Osmanlı’da Yaşanmış Önemli Hadiseler

Osmanlı tarihindeki en önemli hadiseler...

Osmanlı Devleti’nde yaşanmış önemli vakalar:

KOCA DEVLET NE GÜNLERE KALDI!

Osmanlı’nın müstesna devlet adamlarından birisi de kahveye olan müdavimliği yüzünden Tiryaki olarak anılan Hasan Paşa’dır. III. Mehmet zamanında Avusturya üzerine yapılacak sefer sırasında 87 yaşında olan Hasan Paşa, Kanije Kalesi’nin istirdatıyla (geri alınması) beraber mahiyetindeki 4-5 bin askerle kale muhafızı olarak bölgede kalır. Sadrazamın sefere gitmesini fırsat bilen Avusturya Arşidükü öncülüğündeki kuvvetler Kanije Kalesi’ne doğru ilerlemeye başlar. İstihbaratı alan Hasan Paşa, asker sayısını 9 bine çıkarır, erzak depolar ve savunma hattını güçlendirir.

Harbin hile olduğu gerçeğini çok iyi uygulayan Hasan Paşa, kalede savunma topu yokmuş havası vererek öncü birliklere dokunmaz. Genel hücuma geçen düşman askerlerine ağır zayiat verdirir. Ara sıra yapılan huruç hareketleriyle düşman askerinin moralini bozar. Sadrazam, yardım talebine çeşitli sebepleri öne sürerek “Kanije önce Allah’a sonra size emanettir” der. Hasan Paşa sahte casuslar ile sahte mektupların düşman ordusunun eline geçmesini sağlar. Bu mektuplarda yardımın gelmek üzere olduğu, kaledeki muhafızların moralinin yüksek, erzaklarının tam olduğu vurgulanır. Nihayetinde sayıları 80 bine ulaşan düşman askeri bozguna uğratılır ve kovalanır. Avusturya Arşidükü’nün otağına giren Hasan Paşa; şükür namazı kılarak hamd eder. III. Mehmet’in onu takdir eden bir ferman ve vezir rütbesi yollamasına ise ağlayarak şöyle cevap verir: “Kanije Müdafaası gibi pek küçük bir hizmete karşılık bize vezirlik vermişler, koca devlet ne günlere kaldı!”

DÜNYA SİZE DAHÎ KALMAZ!

Üç kıta yedi iklime hükmeden Osmanlı tarihi içerisinde 36 padişah hüküm sürer. Kimileri zaferleriyle, kimileri yenilgileriyle, kimileri kişilikleriyle, kimileri sanatkar, alim tarafıyla, kimileri aile yaşantısıyla öne çıkar. Lakin bunlar içerisinde özel ve ayrı bir yeri olan, okuyan herkesi bir hüzne gark eden hükümdarların arasında belki de başında II. Osman gelir. I. Ahmet’in en büyük oğlu olan II. Osman, 14 yaşında tahta çıkar. Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve İtalyanca gibi dillere hâkimdir. Haremin etkisini azaltmak için harem dışından evlenir. Lehistan seferinden istenilen başarı elde edilemez. Sebep olarak ise askerlerin özellikle Yeniçerilerin gayretsizliği görülür.

Devletin kötüye gitmeye başladığını gören II. Osman, yeniden fütuhat devrini başlatmak ve devleti özellikle askerleri ıslahatlar ile yeni bir düzene sokmak ister. Asker toplamak üzere Mısır civarına doğru gitmeye karar verir. Bahane olarak da Hacca gideceğini ifade eder. Osmanlı padişahları nizam-ı âlemi delil göstererek hacca gitmemiştir. Yeniçerilerin ve çıkar gruplarının haber almasıyla beraber Genç Osman’a karşı ayaklanma başlar. İç çekişmelerin de vuku bulmasından sonra Yedikule Zindanlarına götürülen Genç Osman menfur bir şekilde şehit edilir. Kendisini tutsak eden Yeniçerilere şu son hitabı hala kalpleri titretir: “Bilmezlik ile size cefa ettim ise affeyleyin, siz etmeyin, dün sabah padişah-ı cihan idim, şimdi üryan kaldım; merhamet edip halimden ibret alın; dünya size dahî kalmaz!”

