Osmanlı Pâdişâhlarının Peygamber Muhabbeti

Osmanlı Devleti, pâdişâhından çobanına kadar bütün halkının Peygamber muhabbetiyle temâyüz ettiği bir devletti. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e, her adı anıldığında salât ü selâm getirmenin yanında, ihtirâm ile elini kalbine koymak, O’nun Mevlid-i Şerîf’i okunurken velâdet ânını ifâde eden mısrâları topyekûn ayakta dinlemek gibi sayısız hürmet tezâhürlerini, bir örf hâline getirmişlerdir.

Medîne-i Münevvere postası geldiği zaman abdestini tazelemeden, oradan gelen kâğıtları öpüp gözüne sürmeden ve ayağa kalkmadan okutturan bir tek Osmanlı pâdişâhı yoktur.

GÖRÜLMEMİŞ EDEP VE HÜRMET

Ayrıca Mescid-i Nebevî’nin tâmirinde her taşı abdestli olarak ve besmele ile yerine koyan Osmanlılar’ın bu esnâda çekiçlerine keçe bağlayarak rûhâniyet-i Rasûlullâh’ı rahatsız etmekten teeddüb etmeleri, misli görülmemiş bir edep ve hürmet numûnesidir.

Yine Osmanlılar devrinde Medîne-i Münevvere’ye gönderilen Surre Alayı,[1] şehre girmeden, yakın bir yerde konaklar, kendilerini Medîne-i Münevvere’nin mânevî havasına hazırlayıp istihâreden sonra mânevî işaretle huzûr-i Rasûlullâh’a varır, ziyaretlerini îfâ ederlerdi. Dönüşlerinde de memleketlerine şifâ ve teberrük olarak Medîne-i Münevvere’nin mübârek toprağını götürürlerdi.

HARAMEYNİ’Ş-ŞERÎFEYN’İN SÜPÜRGECİSİ

Osmanlı pâdişahlarının, zamanın portreleri demek olan minyatürlerinde görünen sarıklarının ucundaki sorguçlar, bir süpürge maskotudur. Bununla kendilerinin Harameyni’ş-Şerîfeyn’in süpürgecisi olduklarını îmâ ve telâkkî ederler ve Harameyn’in temizlik hizmetlerini deruhte eden zevâtın maaşlarını, kendi keselerinden verirlerdi.

[1] Surre Alayı: Pâdişahların, hac mevsiminden önce, Receb ayında İstanbul’dan Mekke ve Medîne’ye, oranın en ileri gelenlerinden en yoksullarına varıncaya kadar dağıtılmak üzere husûsî bir tören düzenleyerek bir alayla gönderdikleri para, altın ve hediyelerdir. (Bkz. Münir Atalar, Surre-i Hümâyûn ve Surre Alayları, Ankara 1991, s. 2)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Gönüller Sultanı Efendimize Muhabbet, Erkam Yayınları, 2015

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.