2/187)
ORUÇ NE ZAMAN BAŞLAR? NE ZAMAN BİTER?
ORUÇ ÇEŞİTLERİ NELERDİR?
- FARZ ORUÇ
Farz olan oruç denince, Ramazan orucu kastedilir ve zaten tayin edilmiş, önceden belirlenmiş (muayyen) olan oruç da budur. Mazeretli veya mazeret siz olarak tutulamadığı zaman, başka bir zaman kazâ edilmesi de aynı şekilde farzdır.
Ramazan orucunun bozulması sebebiyle tutulması gereken kefâret orucu yanında ayrıca, zıhâr, yanlışlıkla ve kaza ile adam öldürme, hacda ihramlı iken vaktinden önce tıraş olma (halk) ve yemin için tutulacak olan kefâret oruçları da farz oruç kapsamında değerlendirilmiştir. Kefâret orucu, yapılan bir hatanın cezası veya telâfisi anlamını taşıdığından kişi için baştan belirlenmiş bir yükümlülük olmayıp, buna sebebiyet vermesi halinde gündeme gelebilen ârızî bir yükümlülük niteliğindedir. Bu bakımdan Ramazan orucu “muayyen farz“, diğerleri ise “gayr-i muayyen farz” olarak nitelendirilir. Ramazan orucu sadece belirli bir vakitte, yani Ramazan ayında tutulabilirken, diğerleri oruç tutmanın mubah olduğu her zaman tutulabilir.
Ramazan orucunun kazası da istenilen mubah günlerde tutabilir. Fakat İmam Şâfiî’nin kazâya kalan orucun aynı yıl içerisinde kazâ edilmesi gerektiğine ilişkin görüşü de dikkate alınarak, herhangi bir sebeple kazâya kalan orucu mümkün olan en kısa zamanda tutmaya çalışmak uygun olur.
- VÂCİP ORUÇ
Nezir (adak), kişinin dinen yükümlü olmadığı bir ibadeti yapmayı kendisi için bir yükümlülük haline getirmesidir. Kişi, oruç tutmayı adamışsa, bu adak orucunu tutması vâciptir.
Adak adanırken, orucun tutulacağı gün belirlenmişse, meselâ falan ayın falan günü gibi, bu muayyen bir vâcip olur ve orucun belirlenen günde tutulması gerekir. Nezredilen itikâf orucu da belirli günde tutulacağı için muayyen vâcip sayılır. Orucun tutulacağı gün belirlenmemişse gayr-i muayyen vâcip olur ve dilediği mubah bir günde tutabilir.
Başlanmış nâfile bir orucun bozulması durumunda bunun kazâ edilmesi Hanefîler’e göre vâciptir. Mâlikîler ise kazânın farz olduğunu söylemişlerdir. Şâfiî’ye ve Mâlik’ten başka bir rivayete göre ise, nâfile orucun kazâsı gerekmez.
- NÂFİLE ORUÇ
Farz ve vâcip olan oruçların dışında tutulan oruçlar nâfile oruç olarak isimlendirilir. Nâfile, gereksiz anlamına değil, farz ve vâcip olanın dışında, kısaca gerekenin dışında yapılan anlamına gelir. Daha fazla sevap kazanmak maksadıyla yapıldığı için tabir câizse nâfile ibadet, bir bakıma fazla mesai yapmaktır. Nâfile oruçların sünnet, müstehap, mendup veya tatavvu olarak adlandırıldıkları da olur.
Nâfile oruç, mubah olan tüm günlerde tutulabilir. Ancak bazı günlerde oruç tutmak daha faziletli görülerek bugünlerde oruç tutmak sünnet veya mendup kabul edilmiştir. Peygamberimizin sıklıkla oruç tuttuğu veya oruç tutulmasını tavsiye ettiği günler, kısaca oruç tutmanın mendup kabul edildiği belli başlı günler; Şevva orucu, Aşure orucu, her ay üç gün oruç, Pazartesi-Perşembe orucu, Zilhicce orucu, haram aylarda oruç, Şâban orucu ve Dâvûd orucudur.
ORUCUN GEÇERLİ OLMASI İÇİN GEREKEN ŞARTLAR NELERDİR?
Orucun şartları denince ilk olarak bu ibadetin geçerli sayılması için aranan şartlar akla gelirse de orucun bir kimseye farz olması ve zamanında yerine getirilmesinin (eda) gerekliliği için de bazı şartlar söz konusu olduğundan Hanefî fıkhında bunlar daha çok vücûb şartları, edasının vücûbu şartları ve sıhhat (cevaz) şartları şeklinde bir ayırım yapılarak incelenmiştir. Diğer mezheplerde ise bunların nitelendirilmesiyle ilgili bazı farklılıklar vardır.
1- ORUCUN YÜKÜMLÜLÜK (VÜCÛB) ŞARTLARI
Bir kimsenin oruç ibadetiyle yükümlü sayılabilmesi için şu şartların bulunması gerekir:
a) Müslüman olmak
Bu şart, müslüman olmayanların dinin fer‘î hükümlerine muhatap sayılıp sayılmamasıyla ilgili usul ihtilâfı sebebiyle diğer üç mezhepte sıhhat şartları arasında zikredilmekle birlikte bir gayri müslimin İslâm’a girmeden önceki zamana ait oruçları kazâ etmesi gerekmediği noktasında görüş ayrılığı yoktur. Genel sorumluluk ilkesinin bir uzantısı olarak yeni müslüman olan kişi orucun farz olduğunu bilmemesini mâzur kılacak şartlarda geçen oruçlarını da kazâ etmekle yükümlü sayılmaz.
b) Bulûğ
Ergenlik çağına ulaşmamış kimseye oruç farz değildir; ancak temyiz çağına ulaştıktan sonra çocukların yavaş yavaş oruca alıştırılması tavsiye edilmiştir.
c) Akıl
Oruçla yükümlü sayılmak için temyiz kudretine sahip olmak şarttır. Şuurun açık olması (ifâkat) Hanefî mezhebinde sıhhat şartı değil vücûb şartı olarak nitelenir; akıl hastalığı ve uzun süre baygınlık durumları daha çok orucun niyetle ilgisi dikkate alınarak incelenir. (akıl hastalığının kazâ yükümlülüğüne etkisi için bk. CÜNÛN)
ORUÇ KİMLERE FARZDIR?
