Osmanlı'yı Osmanlı Yapan Sultan

Osmanlı Tarihi

Ta­rihimizin en büyük şahsiyetlerinden biri olan Çelebi Mehmed Sultân’ın hayatı incelendiği zaman, on senelik bir fetret devrini ortadan kaldırmak husûsunda, yerine göre maddî kuvvet, yerine göre af ve iknâ yollarını kullanmış olduğu görülür.

Timur, Anadolu’ya saldırdığı zaman Gâzi Sultan Yıldırım Han, İstanbul’u dördüncü defa kuşatmış bulunuyordu ve o anda İstanbul’u fethetmesine hiçbir engel yoktu. Ancak muhârasayı kaldırıp Timur üzerine yürümek mecbûriyetinde kaldı ve İstanbul’un fethi elli yıl gecikmiş oldu. Bu ise, Osmanlı ta­rihinin yükseliş devri denilen devrin elli yıllık bir sekte ile karşılaşması demekti. Bunun içindir ki eğer Çelebi Mehmed’in fetret devrine yön veren hâkimiyet tesisini sağlaması daha da gecikmiş olsaydı, eski duruma gelinmesi çok sonralara kalır, belki de mümkün olmayıp devlet ve millet hazin âkı­bet­le­re dûçâr olurdu. O zaman ta­rihimize şan ve şeref katan zaferler gerçekleşmeyebilirdi. Bu bakımdan Çelebi Mehmed, kendinden sonraki dâsitânî zaferlerin zeminini hazırlamış olan büyük bir kahraman şahsiyettir.

Çelebi Mehmed o dirâyetli şahsiyettir ki, henüz on dört yaşında iken babasıyla birlikte Ankara savaşına katılmıştı. Bu savaşta Osmanlı ordusunun yarısı demek olan kırk bin kişilik bir kuvvete kumanda etmiş ve üzerlerine fil sürüleriyle saldıran Timur ordusuna karşı sabahtan akşama kadar kılıç sallamıştı.[1]

O gün Çelebi Sultan Mehmed, babasını son âna kadar askerleriyle birlikte yalnız bırakmadı. Ancak harbin neticesi belli olunca, birtakım ile­ri görüşlü beylerin ısrarı üzerine geri çekilmek zorunda kaldı.

Babası Bâyezîd Hân’ın esâretinden sonra bütün kardeşlerinin bulundukları bölgelerde hükümdarlıklarını îlân etmesi üzerine, halkın ekseriyeti, husûsiyle ulemâ ve meşâyıh onu tercih etti. Kendisini:

“Dînimize muhâlif iş yapmayacak, ahâlîye zulmetmeyeceksin! Allah Teâlâ’nın emir ve nehiylerine son derece riâyetkâr olacaksın!..” şartlarıyla dâvet edip başlarına geçmesini istediler.

Çelebi Mehmed de, bu hususta onlara söz vererek sultanlığa adım attı. Ahâlînin büyük yardımları sâ­ye­sinde Osmanlı mülkünü tek bayrak al­tında toplamaya muvaffak oldu. [2]


[1] Çelebi Mehmed’in, henüz on dört yaşında iken Timur’a karşı takribî kırk bin kişilik bir orduya kumandanlık etmesi ve sabahtan akşama kadar kılıç sallaması, mübâlağa sanılmamalıdır. İyice tedkîk edilince görülür ki şehzâdeler, bugün hayâl bile edilemeyecek derecede kudretli bir eğitim görürlerdi. Henüz dört yaş, dört ay ve dört günlükken devrin şeyhülislâmı önünde «besmele» çeker ve bu sû­ret­le tahsilleri başlardı. Sonra da devrin ilim ve irfân otoriteleri tarafından yetiştirilirlerdi. İleride devlet idâre edecek bir pâ­di­şah olabileceği dikkate alınarak birçok seçkin şahsiyet tarafından dînî, siyâsî, idârî ve dünyevî bilgilerle techîz edilmeleri sağlandığı gibi genç yaşta Manisa, Amasya, Trabzon gibi ehemmiyetli sancaklarda vâlî sıfatıyla idârî tecrübe sahibi olurlardı.

[2] Bu dönemde Osmanlı, mükemmel cemiyet yapısı ile köklü bir sistemin kudretli omuzla­rında ve yetiştirdiği dâhîlerin mahâretli ellerinde yeniden ve daha zinde bir şekilde doğ­rulup şahlanırken, ona on yıllık bir fetret devri yaşatan Timur ise, ihtirâsı uğruna sel gibi döktüğü kanların girdabında kısır ve kuru bir isim durumundaydı. Nitekim Timur’un ken­disi de bunun farkında olmalıydı ki, âhir ömründe o âna kadar arkasında bıraktığı nice kan, irin ve gözyaşlarının ağırlığı altında eziliyordu. Ellerini yüce dergâha açıp:

“Ey insan aklının erişemeyeceği Rabbim! Eğer bana inâyet etmezsen, bütün îtibar, şan, şöhret ve büyüklüğüm bir hiç olacaktır. Hatâlarımdan dolayı beni utandırma!..” şeklinde Allâh’ın affına sığınıyordu.

Diğer taraftan yapılan sâlih amellerin günahları sileceği hakikatinden yola çıkarak âhir ömründe Çin seferine karar verdi. Kumandanlarını toplayıp şunları söyledi:

“–Elde kılıç Asya’yı fethettim. Fetihlerim, cihangirâne ve son derece büyük olduğundan mecburen sayısız insanın hayatına mâl oldu. Ancak sırtıma sardığım böylesi ağır gü­nahları affettirmek istiyorum. Bu itibarla kimsenin yapmaya güç yetiremeyeceği Çin se­ferine karar verdim. Bu, kudsî ve sırf fî sebîlillâh bir sefer olacaktır. Zira biliyorum ki, sâ­lih ameller daha evvel yapılan günahları silmektedir.”

Timur, bu niyetini gerçekleştirmek için mevsimin kış olmasına dahî aldırmadan sefere çıkmışsa da ömrü vefâ etmemiş ve devleti de, kısa bir müddet zarfında parçalanıp, bütün kudret, ihtişam ve debdebesini kaybetmiştir.

Kaynak: Osmanlı, Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları, 2013