Peygamber Efendimiz (s.a.v) Yaşlılara Nasıl Davranırdı?
Peygamber Efendimiz (s.a.v) yaşlılara nasıl davranırdı? Peygamber Efendimiz (s.a.v) Müslümanlara yaşlılar ile ilgili hangi nasihatlerde bulunuyor?
“Küçüğümüze merhamet etmeyen büyüğümüze hürmet göstermeyen bizden değildir” (Tirmizi, Birr, 15)
Yaşlılık Allah Teâlâ’nın fıtrî bir kanunu, hayat ağacının aldığı son şekildir. Çocukluk, gençlik, olgunluk, dönemi derken ömrü olan herkes kendini ihtiyarlık potasında buluverir. Artık insan bu devrede güçlülük yerine âcizlik, güzellik yerine çirkinlik, ilerleme yerine gerileme, sıhhat yerine hastalık gibi kaçınılmaz hallerle baş başa kalır. Kur’ân-ı Kerîm’de söz konusu duruma şöyle dikkat çekilmektedir:
“Sizi topraktan, sonra nutfeden (sperma), sonra alâkadan yaratan, sonra bebek olarak çıkaran, sonra sizi güçlü kuvvetli bir çağa erişmeniz, sonra da ihtiyarlamanız -ki daha önce vefat edenler de vardır- ve belli bir vakte ulaşmanız için yaşatan O’dur. Umulur ki düşünürsünüz!” (el-Mü’min, 40/67)
“Sizi Allah yarattı. Sonra sizi vefat ettirecek, daha önce bilgili iken hiçbir şeyi bilmez hale gelsin diye sizden bazı kimseler ömrün en zayıf (erzeli’l-ömr) çağına kadar yaşatılacak. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir ve her şeye kâdirdir.” (en-Nahl 16/70)
Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- de:
“Allahım! Âcizlikten, tembellikten, korkaklıktan, ihtiyarlayıp ele avuca düşmekten ve cimrilikten... sana sığınırım.” (Müslim, Zikir 50)
“Allahım!... İhtiyarlığın bunaklığına (erzeli’l-ömr) düçar olmaktan sana sığınırım” (Bûhârî, Cihad, 25) dualarıyla ihtiyarlığın bu müşkil hâlinden Allah’a iltica etmiştir.
Doğrusu, tarih boyunca insan anatomisiyle uğraşan birçok âlim ve doktor, yaşlılığı ortadan kaldırmak veya en azından onu asgarî düzeye indirmek için çok uğraşmışlar, ancak buna muvaffak olamamışlardır. Günümüzde bir takım estetik ameliyat ve tedavilerle vücutta yüzeysel bir iyileştirme yapılabiliyorsa da, bedendeki çöküşün ve ömür ağacının kurumasının önüne geçilememektedir. Nitekim Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem- de bu duruma şöyle vurgu yapmaktadır:
“Ey Allah’ın kulları tedavi olunuz! Zira Allah Teâlâ ihtiyarlık hariç her hastalığın bir şifasını yaratmıştır.” (Ebû Dâvûd, Tıb, 1; Tirmizî, Tıb, 2)
Ömrü olan herkes yaşlanacağına göre insanoğlu, ihtiyarlık gelmeden önce sâlih ameller yapmak suretiyle hayat sermayesini şuurlu bir şekilde kullanmayı bilmelidir. Zira hadis-i şerifte, kemal yaşına erdikten sonra dünya hayatı sona erenlerin, yapamadıkları iyilikler sebebiyle ilâhî huzurda bahanelerinin kalmayacağı şöyle ifade edilmiştir:
“Allah Teâla altmış yıl ömür verdiği kişinin mazeret gösterme imkânını ortadan kaldırmıştır.” (Buhârî, Rikâk, 5).
Ayrıca insanoğlu yaşlanıp, vücudu yıpransa da iç dünyasındaki ebediyet arzusu bâkîdir. Nefsâniyetin mayasında fâniliğe isyan vardır. Allah Resûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- “İhtiyarın kalbi iki şeyi sevme hususunda gençtir. Bunlar, çok yaşama ve mal sevgisidir” (Müslim, Zekât, 113, 114) buyurmaktadır. İblis de Hz. Âdem’i kandırmak için fıtratıntaki ebedîlik duygusunu istismar etmiştir. Zira “Şeytan ona: «Ey Âdem! Sana ölümsüzlük ağacını ve yok olmayacak bir mülkü göstereyim mi?» diye vesvese vermiştir.” (Tâhâ 20/120)
Aslında insan ihtiyarlayınca diğer kuvvet ve hisler gibi dünya sevgisi ve uzun yaşama düşüncesinin de gerilemesi gerekir. İşin aksine tecelli etmesi kişinin içindeki bekâ duygusuyla yakından alakalıdır. Ancak ebedî hayatın yaşanacağı ahirete hazırlıklı olanlar için ölüm; ruhun kafesten kurtularak lâhutî âleme uçması ve dünya meşakkatlerinden sıyrılması demektir. İhtiyarlık ise bu vuslat halinin son basamağıdır.