2- ORUCUN GEÇERLİLİK ŞARTLARI
Yükümlü olunan orucu zamanında yerine getirmenin gerekli olması için şu şartlar aranır:
a) Sağlıklı olmak
Hastalık orucun geçerliliğini engellememekle beraber zamanında tutmayı vâcip olmaktan çıkarır. Buna karşılık âdet görme veya loğusa olma hem edanın vücûbunu hem orucun geçerliliğini engeller.
b) Mukim olmak
Dinen yolcu hükmünde olan kişinin orucu zamanında yerine getirmesi gerekli değildir. Bu şartların açılımı mahiyetindeki durumlarda orucun ertelenmesi ve başlanmış orucun bozulması mubah hale gelir. (aş. bk.)
c) Sıhhat Şartları
Orucun geçerli olması için aranan şartlar şunlardır:
1- Niyet etmek.
2- Hayız ve nifas halinde olmamak. Orucu zamanında tutmakla yükümlü olmayan bu durumdaki kadınların oruç tutmaları geçerli sayılmamıştır.
KİMLER ORUÇ TUTAR VİDEO
ORUCA NASIL NİYET EDİLİR?
Diğer ibadetlerde olduğu gibi oruç ibadetinde de niyet şarttır. Şâfiîler ve bazı Mâlikîler niyeti rükün saymışlardır. Her ikisine göre de, niyet edilmediği takdirde sabahtan akşama kadar aç durmak oruç yerine geçmez. Bu bakımdan, ister farz veya vâcip, isterse nâfile olsun her tür oruçta niyet şarttır. Herhangi bir oruca kalben niyet etmek, hangi orucu tutacağını kalbinden geçirmek yeterlidir. Bu niyetin dil ile ifade edilmesi, onun teyit edilmesi ve perçinlenmesi anlamına geldiğinden mendup sayılmıştır.
Ramazan, belirli adak veya herhangi bir nâfile oruç için mutlak niyet yeterlidir. Meselâ; “yarın oruç tutmaya” veya “yarınki günün orucunu tutmaya” niyet edilse, ertesi gün ramazan ise, bu niyet ramazan orucuna niyet yerine geçer; ertesi gün, daha önce oruç tutmak için vaktini tayin etmiş olduğu gün ise bu defa adak orucuna niyet etmiş olur. Hatta ramazan günleri ramazan orucu için ve oruç tutulması adanan gün, adak orucu için belirli hale geldiği için, kişi bugünlerin öncesinde niyet ederken “Yarın nâfile oruç tutmaya niyet ettim” dese bile, tutacağı oruç nâfile oruç değil, vakti belirli olan oruç yerine geçer.
Çünkü orucun ifa edilmesi için belirlenen vakit içinde yine aynı cinsten ikinci bir ibadet yapılamayacağından, yani oruç dar zamanlı bir vâcip olup vakit de bunun miyarı olduğundan, niyet asıl yapılması gereken ibadete râci olur. Bununla birlikte bunlar için geceleyin niyet edilmesi ve ne orucu olduğunun belirlemesi (tayin) daha faziletlidir. Meselâ “Yarınki ramazan orucunu tutmaya niyet ettim” demekle belirleme yapılmış olunur.
Fakihlerin çoğunluğuna göre ramazanın her günü için ayrı ayrı niyet edilmesi şarttır. Çünkü her bir günün orucu kendi başına bir ibadet olup, öteki günlerde tutulan veya tutulacak olan oruçla ilişkisi yoktur; dolayısıyla bir günün orucu bozulduğu zaman sadece o günün orucu bozulmuş olur, öteki günlerin orucu bundan etkilenmez.
ORUCA NASIL NİYET EDİLİR? - VİDEO
ORUCA HANGİ VAKİTTE NİYET EDİLİR?
Her türlü oruç için mümkün oldukça, sabah vakti girmeden önce veya geceden niyet etmek en faziletli olanıdır. Çünkü bu suretle hem mezheplerin bu konudaki ihtilâflarının dışında kalınmış, hem de niyet ibadetin başlama vaktiyle aynı zamana getirilmiş olur. Nitekim niyetin hangi vakitte yapılacağı konusu mezhepler arasında ihtilâflı olduğu gibi, niyetin vakti açısından oruç türleri arasında da fark gözetilmektedir.
1-) Hanefîler’e göre ramazan orucu, nâfile oruçlar ve vakti belirtilmiş adak (nezr-i muayyen) oruçlarının niyet etme vakti gün batımından başlayıp ertesi günün kuşluk vaktine hatta öğle namazı vaktinin girmesinden az önceki vakte kadar devam eder. Öğle vakti girdikten sonra artık hiçbir oruca niyet edilemez.
Zevalden önce nâfile oruca niyet etmenin câizliğini gösteren hadisler bulunmaktadır. Bunlardan birinde, Peygamberimiz’in bir gün Âişe vâlidemize öğle yemeği hazırlayıp hazırlamadığını sorduğu, Hz. Âişe’nin yiyecek bir şey olmadığını söylemesi üzerine Peygamberimiz’in o gün oruç tuttuğu rivayet edilir.
