Palulu Ali’nin Gerçek Hikayesi

Çanak­ka­le’de şehit olan Palulu Ali’nin oğlu Hüseyin’in hi­kâ­ye­sini oğlunun anlatımıyla dinleyelim…

“Babam Birinci Dünya Har­bi’nde teğmendi; Çanakka­le’nin Seddülbahir’inde bulunuyordu. Yirmi Altıncı Alay’ın, Üçüncü Taburu’nun kumandanı Binbaşı Mahmud Sabri’nin kenarında saf tutmuşlardı. Kıran kırana savaş cereyan ediyordu. Bir ikindi üzeri, bir top mermisi gelir, babamın sağ tarafını götürür. Böyle ölümcül yaralarda insan korkup telaşa kapılır. Tabur komutanı Alman Binbaşı koşarak yanına gelir; babamı teskin etmek için “Ölmeyeceksin Ali” der. O anda babamın gözleri tepedeki ikindi güneşindedir; gülümseyerek Alman komutanına şöyle söyler:

“Bak, Peygamberimiz beni kucaklamak için bana doğru geliyor; ben de O’na gideceğim. Palu’nun Mahman köyünde dört yaşında bir oğlum var; o sana emanettir kumandanım.” Bunlar, babamın son sözleridir.”

Birinci Dünya Savaşı sona erince Alman Binbaşı, Palu’ya gider. Ali’nin evini bulur; Hüseyin’i evlat edinir, üç kızıyla birlikte dördüncü çocuğu olarak Almanya’nın Münih şehrine yerleşirler. Almanya’nın bütün okullarında din dersi mecburidir, Hüseyin, Müslüman bir anne-babanın evladıdır, o yüzden Papaz’ın din eğitimine tabi tutulması doğru olmaz. Bu sırada Kazan’dan mülteci olarak gelen Müslüman hocaların birini Alman Binbaşısı, cumartesi ve pazar günleri Hüseyin’e dinini öğretmesi için tutar.

Diğer yandan normal eğitimini de sürdüren Hüseyin, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirince Alman Binbaşı babası ona: “Oğlum Hüseyin, vatanına git, o güzel milletine hizmet et.” O dönemde bizden çok ileri olan Almanya’yı bırakır, Türkiye’ye gelir. Mesleği dış politika olduğu için de Dışişleri’ne girer. İstanbul’da mes­leğine başladıktan kısa bir süre sonra Yahudi bir kızla tanışır; evlenmeye karar verirler. Alman babasına da nikâh davetiyelerinden bir tane gönderir. Alman binbaşı, davetiyeyi alır almaz Türkiye’ye gelir; Hüseyin’i karşısına alır, ona şunları söyler:

“Hüseyin, biliyorsun ben bir Alman’ım; lütfedip bana baba diyorsun. Aslında sana çok hizmet etmem gerekirdi. Çünkü yaralı babanın bana öyle bir bakışı vardı ki, bu dünyada küçük bir yetim bırakmanın zorluğunu gözlerim babanda gördü. Ama Allah şahittir ki seni üç kızımdan ayırmadım; şimdi bir Yahudi kızıyla evleniyorsun, ben sana evlenme diyemem. En küçük kızım Gisela sana âşıktı; annesi ve ben; belki bir şükranlık duyabilirsin diye, kızımızla evlenebilirsin umuduyla Gisela’ya aşkını belli etmemesini rica ettik. Belki bilmiyorsun ama Gisela senden dolayı yataklara düştü. Şunu bil ki; tarihi sebeplerden dolayı fakirliğe düşmüş olan milletinin senin gibi münevverlere çok ihtiyacı var; bu güzel milletine hizmet edecek bir insansın sen. Bir yabancı milletin kızı sana ayak bağı olabilir. Tabii karar senindir. Ama şunu da bil ki, bir Yahudi’yle, bir İngiliz’le, bir Alman’la evlenirsen, artık ben senin Alman baban değilim. Sana Müslüman, kendi toprağından bir kız lazımdır. Biliyorsun bana kesinlikle borçlu değilsin; zira ben babana olan sevgimden dolayı sana her şeyi yaptım.”

Hüseyin, Alman babasının bakışları arasında davetiyeyi yırtar; ondan sonra Müslüman bir Türk kızıyla evlenir. İnşallah mesut olmuştur…

Kaynak: Mehmed Niyazi, Altınoluk Dergisi

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Merhaba.Tesadüfen bulduğum bu Tarihle ilgili bilgi ilgimi çekti.Okudum ve başkalarıda fayadalansın diye Paylaşımlar yaptım.Facebook,doğrudan İnternete umarım iyi gider. Yanlız bu makaleyi okurken bir şey ilgimi çekti ve sorma gereği dudum kendimde. Soru..(Çanakkale Savaşında Biz Türkler Almanlarla omuz omuza Savaştıkmı?) Bu güne kadar Tarihin hiç bir karesinde gözükmeyen bu hikaye yada makaleyi,nasıl oluyorda Almanlarla bir arada oluyoruz? Bu bilgileri alabilirsem çok sevinirim.. Sevgilerimle...Fatma Ay.

    • Tabiki almanlarla içli dışlıydık.Hatta ve hatta Meşhur çanakkale ve suriye filistin cepheleri kumandanı büyük komutan Limon Van Sanders'tir.Namı diyar Liman Paşa

    • Merhaba Fatma Hanım; sorunuza cevap vereyim istedim dilimin döndüğünce anlatayım çanakkale savaşında Almanya hükümet olarak asker göndermedi ise birçok askerin başında komutan olarak bulunmakta idi Hatta çanakkale baş komutanlarından birisi Alman otto liman von sanders'tır.

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.