Osmanlı’da İşçi Hakları Nasıl Uygulanırdı?

Hiç düşündünüz mü, Osmanlı döneminde işçinin sosyal hakları nelerdi, sendika var mıydı? İşte Osmanlı’da ilk sendika ve işçi hakları...

Süleymaniye Camisi’ni yaptıran Cihan Padişahı Muhteşem Kanuni Sultan Süleyman’ın daha temel atılmadan vermiş olduğu bir fermana dikkat edelim… Fermanda şöyle deniyordu:

”Sakın camide çalışan kullarımın yevmiyesi geciktirilmeye, günlük olarak verile….” Sultan Süleyman’ın Süleymaniye Camisi’nin mimarı Mimar Sinan’a gönderdiği fermanda “…Aman dikkat idesüz… Cami hayrında çalışan kullarımın hakları alnının teri kurumadan verile… Hesaplar dikkat yapılıp, hesap hatası yapılmaya…”

ÇALIŞANLARIN ÜCRETİ GÜNLÜK OLARAK VERİLİRDİ

İşte bu ferman üzerine Mimar Sinan cami inşaatında çalışanların yevmiyeleri haftalık olarak değil artık günlük olarak verilmeye başlandı. Bunun içinde caminin avlusuna bir çadır kuruldu, bu çadırın adı “Hesap Çadırı” olarak bilinirdi.

Yani herkes işi bitince bu çadıra gelir, buradan yevmiyesini alır giderdi. Neden günlük diye sorarsanız, çalışanın alnının teri kurumadan verilmeliydi de ondan… İkinci olarak da hak geçmesin belki aynı işçi yarın sabah gelemeyebilir, hakkı zayi olmasın diye…

ÇADIR AYNI ZAMANDA SENDİKA GÖREVİNİ DE YAPIYORDU

Mimar Sinan, bu çadırı sadece yevmiye dağıtmak için değil aynı zamanda bir Sendika gibi de kullanarak, işçilerle –ustalar arasındaki meseleleri de burada çoğu zaman bizzat kendisi çözüyordu…. Öyle ki tebdil kıyafet gezen Sultan Süleyman, bazılarına da kendisi de şahit olmuş ve “…Şükürler olsun ki cami yapılırken hiçbir kulun hakkına girilmiyor…” diye, Sinan’ı övmüştür.

Çadır’a gelen işçiler, ustalar ayrı ayrı şikâyetleri veya varsa meseleleri dinlenir, dinlendikten sonra hemen cevap verilmez, bir tam gün sonra tekrar çağrılırdı.

Bunun sebebi ise ola ki sinirden söylenmiş sözler olur, siniri geçer şikâyetini geri alır veya ertesi güne kadar şikâyet edenin şikâyeti giderilirdi.

İşte onun için bu hesap çadırı o kadar halk arasında meşhur olmuştur ki halktan birçok kişi de buraya giderek kendi mahallindeki birçok sıkıntılarını burada dile getirmeye çalışmışlardır.

hesap-ce-mesi-1024x768

Hesap Çeşmesi

HESAP ÇADIRI HESAP ÇEŞMESİ OLDU

Süleymaniye Camisi tamamlanmaya yakın, Tiryaki Çarşısı’nın baş tarafında bulunan yere Mimar Sinan bu hatırayı yaşatmak hem de daha sonra geleceklere bir ibret vesikası olmak üzere bir çeşme yaptırmayı düşünür… Bu çeşmeye (Hesap Çeşmesi) ve (Çadır Çeşme) de denilmektedir.

Hesap Çeşmesi denilmesinin sebebi, külliyenin yapılması sırasında burada yüksekçe bir yere çıkan Mîmar Sinan belirli zamanlarda yanında çalıştırdığı ustalara yevmiyelerini dağıtmış olmasındandır…

“Çadır Çeşme” denilmesinin sebebi ise zamanında çeşmenin yerinde Çadır olup, yevmiyeler buradan günlük olarak dağıtıldığı için çeşmenin kulağı çadır şeklinde yapılmıştır.

Küfedeki taşından dört yüzlü olarak yapılan çeşmenin köşeleri kesiktir. Bu kesintiden ortaya çıkan kenarlar başlıklı düz sütunlar halindedir. Sütunların başlıkları hizasından hafif çıkıntılı bir korniş çeşmeyi çevirmektedir. Barok üslubun hakim unsuru olan bu yassı payeler cepheleri hareketlendirmektedir.

Duvarlar sade ve süslemesizdir. Çeşmenin yalnız bir cephesine ayna taşı konulmuştur. Bu yüzde korniş ile yapının kurşunla kaplı sivri külahının ikinci korniş arasındaki boşluğa su ve çeşmeyi öven ayetler celi sülüs hatla yerleştirilmiştir.

MAHALLE ÇEŞMELERİ DERT DİNLEME ÇEŞMELERİ OLUYOR

Mimar Sinan’ın yaptırdığı bu çeşmeden sonra daha sonraki hayır sahipleri de yaptırdıkları çeşmelerin böyle olmasını istedikleri için çeşmenin bir yerine “Çadır” resmi ya da çadır figürü koyarak, ahalinin burada derdini söylemesini, en azından içini boşaltmalarını suyun akıp gitmesi gibi sıkıntılarının da burada gitmesini ümit ederek, bu şekilde çeşmeler yaptırılmıştır. Rivayet odur ki bir zamanlar İstanbul’da bu çeşmelerden epey miktarda vardı.

Kaynak: http://www.sarrafoglu.com/

İslam ve İhsan

İSLAM'DA İŞÇİ HAKLARI NASILDIR?

İslam'da İşçi Hakları Nasıldır?

HELAL RIZIK VE BEREKET DUASI

Helal Rızık ve Bereket Duası

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.