Osmanlı Sultanlarının Geçmediği Köprü
Yazar Bahadır Yenişehirlioğlu, Osman Nuri Topbaş’ın kaleme aldığı Tarihe Yolculuk eserinden “Osmanlı Sultanlarının Geçmediği Köprü” başlıklı kesiti seslendiriyor. Erkam Tv hesabına abone olarak video serisini takip edebilirsiniz…
SULTANLARIN GEÇMEDİĞİ KÖPRÜ
Size mühim bir hâdiseyi nakledeyim:
Kumral Abdal isminde bir gönül ehli vardı. Yenişehir taraflarında otururdu. Dervişleriyle Rum köylerine akın eder, onların hidâyeti için gayret sarf ederdi. Bir gün Allâh yolunda ehl-i hâlden büyük bir zât ile görüşmüş. O zât, Kumral Abdal’a:
«–Allâh Teâlâ, Osman Gâzî’ye uzun müddet ayakta kalacak büyük bir devlet ihsân etti, git müjdele!» demiş. Kumral Abdal, beni tanımadığı için o mübârek zât, çehresini târif etmiş ve bazı alâmetler söylemiş. Kumral Abdal da beni bulup bu müjdeyi verdi.
Çok sevinmiştim. Kumral Abdal’a:
«–Şu anda bir kılıçla bir maşrabamdan başka bir şeyim yok. Bunları hediyem olarak kabul et!» deyip, onları verdim. Kumral, maşrabayı alıp kılıcı geri verdi. Sonraları ben de ona bir zâviye yaptırdım ve Yenişehir civârında bazı tarlalar vakfettim.”
Bu esnâda Târih Baba gence bakıyor, ne düşündüğünü anlamaya çalışıyordu.
Osman Gâzî, genç torununa, bir de ahde vefânın ehemmiyetini anlatmak istiyordu. Çünkü hayatta kendisine çok lâzım olacaktı. Dedi ki:
“–Bak yavrum! İnsan için en mühim vasıf, onun emîn olması, sözünde durması ve çevresine güven ve şahsiyet telkîn etmesidir. Bu olmadan hiçbir iş yapılamaz. Kitleleri peşinden sürükleyen; karakter ve şahsiyettir. İnsanları da zirveleştiren, onların önündeki âbide şahsiyetlerdir. Toplumlar dâimâ muhtaç oldukları insanı ararlar. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- senin gibi gençken Mekke-i Mükerreme’de «el-Emîn» vasfıyla meşhur olmuştu. Hattâ bu vasıf O’nun ikinci bir ismi hâline gelmiş, «Emîn» diye çağrılır olmuştu.
İşte bizlere düşen de, O’nun yolunda yürüyerek emîn ve sâdık olmaktır. Bundan en fazla istifâde edecek olan da yine kendimizdir. Şimdi sana ve arkadaşlarına ibret olsun diye başımdan geçen bir hâdiseyi anlatacağım:
Devletimizin sağlam esaslar üzerinde hızla büyümesini önlemek isteyen Kete Tekfuru, diğer tekfurları da kışkırtarak büyük bir orduyla bize saldırmıştı. Allâh’ın izniyle onları mağlûp ve perişan ettik. Kete Tekfuru kaçarak Ulubat Tekfuru’na sığındı. Biz de Ulubat’ı kuşatarak ısrarla Kete Tekfuru’nu teslim etmelerini istedik. Ulubat Tekfuru, benim ve benden sonra gelecek Osmanlı sultanlarının Ulubat Köprüsü’nden geçmememiz şartıyla Kete Tekfuru’nu vereceğini bildirdi. Bunun üzerine:
«–Ben ve benden sonrakiler bu köprüden geçmeyecekler.» diye söz verdim.
Elhamdülillâh, kâfire verilen bu sözü bile en güzel şekilde tuttum ve Ulubat köprüsünden hiçbir zaman geçmedim. Allâh onlardan râzı olsun, benden sonra gelen pâdişah evlâtlarımın da hiçbiri, büyük bir vefâkârlık göstererek, sözümü bozmadılar. Geçmek mecbûriyetinde kaldıklarında bile, köprüyü kullanmayarak kayıklarla geçtiler. Onların bu tavrını gördükçe çok mesrûr oluyorum. Herhâlde sizin idârecileriniz ve büyüklerinizde de böylesi misâller mevcuttur…”
Genç, daha önce hiç işitmediği, hattâ hayâl bile edemediği şeyler duyuyordu. Zihnindeki karışıklığa mukâbil, gönlünde tatlı meltemler estiğini hissetmişti.
Osman Gâzî Hazretleri, son bir-iki cümle daha söylemek istedi. Dedi ki:
“–Oğlum Orhan Gâzî’ye bir vasiyette bulunmuştum. Onu tuttu ve Allâh’ın izniyle muvaffak oldu. Aynı şeyleri şimdi size ve neslinize de tekrarlamak istiyorum. Çünkü hepiniz benim evlâdımsınız:
Oğlum!.. Aslâ zâlim olma!.. Âlemi adâletle şenlendir ve Hak yolundaki gayretleri terk etmeyerek benim rûhumu şâd et!.. Âlimlere hürmet eyle ki; din ve dünyâ işleri nizam bulsun!.. Nerede bir ilim ehli duyarsan, O’na rağbet, ikbal ve hilim göster. Askerlerinin çokluğu ve servetinin büyüklüğüyle mağrur olup Hak ehlinden uzaklaşma!.. Bizim mesleğimiz, Allâh yolu ve maksadımız Allâh’ın dînini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik dâvâsı değildir.”[1]
Osman Gâzî’nin sözleri bitince Târih Baba ile genç, müsâade istediler. Büyük bir ihtiramla elini öpüp edeple oradan ayrıldılar.
Dipnot:
[1] Âşıkpaşazâde Târihi, s. 35.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Tarihe Yolculuk, Erkam Yayınları