Osmanlı’da Emniyet ve Asayiş

Husûsiyle Osmanlı Devleti’nin Anadolu ile İstanbul havâlisine münhasır olan kısımlarında herhangi bir zâbıta vukuâtına pek rastlanmamıştır.

Nâdiren meydana gelen zâbıta vukuâtının da, umûmiyetle hristiyan unsurlar ve bilhassa Rumlar tarafından tertip edildiği tespit olunmuştur. Bu hakîkat, Osmanlılar’ın ahlâkî seviye itibâriyle ne kadar ileri bir millet olduğunu göstermeye kâfîdir.

Gerçekten Osmanlılar’da yankesicilik, dolandırıcılık, hırsızlık, ihtikâr ve sahtekârlık tamamıyla meçhul şeyler olmuştur. Öyle ki, evlerin kapıları kilitlenmeden açık bırakılabilir veyahut tahta bir mandalla tutturulabilirdi. Dükkânlar da aynı vaziyetteydi. Köyler ve Türkmen aşîretleri arasında da bu emniyet vardı.

Bunlardan dolayı eski Türk zâbıtası âdeta işsiz bir zâbıta şeklindedir.

TÜRKLERİN YÜKSEK AHLÂKININ KAYNAĞI

Avrupa müelliflerini asırlarca hayretler içinde bırakan bu ulvî ahlâk seviyesinin başlıca âmili, elbette ki Kur’ân-ı Kerîm’dir. Zira diğer dinlere mensup kimselerde bu seviye görülmemektedir. Nitekim Daily News gazetesinde neşredilen bir mektupta Batı hristiyanlığının îkâz edilerek ibret almaya ve intibâha dâvet edilmesi de, bundandır.

Du Loir, Devlet-i Aliyye’de müşâhede ettiği emniyet ve asâyiş hakkında şöyle der:

“Bu memlekette hemen hiçbir cinâyet hâdisesi olmaz! Eğer bir-iki fevkalâde hâdise zuhûr edecek olursa, onlar da ya ânî bir feverândan yâhut da yol kesen haydutların şekàvetlerinden ibârettir.”

Baltacı Mehmed Paşa’nın Prut seferi esnâsında, bir müddet Osmanlı ordugâhında da bulunmuş olan meşhur seyyah A. de La Motraye:

“Ben Osmanlı mülkünde takriben on dört sene kaldım. Bütün şekàvetler gibi hırsızlığın da son derece nâdir olduğunu gördüm. Husûsiyle İstanbul’da hiçbir hırsızlık hâdisesi olmadığına şâhid oldum.

Yol kesip haydutluk yapanların cezâsı kazıktı. On dört sene içinde bu cezâya altı haydut çarptırıldı. Bunlar da hep Rum ırkından idi. Türkler’den bir yankesicinin olduğu duyulmamıştı. Bunun için ceplerin, el çabukluğundan korkusu yoktu...” der.

İNGİLİZ BÜYÜKELÇİSİ'NİN İTİRAFLARI

İngiltere’nin İstanbul sefirliğinde bulunmuş olan Sir James Porter, bir Türk ve İslâm düşmanı olmasına rağmen şunları söyler:

“Osmanlı’da yol kesme, ev soyma, dolandırıcılık ve yankesicilik gibi hâdiseler âdeta meçhul gibidir. Harp hâlinde olsun, sulh hâlinde olsun, yollar da evler kadar emîndir. Bilhassa anayolları takip ederek bütün Osmanlı mülkünü en mutlak bir emniyet içinde baştanbaşa dolaşabilmek, her zaman mümkündür. Dâimî bir seyr u seferle yolcu adedinin çokluğuna rağmen vukuâtın fevkalâde azlığına hayret etmemek kàbil değildir. Nice yıllar içinde ancak nâdir hâdiselere tesâdüf edilebilir.”

Fransız generallerinden Comte de Bonneval:

“Haksızlık, tefecilik, tekelcilik ve hırsızlık gibi suçlara Türkler arasında rastlamak mümkün değildir. Gerek vicdânî bir akîdeden, gerekse cezâ korkusundan dolayı, Türkler o kadar dürüstlük gösterirler ki, insan ister istemez onların doğruluklarına hayran kalır.” der.

  1. Ubucini de şâhid olduklarını şöyle ifâde eder:

“Bu muazzam pâyitahtta dükkân sahipleri, herkesçe mâlûm vakitlerde dükkânını açık bırakıp namaza gider. Geceleri evlerin kapıları alelâde bir mandalla kapatılır. Buna rağmen senede yalnız üç-dört hırsızlık vak’ası bile olmaz. Ancak ahâlîsi sırf hristiyanlardan ibaret olan Galata ile Beyoğlu’nda ise hırsızlık ve cinâyet vak’alarının yaşanmadığı bir gün bile geçmez.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.