Osmanlı Misafirhanesinde Bir Gece
Kültürümüzdeki “Tanrı misâfiri” anlayışı, aziz milletimizin misâfire verdiği kıymeti, ona gösterdiği îtibârı ortaya koymaktadır. Ecdâdımızın cömertlik duyguları o kadar engin idi ki, gelen misâfirleri ağırlamak için birbirleriyle yarışırlardı.
Evliyâ Çelebi’nin Sokullu Mehmed Paşa vakfiyesindeki misâfirhâne ile alâkalı vermiş olduğu şu mâlûmat ne kadar güzeldir:
“...Eğer gece yarısı taşradan misâfir gelirse kapıyı açıp içeri alalar. Hazırda bulunandan yemek ikrâm edeler. Fakat cihan yıkılsa geceleyin içerden dışarıya bir kimse bırakmayalar. Sabahleyin ayrılma vakti geldiğinde de hancılar tellâllar gibi:
«–Ey ümmet-i Muhammed! Malınız, canınız, atınız ve elbiseleriniz tamam mıdır, bir ihtiyacınız var mıdır?» diye nidâ edeler. Misâfirler hep birden:
«–Tamamdır. Allah Teâlâ, hayır sâhibine rahmet eyleye!» dediklerinde, kapıcılar şafak vaktinde kapıların iki kanadını açarak:
«–Gâfil gitmeyin! Dikkat edin, bisâtınızı kaybetmeyin! Tanımadığınız kimseleri arkadaş edinmeyin! Yürüyün, Allah kolay getire!..» diye duâ ve nasîhat ile uğurlayalar.”
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 2, Erkam Yayınları