Peygamber Efendimiz ile İlgili Ayetler

Peygamber (s.a.v) Efendimiz ile ilgili ayet var mıdır? Allah’ın son elçisi: Hz. Muhammed (s.a.v) ile ilgili ayetler.

Kur’ân-ı Kerîm’deki her âyet, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in bir tavrına, bir hâline ve bir hareketine işâret etmektedir. Rabbinden tebliğ ettiği bir müjdeye, bir îkâza, bir emre, bir yasağa, bir esâsa, bir misâle, bir kıssaya, bir dâvete, bir cihâda, bir mücâdeleye, bir istidlâle işâret etmektedir.

Muallim Nâci ne güzel söylemiştir:

Hüsn-i Kur’ân’ı görür insan olur hayrân Sana,

Dest-i kudretle yazılmış hilyedir Kur’ân Sana!

***

Diğer bir şâir de şöyle der:

Nazar kıl yâ Rasûlallah fakîrin hâline bir kez,

Senin aşkın beni yaktı cihânı gözlerim görmez!

Sen’i medh eylemek ister bu gönlüm yâ Rasûlallâh!

Sen’in meddâhın Allah’tır benim medhe gücüm yetmez!

Kerîmsin yâ Rasûlallah kerem ancak Sana lâyık,

Günâhım perde olmuştur visâline elim ermez!

 HZ. MUHAMMED (S.A.V.) İLE İLGİLİ AYETLER

Kur’ân-ı Kerîm’de Peygamber (s.a.v) Efendimiz ile ilgili ayet-i kerimeler:

  1. Şânının Yüceltilmesi

Allah Teâlâ, Kendi güzel sıfatlarından bir kısmını Peygamber (s.a.v) Efendimiz’e de izâfe etmiştir:

“Şânım hakkı için size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, son derece izzetlidir, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.” (et-Tevbe, 128)

Kâdî Iyâz, Şifâ’sında bu mevzuyu tafsilatlı bir şekilde işler ve bu isimlerin sayısını hayli artırır.

“Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram’dan, çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah Teâlâ noksan sıfatlardan münezzehtir. O, gerçekten işitendir, görendir.” (el-İsrâ 17/1)

“Geceden de sana mahsus fazla bir namaz olarak uykudan kalk, Kur’ân ile teheccüd kıl, yakındır ki Rabbın seni bir Makâm-ı Mahmûd’a ulaştıra!” (el-İsrâ 17/79)

 “Şüphesiz ki Allâh ve melekleri, Peygamber’e çokça salât ederler. Ey mü’minler! Siz de O’na çokça salavât getirin ve tam bir teslîmiyetle selâm verin!” (el-Ahzâb, 56)

“(Rasûlüm) Muhakkak ki sana bey’at edenler ancak Allah’a bey’at etmektedirler…” (el-Fetih, 10)

“Rabbin sana mutlaka verecek sen de râzı olacaksın!” (ed-Duhâ, 5)

“(Ey Rasûl!) Senin sadrını genişletmedik mi?” (el-İnşirah 92/1)

“Senin zikrini senin için yükselttik” (el-İnşirâh 92/4)

Peygamberimiz, Bulunduğu Yere Şeref Bahşeder

Efendimiz (s.a.v) bulunduğu yere şeref bahşeder. Nitekim Beled Sûresi’nin başında şöyle buyrulur:

“Yemîn ederim bu beldeye ki sen bu beldenin sâkinisin!” (el-Beled, 1-2) (Kâdî Iyâz, Şifâ, I, 108)

Cenâb-ı Hak, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in;

- Ömrüne (el-Hıcr, 72),

- Asrına (el-Asr, 1),

- Beldesine (el-Beled, 1-2) ve

- Nübüvvetine (Yâ-sîn, 1-4) kasem etmiştir.

İbn-i Abbâs (r.a) şöyle demiştir:

“Allah Teâlâ, Kendi katında Muhammed (s.a.v)’den daha kıymetli bir insan yaratmamıştır. Zîrâ Cenâb-ı Hakk’ın, ondan başka birinin hayatına yemin ettiğini işitmedim.” (Ebû Nuaym, Delâilü’n-nübüvve, s. 63, nr. 21; Kâdî Iyâz, Şifâ, I, 105)

Cenâb-ı Hak, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’le alâkası olan her şeyi tekrîm etmiş, şereflendirmiş ve değerli kılmıştır:

- O’nun nesebini en hayırlı neseb kılmıştır.

