Orucun Şartları ve Rükünleri (Şafii Fıkhı)

Orucun şartları ve rükünleri nelerdir? Ramazan orucunun vücubunun şartları, orucun sıhhat şartları nelerdir?

Şafi mezhebi; İmam Şafi’ye (r.a) nisbet edildiği için bu adla anılmıştır.  Şâfi mezhebinin kurucusu sayılan İmam Şafi (r.a) 767 (Hicri 150) yılında Gazze şehrinde (Filistin) doğdu. 

Şafi mezhebi önce Mısır’da sonra kısmen Suriye, Yemen, Irak ve Mâverâünnnehir’de yayıldı. Günümüzde Irak, Suriye ve Anadolu’nun güney ve doğu bölgelerinde Şafi mezhebi yaygındır.

Orucun Şartları ve Rükünleri (Şafii Fıkhı)

a. Ramazan Orucunun Vücubunun Şartları

  1. Müslüman olmak. Mürted olan yani İslam’dan çıkan kişi üzerine de Razaman orucu vaciptir. Bu kişinin İslâm'a dön­dükten sonra kazalarını tutması gerekir.
  2. Akıllı olmak. Deli olanın ve geçici süreli aklını kaybedenin oruç tutması vacip değildir.
  3. Ergen olmak. Eğer tutabilecek güçte ise velisinin, oruç tutmayı ona tavsiye etmesi uygun olur.

Ramazan ayında gündüzleyin çocuk bulûğa erer veya deli akıllanır yahut gayri müslim bir kişi müslüman olursa günün geri kalan kısmında oruçlu gibi davranması gerekmez.

  1. Oruç tutmaya muktedir olmak. Yaşlı olan veya iyileşmesi umulmayan bir hastalığa yakalanan kimse, fizikî açıdan âciz olduğu için oruç tutmakla yü­kümlü olmaz. Hayız veya nifas halindeki kadınlar da dinen oruç tutmaktan âciz sayıldıkları için, oruç tutmakla yükümlü değildirler.

b. Orucun Sıhhat Şartları

  1. Müslüman olmak. Müslüman olmayanın veya mürted olanın orucu ge­çerli değildir.
  2. Temyiz gücüne sahip olmak. Temyiz gücüne sahip yedi yaşından büyük mümeyyiz çocuğun tuttuğu oruç sahihtir. Temyiz gücünü kaybettiğinden günün bir anında olsa bile deliren kişinin tuttuğu oruç sahih ol­maz. Sarhoş olan veya bayılan kimseler, temyiz güçlerini gün boyu yitirecek olurlarsa, tuttukları oruç sahih olmaz. Ama temyiz güçlerini günün bir kısmın­da yitirecek olurlarsa, tuttukları oruç sahih olur.
  3. Hayız, ve nifas halinde bulunmamak. Kadınlar bu hallerinde oruç tutmazlar. Bu durumlarda tutulmayan veya yanlışlıkla bile olsa tutulan Ramazan oruçlarının daha sonra kaza edilmesi gereklidir.
  4. Oruç tutulan vaktin, oruç tutmaya elverişli olması şarttır. Haram günlerde oruç tutmak sahih değildir. Ramazan bayramının birinci gününde ve kurban bayramının dört gününde tutulan oruç geçerli olmaz. Şek günü diye tutulan oruç da böyledir. Ancak bir sebepten ötü­rü şek günü oruç tutulursa; meselâ bir kişi zimmetinde bulunan bir orucu o günde kaza eder­se veya "gelecek perşembe günü oruç tutmayı nezrettim" diyen bir kişinin, sözünü ettiği perşembe günü şek günü olursa veya her perşembe günü oruç tutan kişi, perşembeye denk gelen şek günü oruç tutarsa tuttuğu oruç, sahihdir.

c. Orucun Rükünleri

  1. Niyet. Tutulacak olan oruca kalben niyet etmek, orucun bir rüknüdür. Bu sebeple oruç tutmak amacıyla sahura kalkmak da niyet için yeterli sayılmıştır. Niyetin, tutulan her günün orucu için yenilenmesi vaciptir. (Maliki mezhebine göre Ramazan başındaki niyet yeterlidir.)

Niyetin dille söylenmesi sünnettir. Çünkü dil, kalbin yardımcısıdır. Tutulacak olan oruç, ramazan orucu, kefaret veya adak orucu gibi farz oruçlardan biri ise, niyetin geceleyin, imsaktan önce şu şekilde yapılması gerekir: "İçinde bulunduğumuz ramazan-ı şerifin yarınki farz orucunu yüce Allah için tutmaya niyet ettim" veya "Nezretmiş olduğum oruca niyet ettim." Böyle bir niyet, akşam vaktinden sonra yapılmışsa, daha sonra oruca aykırı düşen bir davranışta bulunulursa bile niyet yine de geçerliliğini korur. Çünkü orucun vakti imsak ile iftar arasıdır.

Ramazan orucuna niyetin, akşamleyin de olsa gece içinde ama fecirden önce yapılması gerekir. (Hanefi mezhebine göre şer’i günün ortasına kadar yani imsak ile akşam vaktinin toplanıp ikiye bölünerek tespit edildiği “dahve-i kübra” vaktine kadar Ramazan orucuna niyet edilebilir.)

Tutulacak olan oruç nafile bir oruç ise, niyetin gündüzleyin de yapılması yeterli olur. Tabii bu niyet en geç dahve-i kübra veya zeval vaktine kadar yapılmış olmalı ve niyet­ten önce de oruca aykırı bir davranışta bulunulmuş olmamalıdır.

  1. Oruç bozacak şeylerden uzak durmak. Oruçlu kişinin, fecr-i sâdıktan (imsaktan) itibaren güneşin batmasına (akşama) kadar geçen süre içinde oruç bozacak şeylerden uzak durması gerekir. Bu süre içinde bir şeyler yiyen, içen yahut cinsel ilişkide bulunan, orucunu bozmuş olur ve duruma göre ya o günün orucunu kaza eder ya da kazayla birlikte keffaret orucunu da tutar veya keffaret verir.

Kaynak: Hasan Serhat Yeter, FIKIH 1 (Şafii Mezhebi), 2017

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.