
Oruç: Nefse Karşı Devrim
Oruç nefsi terbiyede nasıl bir role sahiptir? Oruç, insanı manevi olarak nasıl etkiler? Oruç: Nefse karşı devrim...
Oruç, İslam'ın beş temel ibadetinden biri olup, sadece bir açlık ve susuzluk hali değil, aynı zamanda nefsi kontrol altına alma mücadelesidir. Oruç, insanın iç dünyasında bir devrim başlatarak nefsi disipline eder ve müminin manevi yolculuğunda kalıcı pozitif değişimleri mümkün kılar. Bu manada oruç insanın nefsine karşı bir devrimdir. Hadis-i şerif de buyrulduğu üzere amansız düşmanımız olan nefsimiz en ufak bir gaflet anımızı kollamakta, kontrolü ele geçirerek bizi kendine esir etmektedir. Nefis bir insana hakim olunca da tüm azalar sahibine isyan eder, mide oburlaşır, her canı istediğini yemek ister, göz Allah’ın haram kıldığı şeylere bakmaktan zevk alır, dil dedikodu ve boş sözlere dalmaktan geri durmaz, ufacık menfaatler için yalan söylemekten kaçınmaz, hakeza ayaklar eller her bir organ maddi zevkler peşinde koşturur. Bu azaları kontrol altına almak ve onların Hakkın rızasına boyun eğdirmek kolay bir iş değildir. Bu sebeple Rabbimiz ramazan orucu ile bizlere büyük bir ihsanda bulunmuştur. Zira bu mübarek ay, şeytanın zincirlendiği, nefsin de açlık ile zayıflatılıp ıslah edildiği bir aydır.
MİDE ŞEHVETİNE KARŞI DEVRİM
Nefsimizin hem enerji kaynağı hem de en büyük zevki yeme ve içmededir. Hele gıda maddelerinin bollaştığı günümüzde her birimiz midemizin esiri olma tehdidi altında yaşamaktayız. İnsan yaşamak için yemek zorundadır ama sırf daha fazla yemek için yaşamak insanın yaratılış ayarlarını bozar. Bu hususa dikkat çeken Peygamber Efendimiz oburluğun zararını şu hadis-i şerifte ne kadar güzel ifade etmiştir: “Hiçbir kişi, midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Oysa insana kendini ayakta tutacak birkaç lokma yeter. Şayet mutlaka çok yiyecekse, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe, üçte birini de nefesine ayırmalıdır.” (Tirmizî, Zühd 47)
Bugün insan sağlığını en çok tehdit eden tehlike obezite, gereğinden fazla yiyip içmedir. Oruç sayesinde büyük küçük hepimiz nefsimizin yeme şehvetine nasıl dur diyeceğimizi öğrenmekteyiz. Bu konuda önemli olan gündüz yaptığımız işi gece bozmamak, yani iftar ve sahurlarda aşırı yiyerek üç öğünü iki öğüne sıkıştırmamaktır. Ramazan’da edindiğimiz az tüketim ve açlık alışkanlığını hayatın her sahasına ve tüm yıla taşırsak o zaman gerçek bir devrim yapmış oluruz.
NEFSİMİZİN BENCİLLİĞİNE KARŞI DEVRİM
İslam dini cemaat halinde yaşanan bir dindir, “gemisini kurtaran kaptan” felsefesi Müslümanlara yabancı bir felsefedir. Tüm müminler bir vücudun uzuvları gibidir, bu hususta Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Müslümanların derdini kendine dert edinmeyen onlardan değildir.” (Hâkim, Müstedrek, Rikâk, IV, 459) Yine “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” (Hakim, 4/167) hadis-i şerifi başkalarını düşünmeyen bencil kimselere karşı açık bir uyarıdır. Ramazan ayı iftar sofraları, zekat, fitre ve infak seferberliğimiz ile bencilliğe karşı yapılan finansal bir devrimdir. Zira midemiz aç kaldıkça dünyadaki mazlumların halini daha iyi anlıyoruz, aylardır yemek ve su bulamayan Gazzeli müminlerin neler yaşadığını bir nebze de olsun hissediyoruz. İnşallah bu mübarek ramazan ayında da her yıl olduğu gibi tüm dünyadaki mazlum müminlere zekat ve infaklarımızla el uzatıyoruz.