- Ehl-i Beyt’inden bütün pislikleri giderip onları tertemiz eylemiş ve Efendimiz (s.a.v) ile birlikte onlara da salevât getirilmesini vacip kılmıştır.

- Akrabalarına sevgi gösterilmesini istemiştir. (eş-Şûrâ, 23)

- Kavmini ve aşîretini şereflendirmiştir. (ez-Zuhruf, 44)

- Hanımlarını mü’minlerin anneleri kılmıştır.

- Kızı Hz. Fâtıma’yı Cennet kadınlarının veya âlemdeki bütün kadınların hanımefendisi eylemiştir.

- Hanımı Hz. Hatice’yi Cennet’te muhteşem bir köşk ile müjdelemiştir.

- Torunları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’i Cennet gençlerinin efendileri eylemiştir.

- Amcası Hz. Hamza’yı, Şehidlerin Efendisi eylemiştir.

- Ashâb-ı kirâmını takvâ ehli kılmış ve onları bütün insanlardan seçerek O’na sahâbe eylemiştir.

- Yaşadığı asrı, Âdemoğullarının en hayırlı asrı, Asr-ı Saâdet eylemiştir.

- Kıble’sini insanlar için yapılan ilk mabede doğru yapmıştır.

- Kitâb’ını korumayı kendi üzerine almıştır.

- Beldesini harem kılmıştır.

- Medîne’sini de harem kılmıştır.

- Mescid’inde kılınan namazı 1000 namazdan daha faziletli kılmış, kendisine yolculuk yapılabilecek mescidler arasına katmıştır.

- Minber’ini Cennet’te Havz’ının üzerinde eylemiştir.

- Evi ile Minber’i arasını Cennet bahçelerinden bir bahçe eylemiştir.

- Uhud’u Cennet dağlarından biri yapmıştır.

- Ümmetini merkez ve en hayırlı ümmet kılmış, diğer ümmetlere şâhit yapmıştır.

- Efendimiz (s.a.v)’in yanında bulunan şeytana bile ikrâm etmiş ve ona İslâm’a girmeyi nasip etmiştir. O da Peygamber Efendimiz’e hayırdan başka bir şey emretmemiştir.

Cenâb-ı Hak O’na bütün bunları ve daha fazlasını ikrâm ve ihsân ettiyse, O’nu çok seviyor demektir. O hâlde biz de O’nun kıymetini takdir etmeye, O’na ihtirâm göstermeye, O’nu yüceltmeye ve sevmeye koşmalıyız.[1]

Şâir şöyle der:

Yokluğumla âşikârım, Ehl-i Beyt’e âidim,

Secdemin şeklindeki ism-i Muhammed şâhidim!

36 Osmanlı Padişahının 15 tanesi Peygamber Efendimiz’in ismini almıştır. (6 Mehmed, 3 Ahmed, 4 Mustafa ve 2 Mahmud) İslâm toplumlarında en çok konulan isimler Efendimiz’in ve âilesinin isimleridir.

  1. Önceki Peygamberlerin Îmanı, Yardımı ve Müjdesi

Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:

“Hani Allah, peygamberlerden: «Ben size Kitap ve hikmet verdikten sonra beraberinizde bulunan (kitabı) tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz» diye söz almış, «Kabul ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz mi?» dediğinde, «Kabul ettik» cevabını vermişler, bunun üzerine Allah: «O hâlde şâhit olun; ben de sizinle birlikte şâhitlik edenlerdenim» buyurmuştu.” (Âl-i İmrân, 81)

“Hatırla ki, Meryem oğlu İsa: «Ey İsrailoğulları! Ben size Allah’ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat’ı tasdik edici ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim» demişti. Fakat o (Ahmed), kendilerine açık deliller getirince: «Bu apaçık bir sihirdir» dediler.” (es-Saff, 6)

  1. Peygamber Efendimiz’e İman Şart

Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:

