Osmanlı 1. Dünya Savaşı'na Nasıl Girdi?

Osmanlı Devleti,  1. Cihan Harbi'ne nasıl girdi? İş başındaki İttihat ve Terakki yönetimi neler yaptı?

Alman ve İngilizler’in sanayî rekâbetinden doğan 1. Cihan Harbi başladığı zaman Osmanlı Devleti, İttihat ve Terakkî istibdâdı altındaydı. Bu kadro, millî ta­rihimizin en büyük şahsiyetlerinden biri olan Sultan Abdülhamîd Hân’ı yahûdî güdümlü bir entrika sonunda tahtından indirerek iş başına gelmişti. Ancak çok geçmeden kısmen gaflet, kısmen de müteselsil ihânetler neticesi olarak devleti felâketten felâkete sürüklemişler ve geniş ülkesiyle harp sâhası dışında kalması zor olan Osmanlı Devleti’ni askerî ve siyâsî bakımdan tehlikeli bir noktaya getirmişlerdi.

Oysa 1911 Trablusgarb ve 1912 Balkan Harpleri fâcialarının açtığı yaralar henüz sarılmamıştı. İç siyâsette hasımlarını dehşetli bir terörle bertaraf etmek yoluna giden İttihat ve Terakkî kadrosu, harplerin doğurduğu iktisâdî sıkıntıları da istismâr etmek sûretiyle zengin olma yolunu tutmuştu. Diğer yandan, taraflar arasında kendi içlerinde bir birlik de yoktu. Talat ve Enver Paşalar, Almanlar’a taraf olurken, Cemâl Paşa Fransızlar’ın dâhil olduğu îtilâf grubunu tercih etmekteydi. Fakat bu grupta yahûdî güdümlü İngilizler vardı. Bunlar harp neticesinde Filistin’i ele geçirip yahûdîye ciro etmek husûsunda kararlıydılar. Aynı grupta bulunan Ruslar’ınsa, topraklarımız üzerinde tâ­rihî emelleri vardı. Bu yüzden Cemâl Paşa’nın teşebbüsleri netice vermedi.

Harp başladıktan kısa bir müddet sonra Rusya’da başgösteren açlık, 1904 ihtilâl tecrübesinden geriye kalan komünistlere yeni bir fırsat oluşturdu. Komünistler, bu iktisâdî sıkıntıları istismâr ederek Çarlık idâresini sarsmaya başladılar. Durumun bir komünist ihtilâline dönüşmemesinin yegâne çaresi, müttefiklerince Rusya’ya gıdâ ve sâir yardımlarda bulunmaktı. Ancak bunun için Romanya üzerindeki Galiçya cephesini geçmek, askerî bakımdan oldukça güçtü. Fakat bu sırada Alman istihbârâtının tertîbi olan esef verici bir hâdise, düşmanın ekmeğine yağ sürdü; Goben ve Breslaw (sonradan Yavuz ve Midilli) adındaki iki Alman zırhlısı, gûyâ düşman takibinden kaçıyormuş gibi bir görünüşle Çanakkale Boğazı’ndan içeriye girdi.

İttihat ve Terakkî hükûmeti, müttefiklerince protesto edilen bu hareketi, gemilerin satın alındığı yolunda bir cevapla geçiştirmeye çalıştı. Böyle bir tavrın Osmanlı Devleti’ni gereksiz ve vaktinden önce harbe sokacağını hesap edemeyen gâfiller, bir de Türk sancağı çektikleri bu gemilerin kumandan ve personelini değiştirmek ihtiyâcını dahî hissetmediler. Sadece onları Osmanlı kıyafetine büründürmekle yetindiler. Birkaç gün sonra bu iki zırhlı, gûyâ bir gezinti maksadıyla Karadeniz’e açıldı. Çok sonradan sâbit olduğu üzere Enver Paşa’nın tâlimatıyla önce bir Rus nakliye gemisine saldırdı ve sonra da Sivastopol’u bombardıman etti. Böylece yahûdî asıllı Alman amirali Suşon’un oldu bittiye getirmesiyle Osmanlı Devleti, cihan harbi yangınına itilmiş oldu.

İşte bu sebepledir ki müttefikler, boğazları geçerek Rusya’ya yardım götürmek ve muhtemel bir komünist ihtilâlini önlemek gâyesiyle Çanakkale’ye saldırdılar.

Kaynak: Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle OSMANLI, Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları, 2013

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.