Mâlikîler’e göre niyetin geçerli olması için güneşin batmasından itibaren gecenin son kısmına kadar veya fecrin doğması ile birlikte yapılması gerekir. Çünkü sabahleyin, yani oruç ibadetinin başlama vaktinde niyet edilmeyince o günün oruçlu geçirilmeyeceği belirli hale gelmiş olur. Şâfiîler’e göre ise ramazan orucu, kazâ orucu ve adak orucuna geceden niyetlenmek şarttır. Fakat nâfile oruca zevalden önceye kadar niyetlenmek câizdir.
2-) Zimmette sübût bulmuş oruçlara ise en geç imsak vaktine kadar niyet edilmiş olması ve orucun belirlenmesi gerekir. Orucun zimmette sübût bulması, oruç borcunun kaçınılmaz bir şekilde kesinleşmiş, sabit hale gelmiş olması demektir. Meselâ başlanmış fakat bir sebeple tamamlanamamış nâfile orucun kazâsı zimmette sabit olmuş, borçluğu kesinleşmiştir. Ramazan orucunun kazâsı da böyledir. Fakat ramazan orucunun kendisi henüz zimmette sabit borç sayılmaz; çünkü meselâ, kişinin ertesi gün yaşayıp yaşamayacağı belli değildir. Kişi ertesi günün herhangi bir vaktinde ölecek olsa, o günkü oruç zimmetine borç yazılmaz. Ancak daha önceki günlerde kazâya kalan ramazan orucu zimmetinde mevcuttur.
Kefâret oruçları ile mutlak adak oruçları da zimmette sübût bulmuş borç kapsamına girmektedir. Bu çeşit oruçlara geceden veya en geç ikinci fecrin başlangıcında niyet etmek gerektiği gibi niyet ederken tutulan orucun mutlak nezir mi, bir orucun kazâsı mı olduğunu da belirtmek gerekir. Zimmette sabit olması kesinleşmiş oruçların ifa zamanı için dinde belirlenmiş muayyen bir zaman olmadığı için, mükellef bu oruçları kendi belirleyeceği bir zamanda tutabilir. Öyle olunca da, hangi orucu tutacağını belirlemesi şarttır. Şayet bir kazâ orucuna ikinci fecrin doğmasından sonra niyet edilse, bununla kazâ geçerli olmayacağı için, oruç nâfileye dönüşür.
ORUCU BOZAN VE KAZAYI GEREKTİREN DURUMLAR
Burada 3 farklı durum söz konusudur:
1- BESLENME YA DA TEDAVİ AMACI OLMADAN BİR ŞEY YEMEK YA DA İÇMEK
Beslenme veya tedavi amacı taşımayan bir şeyi yemek veya içmek orucu bozar ve yalnız kazayı gerektirir.
Bunlar, yenilip içilmesi mutat (normal, alışılmış) olmadığı gibi insan tabiatının meyletmediği şeylerdir. Meselâ; kuru pirinç, kuru darı ve mercimek, çiğ hamur, un, ham meyve yemek veya fındık, badem ve cevizi kabuğuyla yutmak böyledir. Bunlar yiyecek maddesi olmakla birlikte, bu şekilde yenilmesi normal değildir. Bir defada çok miktarda tuz yemek de böyledir. Bunlardan az da olsa bilerek yemekle oruç bozulur ve yalnız kaza gerekir. Az miktarda tuz yemek ise, gıdalanma amacını taşıdığı için hem kazayı hem de kefâreti gerektirir.
Ağıza giren yağmur, kar ve doluyu isteyerek yutmak, su içme niteliğinde olup orucu bozar, fakat kişinin kastı olmaksızın boğaza kendiliğinden inen yağmur, kar ve dolu tanesi orucu bozmaz.
*****
Unutarak bir şey yemekle veya içmekle yahut cinsel temasta bulunmakla oruç bozulmaz. Bu konuda farz ile vacip veya nâfile oruç arasında fark yoktur. Çünkü yanılma ve unutma hâli affedilmiştir. Allah Rasûlü (s.a.s) unutarak yiyip içenlerin oruca devam etmelerini, onları Allah’ın yedirip içirdiğini söylemiştir.( Buhârî, Savm, 26 ; Müslim, Sıyâm, 17) Fakat yanlışlıkla yiyip içmek bundan farklı olup, Hanefîlere göre orucu bozar. Meselâ; bir kimse oruçlu olduğunun farkında olduğu halde kasıtsız olarak yanlışlıkla bir şey yese veya içse orucu bozulur ve kaza gerekir. Abdest alırken ağzına aldığı sudan yutmak veya denizde yüzerken su yutmak bu niteliktedir.
Şâfiîler’e göre orucu bozma kastı bulunmadığı için, yanlışlıkla bir şey yiyip içenin orucu bozulmaz. Mâlikîler’e göre ise, böyle bir durumda oruç bozulur ve kazası gerekir. Çünkü orucun rüknü olan imsak ortadan kalkmış olur.
Oruçlu kişinin yemek yemekte olduğu görülse bakılır; eğer bu kimse yaşlı veya güçsüz birisi ise susulması caiz görülmüştür. Eğer oruca gücü yeten birisi ise, ona oruçlu olduğunu hatırlatmamak, tercih edilen görüşe göre harama yakın mekruh sayılmıştır.
*****
Diş etlerinin kanaması durumunda, tükürüğe denk veya daha fazla olan kan boğaza giderse orucu bozar. Daha azı bozmaz, çünkü bundan kaçınmak güçtür.
*****
Kusma kasten yapılmadığı durumlarda orucu bozmaz. Kasten yapıldığında ise, ağız dolusu olması durumunda oruç bozulur.
*****
Ağız dolusu balgam çıkarmak Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed’e göre orucu bozmaz.