“Allah’a ve Rasûlü’ne iman edin! Sizi, üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı şeylerden infâk edin! Sizden iman edip de (Allah rızası için) infâk edenler var ya, işte onlara büyük bir mükâfat vardır.” (el-Hadîd, 7)

“Allah’a ve peygamberlerine iman edenler, (evet) işte onlar, Rableri katında sıddîklar ve şehitlik mertebesine erenlerdir. Onların mükâfatları ve nûrları vardır. İnkâr edip de âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennemin ashâbıdır.” (el-Hadîd, 19)

“Rabbinizden bir mağfirete; Allah’a ve peygamberlerine iman edenler için hazırlanmış olup genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennete koşun, bunlar için yarışın! İşte bu, Allah’ın lütfudur ki onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.” (el-Hadîd, 21)

Cenâb-ı Hak, ayırım yapmadan bütün peygamberlere îman etmeyi şart koşmuştur:

“Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve (inanma hususunda) Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip «Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız» diyenler ve iman ile küfür arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu; işte onlar gerçek kâfirlerin tâ kendileridir. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.” (en-Nisâ, 150-151)

Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Muhammed’in nefsini kudret eliyle tutan zâta yemîn ederim ki, bu ümmetten her kim -yahudî olsun, hristiyan olsun- beni işitir, sonra da bana gönderilenlere (risâletime) inanmadan ölecek olursa mutlaka Cehennem ehlinden olur.” (Müslim, İman, 240)

Saîd bin Cübeyr (r.a) şöyle der:

“Bana Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’den sahih olarak bir hadîs-i şerîf ulaştığında onun tasdikini mutlaka Kur’ân-ı Kerîm’de bulmuşumdur. Yukarıdaki hadîs-i şerifi okuyunca:

«‒Acaba bu mânâ Kur’ân-ı Kerîm’in neresinde geçiyor?» diye düşündüm. Şu âyet-i kerimeye gelince aynı şeyi ifâde ettiğini anladım:

«…Milletlerden hangisi onu (Kur’ân’ı veya Rasûlullah’ı) inkâr ederse işte cehennem ateşi onun varacağı yerdir. Sakın bunda şüpheye düşme! Zira bu, Sen’in Rabbin tarafından bildirilmiş bir hakîkattır; fakat insanların çoğu inanmazlar» (Hûd, 17. Krş. Bakara, 121).” (Taberî, Tefsîr, XV, 279 [Hûd, 17]. Krş. Heysemi, VIII, 261-262)

Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur ve ben O’nun Rasûlü’yüm. Bu iki hususta şüpheye düşmeden Allah’a kavuşan kimse Cennet’e gidecektir.” (Müslim, İman, 44)

Peygamber Efendimiz (s.a.v) (Yahudi çocuk) İbnu Sayyâd’a:

“‒Benim Allah’ın Rasûlü olduğuma şehâdet eder misin?” buyurdu.

İbnu Sayyâd, Peygamber Efendimiz’e baktı ve:

“‒Ben senin ümmîlere (Araplara) gönderilen bir rasûl olduğuna şehâdet ederim” dedi... (Buhârî, Cihâd, 178)

Yahudi, Peygamber Efendimiz’in rasûl olduğunu kabul ediyor, ama yahudilere gönderilmediğine inanıyordu. Bu iman bile onun müslüman olmasına yetmedi, nerede kaldı Efendimiz’i hiç kabul etmeyenlerin Cennet’e girmesi...

İmam Muhammed (r.a.) şöyle buyurur:

“Bugün müslümanlar arasında yaşayan Yahudi ve Hıristiyanlardan biri: «Allah’tan başka ilah bulunmadığına ve Muhammed’in O’nun rasûlü olduğuna şahitlik ederim» diyecek olsa, o bu sözüyle müslüman olmaz.

