Oruç Tuttuğu İçin Mesai Saati Dolmadan İşi Bırakan Kimsenin Kazancı Haram mıdır?

Oruç tuttuğu için mesai saati dolmadan işi bırakan kimsenin kazancı haram mıdır? Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Hamdi Yıldırım cevaplıyor.

Mesai saatleri, işveren ve işçi arasındaki sözleşmeye bağlı olarak belirlenen hükümlere tabidir. Bu bağlamda, Hz. Peygamber (s.a.v.), işverenlerin çalışanlarına anlayışlı davranmasını tavsiye etmiştir. Dolayısıyla, Müslüman bir işverenin Ramazan atmosferini göz önünde bulundurarak çalışanlarına karşı anlayışlı olması önemlidir.

Düzenli olarak oruç tutanlar için Ramazan ayı fazla bir değişiklik yaratmazken, sadece Ramazan’da oruç tutan Müslümanlar için ilk günlerde alışma süreci zorlayıcı olabilir. Özellikle bazı kişilerin şeker dengesi değişebilir ve bu durum iş verimini etkileyebilir. Bu gibi durumlarda işverenin esneklik sağlaması yerinde olur.

Ancak işçilerin de kendi durumlarını göz önünde bulundurması gerekir. Ağır işlerde çalışanlar, mümkünse yıllık izinlerini Ramazan ayına denk getirerek daha ibadet yoğun bir dönem geçirmeyi tercih edebilirler. İşverenle anlaşma sağlanabiliyorsa, mesai saatlerini erkene alıp erken bitirme gibi çözümler de değerlendirilebilir. Ancak bu tür ayarlamalar yapılamıyorsa, işçi ve işveren arasında karşılıklı helalleşme sağlanmalıdır.

İbadet, bireysel bir sorumluluktur ve başkalarına zarar vermemelidir. Örneğin, namaz vakitlerinde işverenin kısa bir süre müsaade etmesi uygun olur. Dört rekatlık bir namaz, yaklaşık 5-6 dakika sürer ve bu süre iş akışına büyük bir zarar vermez. Ancak, mesai saati 09.00-18.00 olan bir çalışanın, işini saat 16.00’da bırakması söz konusuysa, bu durum mutlaka işvereniyle önceden konuşulmalı ve gerekirse maaşından belirli bir kesinti yapılması gibi çözümler üretilmelidir.

İslam ve İhsan

RAMAZAN’DA SIKÇA SORULAN SORULAR

Ramazan’da Sıkça Sorulan Sorular

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.