Osmanlı Paşalarının Bilinmeyen Lakapları

Osmanlı Devleti; tebaası arasında din, dil, ırk, renk ayrımı gözetmemiştir. Bu insanların arasında zenciler de vardır, beyaz yahut hadım edilmiş köleler de sakatlar da... Kör, topal, şeytan vs. lakaplı pek çok sadrazam devlet hizmetinde görev yapmıştır.

Erol Çağlar'ın kaleme aldığı "Osmanlı Lakapları" eserinde döneminde kendisine lakap takılan tüm paşaların hikayelerini anlatıyor. Biz de Osmanlı devlet adamları için kullanılan lakapları, bu lakapların nereden geldiğini ve kısa hikayelerinden bir kısmını sizler için derledik:

HACI İVAZ MEHMET PAŞA

Osmanlı tarihinde aynı isimde ve lakapta iki tane Hacı İvaz Mehmet Paşa vardır. İlk olan Hacı İvaz Mehmet Paşa, Tokat'ın Pazar ilçesinde doğmuştur. İvaz kelimesi 'karşılıksız olarak saray hizmetine verilen' anlamındadır.

ZAĞANOS MEHMET PAŞA

Rus devşirmesi olan Mehmet Paşa, İstanbul'un fethinden sonra sadrazamlığa gelen ilk sadrazamdır. Fetihten sonra, yani 1453'den 1900'lere kadar genellikle devşirme kökenli sadrazamlar iş başına gelmiştir. Zağanos Mehmet Paşa denizcilik yaptığı dönemlerde denizcilikte gözetleme için kullanılan 'Zağanos' isimli yırtıcı bir çeşit Doğan kuşu kullanırmış. Bu kuşu kullanması sebebiyle lakabı 'Zağanos' olmuştur.

MÜFTÜZADE AYAKLI KÜTÜPHANE MEHMET EMİN EFENDİ

19.yüzyılda yaşamış olan Mehmet Emin Efendi , derin bir bilgiye sahiptir.Bu tip insanlara 'hafız-ı kütüb' denir.Yani kitapları ezberleyen kütüphane görevlisidir. 1990'lı yıllara kadar, daha bilgisayarların aktif kullanılmadığı dönemlerde, kütüphanelerde bibliyografya fişleri taranırdı.Kocaman bir dolap vardı ve harfler alfabetik olmak üzere her kitabın ismi bir harf kutusu içindeydi.Oradan kitabın yahut yazarın adı bulunuyordu. Sonra demirbaş numarası kütüphaneciye veriliyor, o da kitabı getiriyordu. Bunun öncesinde mesela Ayasofya'daki Sultan Abdülhamit Kütüphanesi'ne gidip hafız-ı kütübe diyorsunuz ki: 'Leyla ve Mecnun var mı?' O da olduğunu söylemekle kalmıyor, ortasından veya sonundan bir on beyit okuyuveriyor. Çünkü ezbere biliyor. Mehmet Emin Efendi de böyle bir zat olduğu için ona 'Ayaklı Kütüphane' lakabı verilmiş.

HEZARFEN AHMET ÇELEBİ

Hayatı hakkındaki bilgiler, sadece Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde anlattıklarıyla sınırlıdır. Lakabı olan Hezarfen, “bin fen sahibi” demektir. Çok çeşitli bilim dallarında bilgi sahibi oluşu sebebiyle kendisine bu lakap verilmiştir.

EVLİYA ÇELEBİ

25 Mart 1611 tarihinde İstanbul Unkapanı’nda doğmuştur. Asıl adı belli değildir. Lakabını hocası Evliya Mehmet Efendi’den ötürü aldığı tahmin edilmektedir. Babası Topkapı Sarayı kuyumcubaşısı olan Derviş Mehmet Zilli Efendi’dir.

ŞEYTAN DÖVEN TÜRK AYDIN REİS

Karamanlı olan Aydın Reis 16. yüzyıl Türk denizcilerindendir. Kemal Reis tarafından yetiştirilmiştir. Osmanlı Donanması’nda gemi kaptanlığı yaparken Sultan II. Bayezid’in emriyle Memlük Sultanlığı hizmetine girmiş. Ustası Kemal Reis’in vefatı üzerine Kuzey-Batı Afrika’ya geçerek Oruç Reis ile birlikte çalışmaya başlamış. Cezayir’in fethine katılmış. Barbaros on beş gemilik bir filoyu Aydın Reis’in emrine vererek onu İspanyol zulmü altına inleyen Endülüs Müslümanlarını kurtarmaya göndermiş. Batılı tarihçiler tarafından “İspanyol döven”, Türkler arasında ise “Şeytan yahut gavur döven” adı verilen Aydın Reis, Endülüs’e giderken rastladığı beş İspanyol gemisini ele geçirmiş.