*****
Yukarıdaki meselelerin dayandığı delil şu hadistir: “Oruçlu kimse kendiliğinden kusarsa kaza gerekmez. Kendi isteği ile kusarsa orucunu kaza etsin.” (Ebû Dâvud, Savm, 33; Tirmizî, Savm, 24, 25; İbn Mâce, Sıyâm, 16 ; Dârimî, Savm, 25; Mâlik, Muvatta’, Sıyâm, 47; Şevkânî, age, IV, 204.)
Yenilmesi mutat olmayan ve kendisinden kaçınmak da mümkün bulunmayan bir şeyin içeriye gitmesi orucu bozmaz. Meselâ; yakılan ateşin dumanı, havada dağılan duman, öğütülen veya tokmakla dövülen şeylerden kalkan toz orucu bozmaz. Uçan bir sineğin buruna veya boğaza kaçması da böyledir. Fakat ilâcın, meselâ, dişe konulan bir karanfilin içeriye gitmesi orucu bozar.
*****
Kulak veya buruna damlatılacak ilâç, boğaz yoluyla mideye ulaşabilmesi yüzünden orucu bozar. Kulağa giren veya dökülen su ise orucu bozmaz. Göze damlatılan bir ilaç boğazda hissedilse bile orucu bozmaz. Göze sürülen bir sürme de eseri ve rengi tükürükte görülse bile oruca zarar vermez. Çünkü gözün boğaza bağlantısı dolaylı olup, göz damlası veya sürmenin içeriye nüfûzu deri gözenekleri yoluyla olmuş sayılır.
*****
İlâç kullanma, aşı ve iğne yaptırma: İslâm’da hasta olan kişi oruca dayanabilecek durumda ise oruç tutabilir. Bu durumda günlük olarak belirli saatler alması gereken ilâçları varsa durum ne olur? Ağız, burun, ön ve arka gibi normal yollardan oruçlu iken alınacak yiyecek, içecek, ilâç ve benzeri şeylerin orucu bozacağı konusunda İslâm bilginleri arasında görüş birliği vardır. Bu yüzden ağızdan alınacak hap, şurup, pastil vb. ilaçlar orucu bozar.
Ebû Hanife’ye göre karın boşluğuna veya beyne kadar ulaşan derin yaralara sürülen ilaçlar karın boşluğuna veya beyne ulaşınca oruç bozulur ve kazayı gerektirir. Buna göre aşı veya iğne yoluyla deri altına, adaleye veya damara zerkedilen ilaç orucu bozar. Çünkü bu yolla alınan ilâç, serum veya aşı tam içeriye akıtılmış ve bütün vücuda yayılmış olur. Ayrıca oruçlunun isteğiyle uygulanmış ve vücudun salâhına elverişli bulunmuştur. İlâcın bu şekilde içeriye girmesi, suyun deri gözeneklerinden içeriye nüfuz etmesi niteliğinde değildir. Bu duruma göre aşı veya iğneyi zaruret bulunmayan durumlarda iftardan sonra yapmak ihtiyata daha uygundur.
İmam Muhammed ve Ebû Yûsuf’a göre, bir şey normal yollardan içeriye girmedikçe oruç bozulmaz. Çünkü oruç, “normal bir yoldan, ağız veya burun gibi bir uzuvdan içeriye bir şey götürmemek sûretiyle kendini tutmak” şeklinde tanımlanır. Bu konuda derin bir yaraya konan ilâcın karına veya beyne ulaşmasına itibar edilmez. Çünkü bu nüfuz etme normal bir yolla olmamıştır. Buna göre, aşı ve iğnenin de orucu bozmaması gerekir.
Günümüzde, müctehit imamlar devrinde bulunmayan ve açlığı, susuzluğu giderecek ya da oruca karşı vücuda direnç sağlayacak hap, iğne, serum vb. nin kullanılması oruç ibadetini amacından uzaklaştırabilir. Çünkü bir çok ilâcın tableti yerine ayrıca iğnesi bulunabilmektedir. Tablet şeklini ağızdan alanın orucu bozulurken, aynı ilâcın sıvı olarak şırınga ile adaleye zerkedilmesi halinde orucun bozulmaması bir çelişki meydana getirebilir. Bu yüzden gündüz ilâç almak zorunda olan hastaların orucu kazaya bırakması, durumu hafif olanların ise iğneyi iftardan sonra yaptırması ihtiyata daha uygun olsa gerektir.
2- ÖZÜR SEBEBİYLE ORUCU BOZMAK
Oruçlu kimsenin bir gıda maddesini veya ilâcı bir özür sebebiyle alması yalnız kazayı gerektirir. Hastalık, yolculuk, ikrâh, hata, ihmal veya şüphe şer’î özürlerdendir. Bu durumlar sebebiyle bir şey yemek veya içmek yahut orucu bozacak şekilde ilâç kullanmak kazayı gerektirir, kefâret gerekmez. Meselâ;
a) Abdestte veya abdest dışında mideye su kaçırmak,
b) Başındaki veya karnındaki derin bir yarayı tedavi ederken ilacın beyne veya karın boşluğuna ulaşması,
c) Uyumakta olan kimseye su içirilmesi,
d) Ağır bir işte çalışırken hastalanarak kendisine bir zarar gelmesinden korkup orucun bozulması,
e) Unutarak yiyip içtikten veya cinsel ilişkide bulunduktan sonra, oruç bozuldu zannıyla günün geri kalan kısmında bilerek bir şey yemek veya cinsel ilişkide bulunmak.
