Osmanlı Örf ve Adetleri
Yüzyıllar boyunca kuşatan kuşağa aktarılan lâkin bu devirde yabancı kaldığımız Osmanlı devrinin güzel örf ve âdetleri.
Osmanlı devrinin asil ve görgülü hanımefendileri, bugünkü pek lüks, aldatıcı ambalaj içinde, türlü türlü, cildi tahriş edici, zehirleyici, esans, krem ve pomatlar yerine, gül suyu kullanırlardı.
Yetmiş-seksen yaşındaki ihtiyar annelerin bile ciltleri ve yüzleri ter ü taze ve nurlu idi. Zamanımızdaki hanımlar ise, bir yandan ibadetin nûrundan mahrûmiyet, diğer yandan da ciltleri kozmotiklerle tahriş neticesinde erken yaşlarda ihtiyarlamaya başlamaktadırlar.
OSMANLI'DA YÜKSEK EDEP VARDI
O zamanlar Ramazân-ı Şerîf, sabırsızlıkla beklenir, kavuşunca da herkes, oruçlarını büyük bir zevk içinde tutardı. Teravih namazlarında câmiler hınca-hınç dolardı. Gayr-i müslimler bile anlayış gösterirler, Müslümanlara hürmeten yemeklerini gizli yerlerdi.
Mîlâdî sene başlarında ormanları tahrip demek olan on binlerce çam ağacını keserek Hıristiyan âdeti üzere odalarına dikip de önündeki mükellef sofralarda hindi dolmalarını midelerine indiren duygusuz bir mutlu azınlık yoktu.
O demler, şimdi yapılan kaba, kalp kırıcı şakalar yerine, duygulu, ince nükteli latîfeler yapılırdı. Meclislerde çaylar, kahveler, gül şerbetleri ve menbâ suları içilir, târihî ibret verici menkıbeler anlatılır, salâhiyetli kimseler tarafından şiirler okunurdu.
OSMANLI TOPLUMU MUTLUYDU
Asık yüzlülük, saygısızlık ve nâdanlık yoktu. Herkes şendi, güleryüzlü ve neş’eli idi. Bayram ve kandil günlerine hürmet edilirdi. Bu mübârek günlerde herkes birbirini ziyâret eder, Kur’ân-ı Kerîm ve mevlid-i şerîf okunur, bu sûretle birçok ev ve konak bu lâhûtî nefhadan hissesini alırdı.
Herkes hediyeleşirdi. Misâfirlere izzet ve ikram ile gönüller tatyîb edilirdi. Zarûret olmadan büyüklerin ve hürmete şâyan kimselerin yanında yüksek sesle konuşmak, çok ayıp ve nezâketsizlik sayılırdı. Çocuklar âilelerinden aldıkları terbiye îcâbı baş köşeye oturmazlardı.
Balı, onun tadını bilmeyen kimselere nasıl tarif edemez isek, o günlerin de tasvîrini lâyıkıyla yapamayız. Hulâsa o günler, bugün hayâl dahî edemeyeceğiniz lâhûtî demlerdi.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Osmanlı, Erkam Yayınları