Para Takvadan Uzaklaştırır mı?
Para, müslümanı takvâdan uzaklaştırıp, gaflete yönlendirir mi? Paradan uzak durmak mı gerekir? Altınoluk Dergisi'nde yapılan röportajda Osman Nuri Topbaş Hocaefendi, Müslümanın para ile ilişkisi üzerine soruları cevaplıyor.
PARA İKİ UÇLU BIÇAK GİBİDİR
Müslümanın para ile imtihanı muhtevâsında dile getirdiklerinizden, paranın takvâdan uzaklaştırdığı, gaflete yönlendirdiği mânâsını çıkartmak mümkün mü? Paradan uzak mı durmak gerekir?
Para iki uçlu bıçak gibidir. Para takvâya yaklaştırır da ondan uzaklaştırır da. Bu, kalbin durumuna göre tezâhür eder. Parayı yönlendiren kalptir. Kalbimiz nasılsa, para o yönde şekillenir. Yani asıl sıkıntı kalpte. Cenâb-ı Allah bu yüzden hep kalbe vurgu yapıyor. Âhirette “Ancak selîm bir kalp” ile gelenlerin kurtulacağını bildiriyor. Tezkiye olmuş bir kalbe dâvet ediyor bizleri.
Selef ulemâsından Ebû Hâzim g şöyle der:
“Allah’a yaklaştırmayan her türlü imkân (mal-mülk, makam-mevkî vs.) ancak başa belâ olan musîbetlerdir.”
SİZ HİÇ AFRİKA'YA GİTTİNİZ Mİ?
O zaman müslümanın para ile imtihanındaki problemi de kalp eğitimi eksikliğinden kaynaklanıyor.
Çok doğru. Bizlere mektuplar geliyor: “Kızım böyle oldu, oğlum şöyle oldu…” diye şikâyet ediliyor. Hâlbuki anne-baba olarak onlara ne verdin ki ne bekliyorsun? Önce kusuru kendi içimizde aramalıyız.
Merhum Ali Ulvi Kurucu Hocamızın bir hâtırası hatırıma geldi. 50 sene evvel ancak on bin kişi hacca gidermiş. Gelen hacı adayları az olunca diğer ülkelerden gelen hacılarla daha yakın temas kurma imkânı olurmuş. Ali Ulvi Hoca ve arkadaşları bir gün, Afrika’dan gelen hacıların kâfile başkanlarıyla, Medîne-i Münevvereʼdeki Ârif Hikmet Kütüphânesiʼnde oturuyorlarmış. Hac vazifelilerinden biri, Afrika’dan gelen bâzı hacıların âdâb-ı muâşerete pek dikkat etmediklerini dile getirmiş. Bunun üzerine Afrikalı hacıların kafile başkanlarından biri ayağa kalkarak;
“‒Siz ne emek verdiniz ki ne bekliyorsunuz?!” demiş. “‒Allah Rasûlü Afrikaʼya sahâbesini gönderdi, siz hiç geldiniz mi? Buraya gelenler mescit olarak ilk defa burayı görüyorlar. Onlar ormanlarda yaşayan insanlar, gelip bize öğrettiniz mi?” şeklinde serzenişte bulunmuş.
Bugünkü problem de bu. Anne-babalar evlâtlarına ne verdiler ki ne bekliyorlar? Onun için İslâm’ı yeniden anlamak ve anlatmak lâzım. İslâm’ı yaşayan ideal insana ihtiyaç var bugün.
Rasûlullah r Efendimiz’in gönül âlemi, nâdide, ince, zarif çiçeklerden, mis kokulu güllerden yapılmış bir cennet bahçesi gibidir. Biz o cennet bahçesinden esen sabâ rüzgârından ne kadar nasiptârız? Âile hayatımız, ticârî ve ictimâî münasebetlerimiz ne kadar O’nunkine benziyor?..
Mevlânâ Hazretleri mecâzî bir üslûpla ne güzel misal veriyor buna:
“Bir gece dışarı çıktım.” diyor. “Tarlada dolaşıyorum. Baktım, tarlada fenerle dolaşan bir insan... «Ne arıyorsun?» dedim kendisine. «İnsan arıyorum!» dedi. «Vazgeç, hiç yorulma, git yat, ben çok yoruldum onu aramaktan!» dedim. Bana acı acı baktı ve «Ben de biliyorum bulamayacağımı, ama hiç değilse onun hasretiyle dolaşıyorum, onun hasreti bile bana lezzet veriyor.» dedi.”
İşte bugün bütün toplumlar böyle ideal insanları arıyor. Kutlu doğum programlarında büyük kalabalıklar gördük. Bu kalabalıklar da ideal insana hasretin bir yansıması...
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Müslümanın Para ile İmtihanı, Erkam Yayınları