f) Gece niyetlenmeyip, gündüz niyetlendikten sonra, bu niyetin yetersiz olduğunu sanarak yiyip içmek,
g) Geceden oruç tutmaya niyetlenip mukim olarak sabahlayan ve gündüz yolculuğa başlayan kimsenin, sefer halinde iken orucu bozmanın caiz olduğunu sanarak yiyip içmesi veya cinsel ilişkide bulunması,
h) Gece oruç tutmaya niyetlenen yolcunun, ikamete niyetlendikten sonra yemesi,
i) Sabah vaktinin girip girmediği konusunda şüphe içinde bulunan kimse, yemeye içmeye devam etse, fakat bu arada ikinci fecrin doğmuş olduğu anlaşılsa yalnız kaza gerekir, kefâret gerekmez. Çünkü fecrin doğuşu kesin olarak bilinmezden önce aslolan gecenin devam etmesidir.
j) Oruçlu kimse güneşin battığını sanarak orucunu bozsa, ancak güneş batmamışsa güneşin battığı kanaati ile orucunu bozduğu için kaza gerekir, kefâret gerekmez. Bir kimse yemek yerken imsak vakti girse, hemen yemeği bırakırsa o günkü oruca devam edebilir.
3- RAMAZAN DIŞINDA TUTULAN ORUÇ ŞEHEVİ NEDENLERLE BOZULURSA
Oruçlu kimsenin şehvetini cinsel birleşmenin dışında bir yolla tatmin etmesi kazayı gerektirir, kefâret gerekmez. Bir kimse Ramazan dışında tutmakta olduğu bir orucu yemek, içmek veya cinsel ilişkide bulunmak suretiyle bozarsa, Ramazan ayını ihlâl söz konusu olmadığı için kefâret değil, kaza gerekir.
ORUÇTA KEFARET GEREKTİREN DURUMLAR
Oruçta kefaret gerektiren halleri şöyle sıralayabiliriz.
1) Bile bile yiyip içmek. Ayrıca alışkanlık hâline gelmiş kil, toprak vs.şeyleri yemek. Çiğ et, pastırma vb. yemek. Sigara içmek, enfiye çekmek. Dışarıdansusam veya buğday tanesi gibi şeyleri bilerek yemek.
2) Cinsî münasebette bulunmak.
3) Kan aldırmak, dişlerini fırçalamak ve sürme çekmek gibi orucu bozmayan şeyleri yaptıktan sonra, bunların orucu bozmadığını bildiği hâlde, orucu bozan şeylerden birini yapmak. Az miktarda tuz yemek.
ORUCU BOZMAYAN DURUMLAR
Orucu bozup bozmadığı tereddüde yol açabilen bazı durumlar bir kısım fıkıh eserlerinde özel olarak ele alınmıştır.
Bunların başlıcaları Hanefî mezhebi esas alınıp şöylece sıralanabilir:
1- Ağız dolusu bile olsa kendi isteğiyle olmaksızın kusmak.
2- Balgam veya burun akıntısını yahut ağzı çalkaladıktan sonra kalan yaşlığı tükürükle yutmak.
3- Boğazına su kaçmamak kaydıyla serinlemek için yıkanmak veya yüzmek.
4- Suyla ıslatılmış bile olsa misvak veya diş fırçası kullanmak.
5- Göze sürme çekmek.
6- Güzel koku sürünmek veya koklamak.
7- Cünüp olarak veya hayız yahut nifas kanı gece kesildiği halde gusül abdesti almadan sabahlamak.
8- Boşalma olmamak kaydıyla eşini öpmek.
9- Oruçlu olduğunu unutarak oruç yasaklarını ihlâl etmek.
10- Oruçlu olduğunu unutarak yiyip içen kimseye oruca dayanamayacak durumda değilse bunun hatırlatılması gerekir.
ORUCU BOZAN VE BOZMAYAN DİĞER DURUMLAR
Ramazan ayının yaklaşmasıyla başta oruç olmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kuruluna gelen soruların sayısında da ciddi bir artış gözleniyor. İşte oruçla ilgili en çok sorulan sorular ve cevapları...
Orucun temel unsuru ve anlamı, yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak, nefsi bunlardan mahrum bırakmak olduğu için, oruçlu iken bunlar ve bu anlama gelecek davranışlar orucu bozar. Yemek ve içmek, yenilip içilmesi mûtat olan her şeyi kapsamı içine alır. Sigara, nargile gibi keyif veren tütün kökenli dumanlı maddeler ile uyuşturucular ve tiryakilik gereği alınan tüm maddeler oruç yasakları kapsamına girer.
DİŞ FIRÇALAMAK ORUCU BOZAR MI?
Boğaza su kaçırmadan ağzı su ile çalkalamak orucu bozmadığı gibi diş fırçalamakla da oruç bozulmaz. Bununla birlikte, diş macununun, misvak parçalarının veya suyun boğaza kaçması halinde oruç bozulur. Orucun bozulma ihtimali dikkate alınarak, dişlerin imsakten önce ve iftardan sonra fırçalanması uygun olur.
YIKANMAK ORUCU BOZAR MI?
Ağız ve burnundan su girip sindirim cihazına ulaşmadıkça oruçlu kimsenin yıkanması orucuna zarar vermez. Nitekim Hz. Aişe ve Ümmü Seleme validemiz Hz. Peygamber (s.a.s.)´in Ramazan´da imsaktan sonra yıkandıklarını haber vermişlerdir. Bu itibarla, ağız ve burnundan su kaçırmamak şartıyla oruçlu kişi yıkanabileceği gibi, havuz veya denize de girebilir. Ancak yüzme esnasında su yutmaktan kaçınmak zor olduğu için ihtiyatlı davranmak uygun olur.
BURUN DAMLASI ORUCU BOZAR MI?
GÖZ DAMLASI ORUCU BOZAR MI?
