Osman Nûri Topbaş Hocaefendi'den Kardeşliğe Davet

Muhterem Osman Nûri Topbaş Hocaefendi "Kardeşliğe Davet..." başlıklı birlik ve beraberlik mesajı yayınladı. İşte o mesaj:

Her medeniyet, kendi insan tipini meydana getirir. O insan tipi de, mensup olduğu medeniyetin sıfat ve karakterleriyle âhenk arz eder. Bu yönüyle şanlı mâzimiz, insanlığa sunulan muhteşem bir “fazîletler medeniyeti”dir.

Mâverâünnehrʼin bembeyaz çadırlarında metafizik ihtilâçlar yaşayıp nihâyetinde İslâmʼla şereflenen milletimiz; asırlarca birçok kavmi; İslâmʼın merhamet, şefkat, nezâket, zarâfet ve adâletiyle kucaklayıp kendi bünyesi içinde huzurla yaşatmıştır. Zira bizim medeniyetimiz; “İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır.” [1] hadîs-i şerîfini hayat düstûru edinen îmanlı sînelerin eseri bir medeniyettir.

Malazgirtʼte başlayan “îman” vecdini kıtalara taşıma heyecanı; üzerinde yaşadığımız toprakları asırlar boyunca şehid kanlarıyla sulayarak aziz bir vatan hâline getirmiştir. Dînin yaşanabilmesi, ırzın-nâmusun, mülkiyetin muhafazası, bayrağın dalgalanabilmesi; mukaddes bir emanet olan vatanı korumakla mümkündür. Zira vatan parçalanırsa -Osmanlıʼnın son hâlinde olduğu gibi- Dünya devlerinin lokması hâline geliverir.

Bunun içindir ki, hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere:

“Beraberlik rahmet, ayrılık azaptır.” (Ahmed, IV, 278, 375; Heysemî, V, 217)

Ecdâdımız pek çok milleti kendi bünyesinde cem etmiş, hepsine kendi inanç ve örfü içinde hayat hakkı tanımış, karşılıklı hak ve hukuka riâyet bereketiyle, huzurlu bir toplum inşâ etmiştir. Böylece altı asır boyunca insanlığa hak ve adâlet tevzî etmiştir.

Bugün de vatanımızda bu minval üzere, sulh ve sükûn içinde yaşamanın huzuruna muhtacız. Bunun için, millet olarak, birlik, beraberlik ve kardeşliğin değerini idrâk etmeliyiz. Birbirimizin dertlerine şefkat ve merhametle derman olmalıyız. Zira toprağına kardeşlik, muhabbet, şefkat ve merhamet tohumları ekilmeyen memleketler, istikbâlin mâtem ülkeleri olmaya mahkûmdur.

Toplumlar için en büyük tehlike; ihtilâflar, bölünmeler, parçalanmalar neticesinde meydana gelen anarşidir. Müslümanların fitne ve ihtilâflara düşmemeleri için, kardeşlik hukukuna riâyet etmeleri şarttır.

Unutmayalım ki Cenâb-ı Hak bütün müslümanları kardeşimiz, diğer insanları da yaratılıştaki eşimiz kılmıştır. Bu bakımdan İslâm, fertler gibi milletlerin de birbirleriyle iyi geçinmelerini, sulh ve selâmet içinde yaşamalarını ister. Bu sebeple İslâm’da harp değil sulh esastır.

Bizim medeniyetimizde savaşlar, toprağı kanla sulamak ve toprak gasp etmek için yapılmaz. Zulmü bertaraf etmek, mazlumların yanında olmak, onların âhını dindirmek ve hidâyetlere vesîle olmak için icrâ edilir. Bunun sayısız misallerinden biri de:

“Osmanlı atları Vistül Nehri’nden su içmedikçe, bu ülke hürriyet ve istiklâle kavuşamaz!” sözünün Lehistanʼda bir darb-ı mesel hâline gelmiş olmasıdır.

Mevlânâ Hazretleri ne güzel söyler:

“İnsanlarla dost ol. Çünkü kervan ne kadar kalabalık ve halkı çok olursa, yol kesenlerin beli o kadar kırılır.”

Bugün bir ve beraber olmaya, iyilikte yardımlaşmaya, hakkı, adâleti, merhameti ve muhabbeti yükseltip toplumumuza dostluk ve kardeşliği hâkim kılmaya her zamankinden daha fazla muhtaç durumdayız.

Yaşamakta olduğumuz bu zor günlerin, -inşâallah- huzurlu yarınların doğum sancıları olması temennîsiyle, Cenâb-ı Hakʼtan vatanımıza, milletimize ve farklı coğrafyalarda yaşayan kardeşlerimize, huzur, saâdet ve selâmetler niyâz ederiz.

Dipnot:

[1] Beyhakî, Şuab, VI, 117; İbn-i Hacer, Metâlib, I, 264.

Kaynak: www.osmannuritopbas.com/kardeslige-davet.html

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.