Çünkü herkes biliyor ki aramızda yaşayan her Yahudi ve Hıristiyan bunu söylemektedir. Kendisinden bu sözüyle ilgili açıklama istediğiniz zaman: «Mu­hammed, Allah’ın size gönderdiği rasûlüdür, İsrailoğullarına değil» derler. Buna delil olarak da şu âyeti zikrederler:

«Ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O’dur.» (el-Cumʻa, 2)

Derler ki: «Âyette sözkonusu edilen “ümmîler”, Ehl-i Kitap ol­mayanlardır.» Yaptıkları bu açıklamadan da anlıyoruz ki onlardan biri böyle bir sözü söylediğinde bu onun İslâm’ı kabul ettiğine delil değildir. O halde onlardan birinin müslüman olduğuna hükmedebilmemiz için bu söze ilâve olarak kendi di­ninden teberrî ettiğini de (uzaklaştığını da) ifade etmesi gerekir. Mesela Hıristiyan ise, «Ben, hristiyanlıktan berîyim», Yahudi ise, «Ben yahudilikten beriyim» demesi ge­rekir. Kendi inancına muhalif olan bu sözü ilave ettiği zaman ancak Müslüman olduğuna hükmederiz.”[2]

Ebû Hanîfe (r.a) şöyle buyurur:

“Allah’tan başka ilah bulunmadığına ve Muhammed’in O’nun rasûlü olduğuna şahitlik edip Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in Allah katından getirdiği her şeyi ikrâr etmedikçe, sadece kelime-i şehadeti söylemeleri, hristiyan ve yahûdilerin İslâm’a girmeleri için kâfi değildir. Hristiyan ise «hristiyanlıktan berîyim», Yahudi ise, «yahudilikten beriyim» demesi de ge­rekir. Bunu söyleyince müslüman olur.”[3]

  1. Peygamber Efendimiz’e İtaat Emrediliyor

Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:

“Kim Rasûl’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik!” (en-Nisâ, 80)

(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tâbî olunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Teâlâ son derece affedici ve merhamet sahibidir.” (Âl-i İmrân, 31)

“De ki: Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.” (Âl-i İmrân, 32)

Allah Teâlâ’yı sevmenin delili, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e ittibâdır.

Yine Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın rasûlüyüm. O’ndan başka ilâh yoktur, O diriltir ve öldürür. Onun için gelin Allah’a ve Rasûlü’ne îmân edin, Allah’a ve O’nun bütün kelimelerine îmân eden o ümmî Nebî’ye… Ve O’na tâbî olun ki bu hidâyete erebilesiniz!” (el-A’râf, 158)

Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’e ittibâ edip yolundan gitmek de O’nun bütün amellerini, sözlerini ve hallerini araştırmayı gerektirir. O’nu örnek alıp Sünnet-i Seniyye’sine en güzel şeklide tâbî olabilmek için O’nun temiz seciyesini ve muazzam ahlâkını öğrenmek ve tanımak gerekir.

Ashâb-ı kirâm O’nun Sünnet’inden sonra O’nun âdetlerine bile tâbî olma husûsunda büyük bir hırs gösterirlerdi. Zira;

“Büyüklerin âdetleri, âdetlerin büyükleridir.”

Cenâb-ı Hak -azze ve celle- Hazretleri, pekçok âyet-i kerimede Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz’in Sünnet-i Seniyye’lerine ittibâ etmemizi emrediyor.

Sünnet iki çeşittir: Sünen-i Hüdâ, Sünen-i Zevâid.

Namazı câmide cemaatle kılmak, ezan okumak, ikâmet getirmek gibi Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in devamlı yaptığı sünnet-i müekkedeler birinci kısma dâhildir. Bu kısım vâcibe yakındır. Bunları terkeden çok kötü ve çirkin bir iş yapmış, mekruh işlemiş olur. Bu sünnetleri özürsüz olarak devamlı terkeden kimseler dalâlete (sapıklığa) düşmüş olur ve ayıplanırlar. Zîrâ bu sünnetlerin terkedilmesi, dîni hafife almak mânâsına gelir. (Bkz. İbn-i Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, I, 104; II, 12)

  1. Bizim İçin En Büyük Nimettir

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“...Allah’ın âyetlerini eğlenceye almayın! Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini ve size öğüt vermek üzere indirdiği Kitab’ı ve hikmeti unutmayın düşünün! Hem Allah’tan korkun. Bilesiniz ki Allah, her şeyi bilir.” (el-Bakara, 231)

“Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Hâlbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (Âl-i İmrân 3/164)

“Sen onların içinde iken Allah, onlara azap edecek değildir. Ve onlar istiğfâr ederken de Allah onlara azap edici değildir.” (el-Enfâl, 33)