Uzman göz doktorlarından alınan bilgilere göre, göze damlatılan ilaç miktar olarak çok az (1 mililitrenin 1/20´si olan 50 mikrolitre) olup bunun bir kısmı gözün kırpılmasıyla dışarıya atılmakta, bir kısmı gözde, göz ile burun boşluğunu birleştiren kanallarda ve mukozasında mesamat yolu ile emilerek vücuda alınmaktadır. Damlanın yok denilebilecek kadar çok az bir kısmının, sindirim kanalına ulaşma ihtimali bulunmaktadır. Bu bilgiler, değerlendirildiğinde, göz damlası orucu bozmaz.
NİKOTİN BANTLARI ORUCU BOZAR MI?
Kural olarak orucu bozan şeyler, vücuda normal yollarla giren maddeler ve cinsel ilişkidir. Vücuda sürülen yağ, merhem ve benzeri şeyler deri üzerindeki gözenekler ve deri altındaki kılcal damarlar yoluyla emilerek kana karışmaktadır. Ancak cildin bu emişi, çok az ve yavaş olmaktadır. Diğer taraftan bu işlem yeme, içme ve beslenme anlamına da gelmemektedir. Bu itibarla, deri üzerine sürülen merhem, yapıştırılan ilaçlı bantlar orucu bozmaz. Bu açıdan sigarayı bırakmak isteyenlerin kullandığı nikotin bantları da orucu bozmaz.
NİKOTİN BANTLARI ORUCU BOZAR MI? - VİDEO
ORUÇLU KİMSE DİŞ TEDAVİSİ YAPTIRABİLİR Mİ?
Orucun bozulması için yeme, içme ve cinsel ilişki ya da bu anlamları ifade eden bir fiilin işlenmesi gerekir. Bu sebeple sırf dış tedavisi sebebi ile oruç bozulmaz. Tedavinin ağrısız gerçekleşmesi için yapılan enjeksiyonlar da beslenme amacı taşımadığı için orucu bozmazlar. Ancak tedavi sırasında yapılan başka işlemler sebebi ile -mesela ağız su ile çalkalanırken- boğaza su, kan veya tedavide kullanılan maddelerden biri kaçarsa oruç bozulur ve kaza edilmesi gerekir.
SAÇ BAKIMI VE SAÇ BOYAMA ORUCU BOZAR MI?
Oruç, bir şey yemek, içmek ve cinsel ilişkide bulunmaktan dolayı bozulur. Saç boyamak ve saç bakımı bunların kapsamında olmadığından orucu bozmaz.
AŞI OLMAK VE İĞNE YAPTIRMAK ORUCU BOZAR MI?
Besin değeri taşımayan aşılar orucu bozmaz. Dinimiz, tedavi sürecinde olan hastaların oruç tutmamalarına ruhsat vermektedir. Bu nedenle, tedavisi devam eden hastalar, sağlıklarına kavuşup, tedavileri sona erinceye kadar oruçlarını erteleyebilirler. Bununla birlikte, Ramazan ayında herkesle birlikte oruca devam etmeyi arzu ediyor ve oruç tutmalarına da başka bir engel yoksa iğnelerini iftardan sonra yaptırmaları yerinde olur. Bu imkâna sahip olmayanlar, tedavi ve aşı amaçlı iğne yaptırabilirler. Ancak, oruçlu iken gıda ve vitamin iğneleri yaptırmak, damardan serum ve kan verilenlerin orucu bozulur. Daha sonra bu oruç kaza edilir.
İĞNE YAPTIRMAK ORUCU BOZAR MI? - VİDEO
GEBELİKTE ORUÇ TUTULABİLİR Mİ?
Ramazan orucunu tutmamak için geçerli mazeretlerden biri de gebelik veya çocuk emzirmektir. Gebe veya emzikli olan kadınlar, kendilerine yahut çocuklarına bir zarar gelmesinden korkmaları halinde oruç tutmayabilirler. Bunlar bir yönüyle hasta hükmünde oldukları gibi, onlara bu ruhsatı tanıyan hadisler de bulunmaktadır. Kendisi dayanabilecek ve çocuk da etkilenmeyecek ise hamile ve çocuk emziren anne oruç tutabilir. Bu konuda alanında uzman bir hekime danışılması uygun olur. Hamilelik ve çocuk emzirme gibi meşru sebeplerle oruç tutamayan bayanlar, tutamadıkları bu oruçlarını şartların elverişli olduğu başka zamanlarda kaza ederler.
ANESTEZİ ORUCU BOZAR MI?
Lokal, bölgesel ve genel anestezi olmak üzere, üç türlü anestezi vardır. Küçük ameliyatlarda ameliyat bölgesinin yakın çevresine iletimi engelleyen ilaçların verilmesi ile oluşan anesteziye lokal anestezi (sınırlı uyuşturma) denir. Vücudun daha geniş bölgeleri, örneğin belden aşağısı veya bir yarısı iletimin omurilik düzeyinde engellenmesi için omuriliğe veya omuriliğe varmadan geniş bir sinir grubunun oluşturduğu bağlantı yerleri üzerine ilaç verilerek oluşturulan anesteziye bölgesel anestezi denir. Hastanın uyutulup ağrının duyulması beyin düzeyinde engellenirse bu tür anesteziye genel anestezi denir.
ANESTEZİ ORUCU BOZAR MI? - VİDEO
Anestezi, nefes yolu veya iğne ile vücuda ilaç verilerek oluşturulmaktadır. Nefes yolu veya iğne ile yapılan anestezi, mideye ulaşmadığı gibi, yeme-içme anlamı da taşımamaktadır. Ancak bölgesel ve genel anestezide, acil durumlarda ilaç ve sıvı vermek amacıyla damar yolu açılarak, bu açıklık işlem süresince serum vermek suretiyle sağlanmaktadır. Bu itibarla, lokal anestezi (sınırlı uyuşturma) orucun sıhhatine engel değildir. Bölgesel ve genel anestezide serum verildiği için oruç bozulur.
