Orucu Bozan, Hem Kaza ve Hem de Kefâreti Gerektiren Durumlar
Orucu bozan ve kaza ile beraber kefaret gerektiren durumlar nelerdir? Orucun kefareti nasıl ödenir? Ramazan ayında kasten oruç bozmanın cezası nedir? Orucu bozan hem kaza hem de kefaret gerektiren haller.
Orucu bozup hem kaza ve hem de kefâreti gerektiren durumların başında Ramazan günü oruçlu iken yapılan cinsel ilişki gelir. Kur’an’da doğrudan oruç kefâreti ile ilgili bir hüküm yoktur. Hz. Peygamber de oruç kefâreti hükmünü, o dönemde vuku bulan bir cinsel ilişki olayı üzerine vermiştir. Oruç kefâreti konusunda tek uygulama örneği olan olay şudur:
Bir adam “mahvoldum” diyerek Hz. Peygamber’e gelmiş ve Ramazanın gündüzünde eşiyle cinsel ilişkide bulunduğunu söylemişti. Bunun üzerine aralarında şu konuşma geçmiştir:
– Köle azat etme imkânın var mı?
– Hayır, yok.
– Peş peşe iki ay oruç tutabilir misin?
– Hayır. Bu iş zaten sabredemediğim için başıma geldi.
– Altmış yoksulu doyuracak mâlî imkânın var mı?
– Hayır.
Bu sırada Allah’ın Elçisi’ne bir sepet hurma getirildi. Bu hurmayı adama vererek yoksullara dağıtmasını söyledi. Adam “Bizden daha yoksul kimse mi var?” deyince, Allah’ın Rasûlü gülümseyerek “Al git, bunları ailene yedir” diyerek adamı göndermiştir.[1]
ORUCUN KEFARETİ NASIL ÖDENİR?
Oruçla ilgili bu kefâret hükmü, Kur’an’daki zıhar kefâreti ile aynıdır. Zıhar câhiliye döneminde; bir kocanın eşini annesine veya bir yakınına benzeterek, onu kendisine haram kıldığı bir çeşit yemindi. Hicretin dört veya beşinci yılında Havle (r. anhâ)’nın kocası Evs İbn Sâmit zıhar yapmıştı. Havle, Allah’ın Elçisi’ne gelerek bu câhiliye âdetinin kaldırılmasını istedi. Hz. Peygamber’in bu konuda bir hüküm inmediğini bildirmesi üzerine, kapının önünde durarak Allah’a dua ve şikâyet etmeğe başladı. Bunun üzerine “mücâdele eden kadın” anlamındaki “Mücâdele” sûresinin ilk âyetleri indi ve zıhar bir çözüme bağlandı.
Bunun üzerine Hz. Peygamber Havle binti Mâlik’i çağırarak, kocasının, âyete göre; a) Gücü varsa bir köle azat etmesini, b) Buna gücü yetmezse, iki ay aralıksız oruç tutmasını, c) Buna da gücü yetmezse, altmış yoksulu doyurmasını,[2] ve ancak bundan sonra cinsel engelin kalkabileceğini bildirdi. Havle, kocasının ne köle azadına, ne iki ay oruca ve ne de altmış yoksulu doyurmaya gücü yetmeyeceğini söyleyince, Allah’ın Rasûlü kendisine bir ölçek hurma vermiş, Havle de kendisinden bir ölçek katmış, böylece altmış yoksulu doyurarak, zıhar sürecini sona erdirmiştir.[3]
KİM RAMAZAN AYINDA KASTEN ORUCUNU BOZARSA
Hz. Peygamber; “Kim Ramazan ayında kasten orucunu bozarsa, onun üzerine zıhar yapan kimseye gereken şey (kefâret) vardır.” [4] buyurmuştur. Burada orucun bozulma şeklinden söz edilmediği için Hanefîlere göre bilerek yeme-içme yoluyla bozulan oruç için de kefâret gerekir. Diğer yandan Hz. Aişe (r.anhâ)’nin rivâyet ettiği, “Oruç ancak girenden bozulur, çıkandan bozulmaz.” [5]hadisi de, orucun bozulma şekli konusunda, genel anlam ifade etmektedir.
Buna göre; mutat olarak yenilen -içilen bir şeyi oruçlunun bilerek yemesi ve içmesi veya bir ilâcı yukarıda belirttiğimiz ölçüler içinde tedavi amacıyla orucu bozacak şekilde kullanması orucu bozar hem kaza hem kefâret gerekir. Ancak bu arada hastalık, hayız ve nifas hâli, yolculuk, zorlanma, korkutma ve yanılma gibi oruç tutmamayı mübah kılan bir özür ortaya çıkarsa yalnız kaza yeterli olur, kefâret düşer.
Ancak şunu da belirtelim ki, oruç kefâreti yalnız farz olan ve niyet ederek başlanmış bulunan Ramazan orucunun kasten bozulmasının bir cezasıdır. Bu yüzden kaza, adak, sünnet veya nâfile diğer oruçların bilerek veya bilmeyerek bozulması durumunda yalnız gün yerine gün kaza edilmesi yeterlidir. Ancak başlanan bir ibadeti yarıda bırakmanın eksikliği için ayrıca Cenâb-ı Hakk’tan bağışlanma istemek gerekir.
Şâfiler’e göre oruç kefâreti zıhar kefâretine bağlandığı için, sadece cinsel birleşme yoluyla bozulan oruç için kefâret gerekir.
Dipnotlar:
[1] Buhârî, Savm, 30 Hibe, 20, Nafakât, 13, Keffârât, 2-4; Müslim, Sıyâm, 81; Ebû Dâvud, Tahâre, 123, Savm, 37; Tirmizî, Savm, 28; İbn Mâce, Sıyâm, 14. [2] Mücâdele, 58/ 3, 4; Ayrıca bk. Ahzâb, 33/ 4. [3] bk. Ebû Dâvud, Talâk, 17; A. İbn Hanbel, VI, 411; Şevkânî, Neyl, VI, 262; Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, İstanbul 1995, s.442-445. [4] İbnu’l-Humâm, Feth, II, 70. [5] Zeylaî, Nasbü’r-Râye, II, 253.
Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları
YORUMLAR