“Şânım hakkı için size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, son derece izzetlidir, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.” (et-Tevbe, 128)

“Ey Nebî! Biz seni hakikaten bir şâhit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Allah Teâlâ’nın izniyle, bir dâvetçi ve nûr saçan bir kandil olarak (gönderdik). (Habîbim) Allah Teâlâ’dan kendilerine cidden büyük bir fazl(-u kerem inâyet buyurulmuş) olduğunu mü’minlere müjdele!” (el-Ahzâb, 45-47)

 “Ve seni sâde âlemîne rahmet olarak göndermişizdir.” (el-Enbiyâ 21/107)

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Ey Ehl-i kitab, şimdi size Rasûlümüz geldi, kitabınızın gizlemekte olduğunuz birçok yerlerini sizlere beyan ediyor, birçoğundan da geçiyor. İşte size Allah’tan bir Nûr, parlak ve apaçık bir Kitâb geldi. Allah bununla, rızâsı ardınca gideni selâmet yollarına ulaştırır ve izniyle onları zulmetlerden nûra çıkarıp doğru bir yola koyar.” (el-Mâide, 15-16)

İbnü’l-Emîn Mahmûd Kemâl, huzûr-u âl-i Nebevî’de okunmak şerefine nâil olan bir na’tinde şöyle der:

Dünyada yere düşmedi sâyen fakat ey Nûr!

Ukbâda ruûs-i beşere sâye-resânsın!

  1. Mü’minlere Örnek Gösteriliyor

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Andolsun ki, sizden Allâh’a ve âhiret gününe kavuşacağını uman ve Allâh’ı çok zikreden (mü’min)ler için Rasûlullâh’ta üsve-i hasene (en mükemmel bir örnek) vardır.” (el-Ahzâb, 21)

Büyük bir ahlâk üzere olduğu haber verilir. (el-Kalem 68/4)

Kendisine ulaşmak için devamlı dua ettiğimiz Sırât-ı Müstakîm, Peygamber (s.a.v) Efendimiz ve vârislerinin yoludur. Cenâb-ı Hak -azze ve celle- Hazretleri şöyle buyurur:

 “Hidayet eyle bizi Sırât-ı Müstakîm’e! O kendilerine inʻâm ettiğin mes’udların yoluna! Ne o gadap olunanların ne de sapkınların yoluna değil!” (el-Fâtiha, 6-7)

“Yâ-Sîn! Hikmetli Kur’ân’ın hakkı için! Emîn ol ki sen o risaletle gönderilen peygamberlerdensin! Bir sırât-ı müstakîm üzerindesin.” (Yâ-Sîn, 1-4)

“Öyle ya: Her kim Allah’a ve Rasûl’e itaat ederse işte onlar Allah’ın kendilerine inʻâm eylediği: Enbiya, sıddıkîn, şüheda ve salihîn ile birliktedirler, bunlarsa ne güzel arkadaş!” (en-Nisâ, 69)

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’i tanımak, her Müslüman üzerine farz-ı ayndır. Hatta Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in her Müslümana örnek olabilmesi için O’nun temiz sîretini öğrenmek de her Müslümana farz-ı ayndır.

  1. O’na Hürmet Etmemiz İsteniyor

İbn-i Abbâs (r.a):

“(Ey mü’minler!) Peygamber’i, kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın!..” (en-Nûr, 63) âyet-i kerîmesi hakkında şöyle buyurmuştur:

“İnsanlar, Allah Rasûlü’ne, «Yâ Muhammed, Ey Ebü’l-Kâsım» diye hitap ediyorlardı. Allah Teâlâ, Nebîsi’nin şerefini yüceltmek için onları böyle hitap etmekten nehyetti. Bundan sonra insanlar, «Yâ Nebiyyallâh, ya Rasûlallah!» diye hitap ettiler.” (Ebû Nuaym, Delâil, I, 46)

“Ey iman edenler! Allah’ın ve Rasûlü’nün önüne geçmeyin. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.” (el-Hucurât, 1)

Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir.” (el-Hucurât, 2)

“Allah Rasûlü’nün huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah’ın kalplerini takvâ ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.” (el-Hucurât, 3)