AKUPUNKTUR TEDAVİSİ ORUCU BOZAR MI?
Akupunktur ise; vücutta belirli noktalara iğne batırarak, çeşitli hastalıkları tedavi etme metodudur. Orucu bozan şeyler kapsamında olmadığı yani vücudu beslemesi ve gıdalandırması söz konusu olmadığından akupunktur yaptırmak orucu bozmaz.
ANJİYO YAPTIRMAK ORUCU BOZAR MI?
Halk arasında anjiyo olarak bilinen operasyon, teşhise yönelik (anjiyografi) ve tedaviye yönelik olarak uygulanmaktadır. Anjiyografi vücut damarlarının görüntülenmesi demektir. Damar içine damarların görünür hale gelmesini sağlayan ve kontrast madde olarak tanımlanan ilaç verilerek, anjiyogram adı verilen filmler elde edilir. Anjiyografi sayesinde organları besleyen damarlar görüntülenerek damar hastalıkları veya bu damarlardan beslenen organlara ait tanı koydurucu bilgiler edinilir. Tedaviye yönelik olarak uygulanan anjiyonun klasik yöntemi anjiyoplastidir. Bu ise, dar veya tam tıkalı damarların balon ya da stent denilen özel araçlarla tekrar açılması için yapılır.
Bu bilgiler ışığında gerek anjiyografi, gerekse anjiyoplasti operasyonlarında yemek ve içmek anlamı bulunmadığından, oruç bozulmaz.
BÖBREK TAŞI KIRDIRMAK ORUCU BOZAR MI?
Oruçlu olan bir kimsenin, vücuduna şifa veya gıda verici bir madde enjekte edilmeden böbrek taşı kırdırması ile orucu bozulmaz. Bu operasyon esnasında böbreklere kan akması da orucu bozmaz.
ORUCU BOZAN ŞEYLER / VİDEO
ORUCUN MEKRUHLARI NELERDİR?
Orucun anlam ve gayesine yakışmayan durumlar, orucun bozulmasına sebep olabilecek şeylerdir.
Bir şeyi tatmak ve çiğnemek mekruhtur; çünkü ağza alınan bir şeyin yutulma tehlikesi bulunmaktadır. Fakihler yine aynı gerekçeyle, bir insanın eşiyle öpüşmesini, ona sarılmasını mekruh saymışlardır. Çünkü bu davranış, orucu bozacak bir fiili işlemeye götürebilir. Esasen bir insanın eşiyle öpüşmesi oruca zarar vermez. Nitekim Âişe vâlidemiz, Peygamberimiz’in oruçlu iken hanımlarıyla elleşip şakalaştığını ve öpüştüğünü anlatmıştır (İbn Mâce, “Sıyâm”, 19; Muvatta, “Sıyâm”, 13).
Aşırı titizlikleri gereği misvak kullanmayı dahi mekruh sayanlar bulunmakla birlikte, âlimlerin çoğunluğu bunu mekruh görmemişlerdir. Günümüzde yaygın olduğu şekliyle ağız ve diş temizliğinin diş fırçası ve diş macunu kullanılarak yapılması da oruca zarar vermez; üstelik aksatılmaması gereken yerinde bir davranış da olur.
Ağız ve diş temizliğini gündüz yapmamayı tercih edenler, bunu mutlaka sahurdan sonra yapmış olmalıdır. Oruçlunun normal temizlik için veya cünüplükten temizlenmek için yıkanması mekruh olmamakla birlikte, serinlemek maksadıyla yıkanması oruç esprisine aykırılık gerekçesiyle mekruh sayılmıştır. Oruçlunun güzel koku sürünmesi veya güzel kokan bir şeyi özel olarak koklaması da mekruh sayılmaz.
Ayrıca, esasen orucu bozmamakla birlikte, oruçlunun direncinin kırılmasına ve güçsüz düşmesine yol açan, kan aldırmak vb. şeyler mekruhtur. Konunun başında sahurun geciktirilmesi ve iftarın vakit girer girmez yapılmasının anlamına ilişkin olarak söylediğimiz hususlar burada da geçerlidir.
ORUÇLU İÇİN MÜSTEHAP OLAN ŞEYLER
Orucun geçerliliği ile doğrudan ilgili olmamakla birlikte, oruç tutmayı biraz daha kolaylaştırmak üzere Peygamberimiz’in bazı tavsiyeleri olmuştur. Bunların başında sahur yapmak gelir. Sahur, ikinci fecirden az önceki vakit olan seher vaktinde yenilen yemek demektir. Sahura kalkmakla hem bir şeyler yenilerek oruç için enerji toplanmış, hem de bir sünnet yerine getirilmiş, seher vaktinin feyiz ve faziletinden yararlanılmış olur. Bu bakımdan bir yudum su ile de olsa sahur yapmak ve sahur yemeğini mümkün olduğunca, gecenin son vaktine denk getirmeye çalışmak uygun olur.
Peygamberimiz’in sahura kalkmayı teşvik ve tavsiye eden birçok hadisi bulunmaktadır: “Oruç tutmak isteyen sahurda bir şeyler yesin” (Müsned, III, 367, 379), “Sahura kalkın, çünkü sahur yemeğinde bereket vardır” (Buhârî, “Savm”, 20; Müslim, “Sıyâm”, 45), “Sahur yemeği ile gündüz tutacağınız oruca; ve öğle üzeri uykusuylada (kaylûle) teheccüt namazına kuvvet kazanın.” (İbn Mâce, “Sıyâm”, 22)
Peygamberimiz, sahuru mümkün olan son vakte denk getirmeyi teşvik ettiği gibi iftarın da vakit girer girmez yapılmasını teşvik etmiştir. Bu iki teşvikten çıkarılabilecek anlam, ibadetin mümkün olduğunca kolay hale getirilmesidir. İftar vakti girdiğinde yemeğe oturmadan namaz kılınmak isteniyorsa yine de biraz su veya bir hurma ile orucu açıp, ondan sonra namaz kılmak yerinde olur.
