Osmanlı Sultanının Harâm Hassâsiyeti
Harâmdan kaçınmak ibadettir. Bir harâmdan sakınmanın sevâbı, yapılan ibadetlerden kat kat fazladır. Sultan Abdülazîz Hân’ın şu misâli calib-i dikkattir.
Takvâ, harâma düşme endişesiyle şüpheli şeyleri, hattâ birtakım mübahları dahî terk etmeyi îcâb ettirir. Bunun bir misâli şöyledir:
Ordu ve donanmasını göz kamaştıracak bir seviyeye getiren, iç karışıklıkları mâhirâne bir siyâsetle bertarâf eden ve böylece devleti, eski îtibarlı mevkiine doğru yükseltmeye başlayan Sultan Abdülazîz Hân, bütün dünyânın alâkasını celbetmişti. Bundan dolayı Sultan, Fransa ve İngiltere’ye dâvet edildi.
Son derece dindar bir pâdişâh olan Abdülazîz Hân, Avrupalılar’ın yemeklerinin şer’an mahzurlu olabileceğini düşünerek beraberinde Bolulu aşçılar götürdü.
Abdülazîz Hân, gâyet dindarâne ve intizamlı bir hayat süren sâlih bir insandı. Hayâtı boyunca su yerine zemzem içecek kadar takvâ sâhibi idi. Hattâ Avrupa’ya seyahate gittiği zaman, abdest suyunu beraberinde götürdüğü rivâyet edilir. Namazını muntazam bir sûrette kılar ve çokça Kur’ân-ı Kerîm okurdu. Hunharca şehîd edildiği zaman odasındaki küçük masanın üzerinde “Sûre-i Yûsuf” açık olduğu hâlde bir Kur’ân-ı Kerîm bulunmuştu. Onun mübârek kanlarına boyanan bu Kur’ân-ı Kerîm, şimdi Topkapı Sarayı’nda muhâfaza edilmektedir.
Hadîs-i şerîfte buyrulur:
“Kişi yaşadığı hâl üzere ölür ve öldüğü hâl üzere haşrolunur.”
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları