Peygamber Efendimiz Esirlere Nasıl Davranırdı?

Ebû Hüreyre -radıyallahu anh- şöyle demiştir: Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Necid taraflarına atlı bir birlik gönderdi. Birlik, Hanîfeoğulları’ndan Sümâme bin Üsâl isminde Yemâme halkının reisini yakalayıp getirdi. Esiri mescidin direklerinden birine bağladılar.

Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- onun yanına vardı ve:

“–Ey Sümâme! Sana ne yapacağımı düşünüyorsun?” buyurdu.

O da:

“–Hayır yapacağını düşünüyorum. Eğer beni öldürürsen, kan davası olan birini öldürmüş olursun. İyilikte bulunacak olursan, bunun kıymetini bilip karşılığını verecek birine iyilik etmiş olursun. Eğer mal istiyorsan, iste, sana istediğin her şey verilecektir.” dedi.

Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem-, Sümâme’nin yanından ayrıldı. Ertesi gün gelip:

“–Ey Sümâme! Sana ne yapacağımı düşünüyorsun?” buyurdu.

O da:

“–Gönlümdeki, sana söylediğim şeydir.” deyip önceki sözünü tekrar etti.

Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- ertesi gün gelip tekrar:

“–Ey Sümâme! Sana ne yapacağımı düşünüyorsun?” buyurdu.

O da aynı sözleri tekrarladı. Bunun üzerine Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem-:

“–Sümâme’yi salıverin!” buyurdu.

Sümâme hemen mescidin yakınındaki bir hurmalığa giderek oradaki suyla boy abdesti aldı. Sonra mescide girdi ve kelime-i şehâdet getirdikten sonra sözlerine şöyle devam etti:

“‒Ey Muhammed! Vallâhi yeryüzünde Sen’in yüzünden daha fazla nefret ettiğim bir yüz yoktu. Fakat şimdi Sen’in yüzün bana, yüzlerin hepsinden daha sevimli oldu. Vallâhi Sen’in dîninden daha fazla nefret etiğim bir din yoktu. Fakat şimdi Sen’in dînin, bana dinlerin hepsinden daha sevimli oldu. Vallâhi Sen’in memleketinden daha fazla nefret ettiğim bir memleket yoktu. Fakat şimdi Sen’in memleketin, bana memleketlerin hepsinden daha sevimli oldu.

Ben umreye niyetlenmişken Sen’in atlıların beni yakaladı, şimdi ne buyurursun?” dedi.

Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- kendisini müjdeledi ve umre yapmasını emir buyurdu.

Sümâme -radıyallahu anh- Mekke’ye geldiğinde birisi ona:

“–Dîninden mi döndün?” dedi.

O da:

“–Hayır, lâkin Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- ile birlikte müslüman oldum. Allâh’a yemin olsun ki, Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- izin vermedikçe, artık Yemâme’den size bir buğday tanesi bile gelmez!” dedi. (Müslim, Cihâd, 59)

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.