EY CENÂB-I HAK, VERDİĞİN HÜKÜM ADİLDİR

İstanbul’un fethi, yalnızca Türklerin ve İslam âleminin değil Hristiyanların ve Avrupa’nın geleceğini doğrudan etkileyen hadiselerden birisidir. Hz. Peygamber tarafından işaret edilen ve fethedecek asker ile komutanların övüldüğü fetih, Osmanlı sultanlarından II. Mehmet tarafından 29 Mayıs 1453 tarihinde gerçekleştirilir. Nam-ı diğer Ebu’l Feth, çocukluğundan beri hayallerini süsleyen bu müjdeye nail olabilmek için kendisini ruhen, aklen, ilmen, fiziken ve kalben hazırlamıştır. Henüz 21 yaşındayken bu fethe ve Hz. Peygamberin müjdesine nail olur. Onun surları aşıp İstanbul’a girişi ve Ayasofya’yı –İslam geleneğinde olduğu üzere- camiye çevirmesi, şehrin harap olmasını önlemesi, müjdeye ne kadar layık olduğunu bir kere daha gösterir.

Fatih unvanını alacak olan II. Mehmet, şehre girdiğinde doğrudan Ayasofya’ya ilerler. Türklerin aleyhinde yapılan kara propaganda sonrasında korkan halk kiliseye sığınmıştır. Fatih, kilisenin kapılarını açtırır. Atından inerek bu mabede hürmeten yaya olarak içeri girer. Fatih ve askerindeki şefkati Lamartine şöyle dile getirir: “...rahibelerin, annelerinden ayrı düşmüş çocukların, kendi çocuklarından ayrılmış annelerin feryat ve figanlarını merhamet gözüyle gören Osmanlılar bu hazin duruma üzülüyorlardı.” Bizans tarihçisi Dukas ise Ayasofya’nın cami olmasına ilişkin şu yorumu yapacaktır: “Ekânim-i Selâse kilisesi, Büyük Kilise ve Yeni Sion adlarını almış olan bu mâbed, bugün Türklerin ibâdet yeri ve Muhammed’in evi adını aldı ve öyle oldu. Ey Cenab-ı Hak verdiğin hüküm adildir.”

150 KAHRAMANIN SON HAMLESİ

Sözümona milli çıkarları temin etmek ve Osmanlı Devletini ortadan kaldırarak topraklarını paylaşmak için yapılan en kapsamlı girişim hiç şüphe yok ki Birinci Cihan Harbi’dir. Osmanlı’nın Almanya ve Avusturya’nın yanında yer aldığı bu harpte kritik noktalarından birisi de Çanakkale Muharebeleri olur. Kara ve deniz olmak üzere iki safhada gerçekleşen savaşı 250 binin üzerinde kayıpla Osmanlı kazanacak; başta İngiliz ve Fransızlar’dan oluşan kibir donanmaları denizin dibine gömülecektir. Bu cephede Seddülbahir’de yer alan Kirte Muharebeleri önemli bir yer tutar. Stratejik bir yere sahip olan Kirte için düşman askerleri hızla çıkartmaya başlar. İki İngiliz tugayı, beş Fransız taburu çıkartmaya katılır. Üç günün sonunda iki muharebe gerçekleşirken müttefiklerin kaybı 6500’lere ulaşmış, Türk kaybı ise 2000’ler civarında seyretmektedir.

Haziran başında başlayan üçüncü muharebede Alman komutan, Türklerin çekilmesi teklifinde bulunur ama bu teklif kabul görmez. İngiliz birlikleri cepheyi aşmak üzereyken Teğmen Arif Tanyeri, büyük bir feraset gösterir. Elde cephane de kalmamıştır. Teğmen Arif ve 150 askeri birbirleriyle helalleşerek süngülerini takarlar. Kendilerinden sayıca epey fazla olan İngilizlere karşı ani bir süngü hücumuna kalkarlar. Teğmen Arif ile beraber hücuma kalkan askerlerin neredeyse tamamı şehit olur. Lakin Türk hattının yarılması önlenmiş ve cephe gerisinden gelen takviye için zaman kazanılarak savaşın seyri değiştirilmiştir. Bugün bu hadise Son Ok anıtıyla yâd edilir.

Kaynak: Gökhan Gökçe, Altınoluk Dergisi, Sayı: 399

İslam ve İhsan

ÇANAKKALE SAVAŞI’NIN TARİHÇESİ VE ÖNEMİ - ÇANAKKALE SAVAŞI KISACA

Çanakkale Savaşı’nın Tarihçesi ve Önemi - Çanakkale Savaşı Kısaca

OSMANLI PADİŞAHLARI VE HAYATLARI

Osmanlı Padişahları ve Hayatları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.