HARAMA KARŞI DEVRİM
Modern hayat tarzı bizleri devamlı olarak tüketime yönlendirmektedir. Makbul olan insan tüketici olan insandır. Hâlbuki Ramazan ayında az bir gıda ile de hayatta kalabileceğimizi görüyoruz, midemize giren çıkanın ince hesaplarını yapıyoruz. Az tüketen az harcar, az harcayan da, rızkını helal yollardan kolayca kazanır. İşin özü haram lokmadan, şüpheli kazançtan uzak durmaktır. Fudayl b. İyaz bu hususu şöyle ifade eder: “Mîdesine gireni bilen kimseyi Allah, sıddıklardan yazar. Bunun için yediğin lokmaya dikkat et.” (İhya) Sufilere göre herkesin orucu içinde bulunduğu manevi hale göre farklılık gösterir. Avâmın orucu daha çok maddî şeylerden kendilerini alıkoymak şeklinde olur. Çünkü onlar gıybet, yalan ve benzer günahlardan uzak kalamazlar. Bunun sebebi ise cehalettir gaflettir.
GAFLET VE CEHALETE KARŞI DEVRİM
Ramazan ayı Kuran ayıdır, ilim ve ibadet ayıdır, zira yüce kitabımız bu ayda inmeye başlamıştır. Bu ayın bereketi ile insanlarımız diğer aylarda olmadığı kadar Kuran ile meşgul olmakta, onu okumakta, mukabele dinlemektedir. Cehaleti kökünden kazıyacak olan bu seferberliğin kalıcı olması için Allah kelamının muhtevasını tefsirlerden okumalı, okuduklarımızı da yaşamalıyız. Günümüz insanını perişan eden, alkol, kumar, uyuşturucu, depresyon, kaygı, öfke, hırs ve daha sayamadığımız her problemin çözümü Yüce Kitabımızda mevcuttur. İçinde bulunduğumuz bu mübarek ayı Kuran’ı anlama hususunda iyi değerlendirelim ve her tür cehaleti, ahlakı zafiyeti Allah kelamı ile yok edelim.
Bu şehr-i Ramazan’da yüce Kitabımızı okumakla kalmayalım, onu hayatımızın merkezi haline getirelim. Son yaşadığımız Gazze zaferi de Kuran ile yaşayan insanların yenilemez olduğunu bizlere göstermesi açısından önemlidir. Kuran ile cehalet karanlığından aydınlanan gönülleri hiçbir dünyevi güç yenemez.
TEFEKKÜR DEVRİMİ
Oruçlu olduğumuz vakitleri ayrıca tefekkür ile dolduralım. “Ne yesek, ne giysek” gibi nefsani düşünceleri bir tarafa atıp, “Bu dünyaya niçin geldik, nereye gidiyoruz, yolculuk için hazır mıyız?” gibi varoluşsal soruların cevaplarını tefekkür edelim. Hayatımızı gözden geçirelim, bakalım Hakkın bizden murat ettiği doğru yolda mıyız yoksa batıl ile hayatımızı israf mı ediyoruz? Ticari hayatımız, aile yaşamımız, sosyal ilişkilerimiz ne kadar Kurani, işte bu mübarek ay içinde kendimizin bir manevi röntgenini çekelim, bu iki ana kaynak ekseninde kendimize çeki düzen verelim. Bir ay boyunca orucu, namazı, kuranı ve infakı ile güzel Müslümanlar olabiliyorsak, bunu niye senenin diğer aylarında da devam ettirmeyelim ki! Haydi Ramazan ile ebedi değişime, tüm günahları terk edip salih amellere koşuşmaya, Ramazan’ın bereketini tüm seneye yaymaya.
Kaynak: Süleyman Derin, Altınoluk Dergisi, Sayı: 469
YORUMLAR