“(Rasûlüm!) Sana odaların arka tarafından bağıranların çoğu aklı ermez kimselerdir.” (el-Hucurât, 4)

“Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (el-Hucurât, 5)

Ubâde bin Sâmit (r.a) şöyle anlatır:

“Bir gün Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) Kadir Gecesi’ni haber vermek üzere Hâne-i Saâdetleri’nden çıkmışlardı. Tam o esnâda müslümanlardan iki kişi kavga etti. Efendimiz (s.a.v):

«‒Ben size Kadir Gecesi’nin ne zaman olduğunu haber vermek için çıkmıştım, filan ile filan kavga edince o bilgi kaldırıldı (yani bana unutturuldu). İhtimal ki bu durum hakkınızda daha hayırlıdır. Artık Kadir Gecesi’ni (yirmiden sonraki) yedinci, dokuzuncu veya beşinci gecelerde arayınız!» buyurdular.” (Buhârî, Îmân, 36)

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in huzûr-i âlîlerinde hürmetsizlik yapmak, ses yükseltmek öyle büyük bir günâh ki iki kişi bu hatâya düştüğü hâlde umum olarak bütün mü’minler cezâlandırıldı. Bu durum Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in Allah katındaki makâmını göstermektedir.

  1. O’nu Herkesten Çok Sevmemiz Emrediliyor

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Rasûlü’nden ve Allah yolunda cihâd etmekten daha sevimli ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin! Allah fâsıklar topluluğunu hidâyete erdirmez.” (et-Tevbe, 24)

 “Peygamber, mü’minlere nefislerinden daha evlâdır, zevceleri de analarınızdır, ülü’l-erhâm (akribâ) da Allah’ın kitabında birbirlerine diğer mü’minlerden ve muhacirlerden daha evlâdırlar. Ancak dostlarınıza bir maʻruf (bir vasıyyet) yapmanız müstesnâ, kitabda o yazılı bulunuyor.” (el-Ahzâb, 6)

Enes (r.a) şöyle buyurur:

Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdular:

“Hiç biriniz ben ona babasından, evlâdından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkca îmân etmiş olmaz.” (Buhârî, Îmân, 8)

  1. Çokça Salavât Getirmemiz Emrediliyor

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Şüphesiz ki Allâh ve melekleri, Peygamber’e çokça salât ederler. Ey mü’minler! Siz de O’na çokça salavât getirin ve tam bir teslîmiyetle selâm verin!” (el-Ahzâb, 56)

Hâtemü’n-Nebiyyîn

Risâleti bütün âlemlere şâmil

Geçmişte ve gelecekte günahtan korunmuş

Kevser lûtfedilmiş

Kadir Gecesi ikrâm edilmiş

Makâm-ı Mahmûd ihsân edilmiş

Ganimetler helâl kılınmış

Kitâb’ı, Sünnet’i ve dîni korunmuş

Ümmeti, en hayırlı ümmet kılınmış

Risâleti, bütün dinleri neshetmiştir.

Dipnotlar:

[1] Bkz. Halil İbrahim Mollahâtır, Muhabbetü’n-Nebî (s.a.v) ve tâatühû beyne’l-insân ve’l-cemâd, s. 130-131. [2] İmâm Serahsî, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebîr, eş-Şeriketü’ş-Şarkıyye 1971, s. 2265, no: 4519; Kâsânî, Bedâiu’s-sanâiʻ, Dâru’L-Kütübi’l-Ilmiyye, 1406, VII, 103. [3] Cassâs, Şerhu Muhtasarı’t-Tahâvî, el-Medînetü’l-Münevvere: Dâru’s-Sirâc, 1431, VII, 41.

Hazırlayan: Dr. Murat Kaya, Siyer-i Nebi.

İslam ve İhsan

KUR’AN’DA PEYGAMBERİMİZ NASIL ANLATILIYOR?

Kur’an’da Peygamberimiz Nasıl Anlatılıyor?

SİYER-İ NEBİ’NİN ÖNEMİ

Siyer-i Nebi’nin Önemi

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR?

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

PEYGAMBERİMİZİ ÖVEN AYETLER

Peygamberimizi Öven Ayetler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.