KALTAKÇIZADE HALİL EFENDİ

Bursa'da yaşamış olan Halil Efendi, Bursa Nakşibendilerinden biridir. Müderrislik ve hattatlığıyla tanınmıştır. Lakabı olan 'kaltak' kelimesi eskiden at, eşek yahut katır gibi hayvanların sırtlarına konulan eyerin tahtadan yapılan iç iskeleti için kullanılırdı. Muhtemelen Halil Efendi'nin babası kaltak ustası olması sebebiyle kendisine 'Kaltakçızade' lakabı verilmiştir.

YEKÇEŞM HAKKI BEY

Mora'da doğan Hakkı Bey'in asıl adı İbrahim olup şiirlerinde 'Hakkı' mahlasını kullanmıştır. 'Yekçeşm' lakabı tek gözü görmeyenlere verilir. 'Kör Hakkı' diye de anılmaktadır. İsmail Hakkı Paşa'nın oğludur.

MATRAKÇI NASUH

Asıl adı, Nasuh bin Karagöz bin Abdullah el-Bosnavi'dir. Doğum tarihi ve yeri tam olarak bilinmeyen Matrakçı Nasuh, Saraybosna yakınlarında tahminen 1481'de doğmuştur. Dedesinin devşirme olduğuna dair kesin bilgiler vardır. Enderun'da eğitim görmüştür. 'Matrakçı' yahut 'Matraki' adıyla anılması kılıca benzer sopalarla oynanan ve eskrime benzeyen bir tür savaş oyunu olduğu bilinen 'matrak' oyununda çok usta olduğu içindir.

TİRYAKİ HASAN PAŞA

Doğum tarihi kesin olmamakla beraber nereli ve kimin oğlu olduğu da bilinmemektedir. Bazı kaynaklar ünyeli olduğunu yazar. Kahveye düşkün olduğu için kendisine 'Tiryaki' lakabı verilmiştir.

MEZAMORTA HÜSEYİN PAŞA

Hüseyin Paşa'nın babası, Girit'in Kandiye şehrinden Tunus'a yerleşmiş Ali et- Türki isimli bir Osmanlı sipahisidir. Kaptan-ı deryalığa esnasında Venediklilerle yaptığı savaşta ağır bir şekilde yara alıp esir olmasına rağmen iyileşip döndüğü için İtalyanca 'yarı ölü, yahut ölüp dirilen' anlamında ki 'Mezzo- morto' ifadesinden bozma ' Mezamorta' lakabını almıştır.

HERSEKZADE AHMET PAŞA

Bosna-Hersek dukası Stepan Vukçiç-Koşaca'nın küçük oğludur. Hersek dukasının oğlu olduğu için ' Hersekzade' lakabıyla anılmıştır. Küçük yaşta Osmanlı Devleti'ne rehin olarak verilmiş olan Ahmet Paşa, Enderun'a alınarak eğitilmiştir. Kaptan-ı deryalık görevlerinde bulunmuştur.

KABAKULAK İBRAHİM PAŞA

Şebinkarahisar'dan İstanbul'a gelen bir köylü çocuğu olarak saraya girmiş ve birçok görevde bulunup sadrazamlığa kadar yükselmiştir. Sadrazamlığındaki en büyük başarısı Patrona Halil Ayaklanması'nın kalıntılarını İstanbul'dan temizlemektir.

PABUÇÇU AHMET PAŞA

Rize'de 1760'ta doğmuş. Rize'den İstanbul'a geldiğinde Vefa Han'ında ayakkabı dikmekle uğraşmış. Vaka-i Hayriye'de, Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasında gösterdiği başarılardan ötürü kapıcıbaşılık rütbesi almış akabinde liman nazırlığı, beylerbeyi ve kaptan-ı derya olmuş.

ATEŞ MEHMET SALİH PAŞA

Trabzon doğumlu olan Mehmet Salih Paşa, çekirdekten yetişme bir denizci olup tersane-i amirede kalyonculuk yapmıştır. 'Ateş' lakabı, ona cesaretinden dolayı verilmiştir.

CEZZAR AHMET PAŞA

70 kadar isyancı bedeviyi öldürdüğü için halk, Arapçada ' deve kabası' anlamına gelen 'Cezzar' lakabını uygun görmüş.

TOPAL RECEP PAŞA

Boşnak asıllı olan Recep Paşa, lV. Murat döneminin entrikacı devlet adamlarındandır. Nikris hastalığı sebebiyle topallardı. Bu yüzden 'Topal' lakabıyla anılıyor.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.