Osmanlı Âlimlerinin Bakiyesi Olan Üç Âlim
Osman Nuri Topbaş Hocaefendi'nin Yüzakı dergisinde yayınlanan ve yakın zamanda Hakk'ın rahmetine kavuşan merhum Muhammed Emin Saraç Hocaefendi için kaleme aldığı makalesi.
Hâfız Abdurrahman GÜRSES Hocaefendi, Ali Yakup (CENKÇİLER) Hocaefendi ve M. Emin SARAÇ Hocaefendi…
Osmanlı âlimlerinin bakiyesi olan bu üç âlim, kardeşten daha yakın îman kardeşleriydiler. Son olarak Emin Hocamız da vefât etti. İnşâallah kardeşlerinin yanına gitti.
Makamı âlî, mekânı cennet olsun!
Ömrünü Kur’ân ve Sünnet istikametinde ilim ve irfan hizmetlerine adamıştı. Altmış beş yıl, Fatih Camii’nde tefsir ve Kütüb-i Sitte okuttu. Dünya âlâyişine hiç iltifat etmeden, fânî makamlardan müstağnî durarak, mütevâzı bir şekilde çok sayıda ilim talebesi yetiştirdi. Hiçbir zaman şerîatten taviz vermedi. Başındaki sarık eğrilmedi, yamulmadı, dâimâ dik durdu.
Emin SARAÇ Hocamız; Türkiye’deki tahsilinden sonra Mısır’da okumuş, Ezher’den mezun olmuştu.
Hacca giden muhterem aile büyüklerimiz; Mısır’da oradaki Türk talebelerle beraber kendisini de ziyaret edip hâlini-hatırını sormuşlar, Türkiye’deki ahvâle dâir suallerini cevaplandırmışlar. O da kendilerine Mısır hakkında mâlûmat vermiş. Emin SARAÇ Hocamız, gönlündeki müstesnâ vefâ hissinin bir tezâhürü sadedinde, bu hâtırasını bize defalarca nakletmişti.
Şimdi o andığı hayırseverler de âhiret âlemine intikal ettiler, Emin Hocamız da intikal etti. Rabbim orada sâlihlerle kavuşmayı nasîb eylesin.
Demek ki;
Zor zamanlarda, ağır şartlar altındaki insanlara gösterilen alâka, kadirşinas insanlar tarafından unutulmuyor. Cenâb-ı Hak da elbette dînin zor zamanlarındaki hizmetleri kat kat mükâfatlandıracak. Bu hakikati anlatan güzel bir misal şöyledir:
Biri pınar başında sunulan, diğeri çölde ikrâm edilen bir bardak suyun mâhiyetleri çok farklıdır.
Nitekim Emin Hocamız; eski devrin meşakkatlerini zaman zaman hatırlatır, o dönemin hazin hâtıralarını naklederdi. Böylece; günümüzün kıymetini bilerek, hizmet ve gayretlerimizi artırmamızı tavsiye ederdi.
Kendisi, İmam-Hatip yıllarımızda hocamızdı. Hâliyle, kāliyle, ilim ve irfânıyla din adamlarına nümûne-i imtisâl olan bir fazîlet sergilerdi.
Emin Hocamızdan dinlemiştim:
“Fatih Camii’nde kayyımlık yapan, yani caminin temizliğiyle alâkadar olan, aslında Buhârî okutmaya icâzeti bulunan bir zât vardı. Onun ilim ehlinden olmasına rağmen; tevâzu hâlinde, camiyi şevkle temizlediğini, süpürdüğünü görürdük.
Bir gün evlâdı geldi;
«–Babam vefât etti. Bize vasiyeti var. Camiyi süpürürken topladığı tozları biriktirmiş. Onların kabrine konmasını vasiyet etti. Eşyalarının bulunduğu odayı gösterin de emâneti alalım.» dedi.
Hakikaten yıllarca hizmetinde biriktirdiği cami tozlarıyla dolu çuvalı bulduk. Evlâdı; babasının kabrine ilk toprak olarak o tozları koydu, vasiyetini yerine getirdi.”
Bu hâtıra; asr-ı saâdette, Mescid-i Nebevî’nin zeminindeki kumları temizleyen siyâhî bir hanımın hizmetini hatırlatır.
Rasûlullah Efendimiz, bir zaman göremeyince onu sordu. Vefât ettiğini ve defnedildiğini öğrenince;
“–Niye bana haber vermediniz?” dedi.
“–Kabrini gösterin.” buyurdu ve kabrine giderek duâ etti.
“–Etrafındakiler de bu duâdan huzur buldu.” dedi. (Bkz. Buhârî, Cenâiz, 67)
Emin Hocamız da Fatih Camii’nde böyle bir ilim ve irfan hâdimi olarak yaşadı. Fatih Camii ve civarını çok sever, oradan ayrılmak istemezdi. Cenâb-ı Hak, onun bu muhabbet ve murâdına ikrâm etti ve Muhterem Hocamız o mübârek caminin hazîresine defnedildi.
Dâimâ cami, Kur’ân kursu ve takvâlı ilim halkalarının hizmetinde olmayı telkin ederdi.
Vakfımıza zaman zaman teşrif ederek, yurt içi ve yurtdışındaki faaliyetleri sorar, yapılan hizmetleri dinledikçe hem memnuniyetini izhâr eder, hem de daha büyük hizmetlere teşvik ederdi.
Kendi yaşadığını yaşatmaya gayret eden ve yetiştirdiği sayısız talebeleriyle ilim ve irfânının şükrünü, lâyıkı vechile îfâ eden Hocamız, Osmanlı ilim âleminin mübârek mensuplarının âdetâ zamanımızdaki son çınarlarından biriydi.
Rabbimiz kendilerinden râzı olsun. Yerlerini boş bırakmasın. Aziz milletimizi ve ümmet-i Muhammed’i, istikamet ehli âlim ve âriflerden mahrum etmesin.
Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-’ın güzel bir sözü vardır:
“Öyle kâmil bir hayat yaşa ki; insanlar hayattayken seni özlesinler, vefâtından sonra da sana hasret kalsınlar!..”
Şeyh Sâdî de şöyle der:
“Öyle fazîletli bir hayat yaşa ki, vefât ettiğin zaman insanlar;
«–Bir güneş battı, bir yıldız kaydı!» diye seni rahmet ve hasret ile yâd etsinler.”
Ne mutlu Emin SARAÇ Hocamız gibi, şu fânî gök kubbede hoş bir sedâ bırakarak ebediyete irtihâl edebilen sâlih kullara!..
Muhterem Hocamızın aziz rûhu için bir Fâtiha-i Şerîfe, üç İhlâs-ı Şerif!
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2021 Ay: Mart, Sayı: 193
YORUMLAR