ORUCU AÇARKEN OKUNACAK DUA
Oruç açılırken dua edilmesi sünnettir. Herkes içinden geldiği gibi zikrini, şükrünü ve yakarışını ifade edebilir. Örnek olması bakımından öteden beri yaygın olarak yapılan bir duayı buraya alalım:
“Allahım! Senin rızanı kazanmak için oruç tuttum, senin verdiğin rızıkla orucumu açtım. Sana inanıp güvendim. Ey lutuf ve ikramı geniş olan Rabbim! Beni bağışla.“
Varlıklı kimselerin, özellikle durumu iyi olmayan kimselere iftar yemeği yedirmesi güzel ve sevaplı bir davranıştır. Peygamberimiz, “Oruçluya iftar ettiren kimse, oruçlunun sevabında bir eksilme olmaksızın, oruçlunun alacağı kadar sevap alır” (Tirmizî, “Savm”, 42, İbn Mâce, “Sıyâm”, 45) buyurmuştur.
İftar yemeklerini, zenginler arasında bir lüks ve gösteriş yarışı haline getirmekten kaçınmak gerekir. Yine varlıklı kimselerin, her zamankinden daha fazla olarak, ramazanda ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunması beklenir. Varlıklı kimselerin bulunduğu bir bölgede akşam ne ile iftar edeceğini düşünen insanların kalmamış olması gerekir. Bu hem Müslümanlığın yüksek bir amacı hem de oruç ibadetinin verdiği kalp inceliğinin bir gereğidir. Aksi bir durum elbette ki varlıklı kimselerin vicdanını rahatsız edecektir.
CÜNÜP SABAHLAMAK CAİZ Mİ?
Sabah namazının vaktini geçirmemek kaydıyla cünüp sabahlamak câiz ise de ibadete başlarken temiz olmak düşüncesiyle daha önce gusletmek uygundur. Hayız ve nifastan temizlenen kadınlar için de aynı durum geçerlidir. Bununla birlikte cünüp olarak sabahlayan kimsenin gerekli dikkati göstermek şartıyla, banyo yapması câizdir. Âişe vâlidemizin bildirdiğine göre Peygamberimiz, bazı kereler cünüp olarak sabah namazı vaktine girmiştir.
ORUÇLUNUN DİLİNİ KORUMASI
Oruç, kişinin Rabbiyle gönül bağını güçlendiren, ona mânevî ve derunî bir haz tattıran, irade eğitimine ve kalp inceliğine yol açan ibadetlerden ol duğu için oruç tutan kişi zaten dilini kötü, çirkin, başkalarını rencide edecek boş ve gereksiz sözlerden koruyacaktır. Oruç bu tesiri tam meydana getiremiyorsa, oruç tutan kimsenin bu sonucu ve etkiyi elde etmek için çalışması, oruçlu iken söz ve davranışlarına daha çok dikkat etmesi gerekir. Hele insanların birbirleri hakkında kötü kanaate sevkedecek ve ilişkilerini bozacak dedikodu ve söz taşıma gibi dinimizce hiçbir zaman hoş görülmeyen davranışlar, orucun mânevî haline taban tabana zıt şeylerdir. Peygamberimiz orucun bu yönünü anlatmak üzere “Yalan konuşmayı bırakmayan, yanlış davranışlardan kaçınmayan kimsenin kendini aç ve susuz bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur” (Buhârî, “Savm”, 8) buyurmuştur. Aslolan ibadeti amacına uygun yapmak, ibadetin zevkini tatmaktır. İbadetlerin hakkı verilmeye çalışıldığı takdirde bunun önce kişinin kalp ve vicdanındaki olumlu etkileri, sonra da toplumdaki olumlu sonuçları çok belirgin bir şekilde ortaya çıkacaktır. Peygamberimiz bu noktaya işaretle “Hiçbiriniz oruçlu iken kötü laf söylemesin; bağırıp çağırmasın, hatta kendisine ağır sözler söyleyen (küfreden) birine dahi sadece ‘Ben oruçluyum’ demekle yetinsin” (Buhârî, “Savm”, 2; Müslim, “Sıyâm”, 160) buyurmuştur.
Ramazanın mânevî atmosferini daha iyi hissedebilmek için Kur’an okumak, eksikliğini hissettiği bilgileri öğrenmeye çalışmak yerinde olur. Ayrıca, her ramazanda mutlaka Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe anlamı, mukabele okur gibi bir defa okunmalı, genel hatlarıyla Kur’ân-ı Kerîm’in içeriği hakkında bilgi sahibi olunmalı, daha derin ve detaylı bilgiye ihtiyaç hissedilen konularda, o alanda yazılmış eserlere veya bizzat ehliyetli hocalara başvurulmalıdır.
Kaynaklar: İslam İlmihali 1, TDV Yayınları – Oruç Çeşitleri – Geçerlilik Şartları / Osman Nûri Topbaş, Hak Din İslâm, Erkam Yayınları – Oruç Faydası / İbrahim Kâfi Dönmez, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi - Orucu Bozmayan Durumlar / Prof. Dr. Hamdi Döndüren, İslam İlmihali, Erkam Yanları, 2011, İstanbul - Orucu Bozan ve Kaza Gerektiren Durumlar / İslam İman İbadet, Osman Nuri Topbaş – Oruçta Kefaret Getiren Durumlar / Orucu Bozan ve Bozmayan Diğer Durumlar – Diyanet / Osman Nuri Topbaş – Makbul bir Oruç İçin Dikkat Edilmesi Gerekenler