Yaşlıların toplum içindeki konumlarını İslâmî duyarlılıkla değerlendirdiğimizde onlara bir çocuktan daha fazla itina göstermememiz lazımdır. Buna göre yaşlıların incelmiş duyguları rencide edilmemeli, yaşlılıktan dolayı vuku bulabilecek bir takım halleri hoş karşılanmalı ve onların hayır duaları alınmalıdır. Ayrıca, pîr-i fânilerin varlığının, rızkımızın genişlemesine vesile olduğu, bela ve musibetlere karşı birer kalkan vazifesi gördüğü unutulmamalıdır. Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Zayıf ve düşkünlerinize dikkat ediniz! Zira siz ancak düşkünleriniz sayesinde yardım görür ve rızıklanırsınız.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 69)
“Beli bükülmüş ihtiyarlar, süt emen bebekler ve otlayan hayvanlar olmasa idi üzerinize (bela ve) azap yağardı.” (Heysemî, X, 227)
Bu nedenle yaşlı kimselerin varlıklarına tahammül edememek, onlardan tiksinmek, bir an önce ölmelerini arzu etmek gibi menfi tavır ve düşüncelerin İslâm ahlâkında yeri yoktur. Dolayısıyla gerçek mü’minin çevresindeki yaşlıları, hele hele ihtiyar peder ve validesini tahkir edecek davranışlarda bulunması, onları huzur evi adıyla açılmış kimsesizler yurduna bırakması düşünülemez. Aksine onların huzur içerisinde hayatlarını devam ettirebilmeleri için imkân nisbetinde yanı başlarında hizmetlerine koşturması gerekir. Dolayısıyla bugünün genci -Allah ömür verirse- kendisi de yaşlanacak ve yaptığı hizmetin karşılığını mutlaka görecektir. Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- buyuruyor ki:
“Allah Teâlâ, yaşından ötürü bir ihtiyara saygı gösteren gence, yaşlılığında hizmet edecek kimseler lutfeder.” (Tirmizî, Birr, 75)
Bir başka hadîs-i şerîfte de saçı sakalı ağarmış pîr-i fâni Müslümana saygı göstermenin Allah Teâlâ’ya duyulan saygı ve tazimden ileri geldiği ifade edilmektedir. (Ebû Dâvûd, Edeb, 20)
Bunun yanında Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- gerek dünyevî gerekse uhrevî hususlarda ihtiyarlara daima kolaylık sağlanmasını tavsiye etmiştir. Malum olduğu üzere namazı çok uzatan imamı uyarırken yaşlı kimselere şöyle atıfta bulunmuştur:
“Sizden biriniz, insanlara namaz kıldırdığı zaman, hafif tutsun. Çünkü onların arasında zayıf, hasta ve yaşlılar vardır...” (Buhârî, İlim, 28)
Yine Enes bin Mâlik’in nakline göre, bir gün Hz. Peygamber’i görmek isteyen yaşlı bir adam gelmişti. Ahâli ona yol açmakta ağır davranmıştı. Bunun üzerine Nebiyy-i Muhterem -sallallâhu aleyhi ve sellem-:
“Küçüğümüze merhamet etmeyen büyüğümüze hürmet göstermeyen bizden değildir” buyurdu. (Tirmizi, Birr, 15)
Ayrıca Mekke’nin fethinde Hz. Ebû Bekir yaşlı babası Ebû Kuhâfe’yi Müslüman olmak için Hz. Peygamber’in huzuruna getirince, Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-:
“– Şu ihtiyarı buraya kadar yormayıp evinde bıraksaydın ben onu ziyaret ederdim” buyurdu.
Hz. Ebû Bekir ise:
– Onun size gelmesi daha uygundur, diye cevap verdi. (İbn Hişâm, IV, 25)
Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in ihtiyar Ebû Kuhâfe’ye olan bu nazik davranışı Hz. Ebû Bekir’e karşı iltifatının yanında yaşlı insanlara duyduğu saygının bir ifadesi olarak görülmelidir.
Diğer taraftan Nebiyy-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- savaş için gönderdiği mücahitlerine tavsiyede bulunurken, kadınlar ve çocuklar yanında ihtiyarlara da dokunmamalarını emretmiştir. (Vâkidî, Meğâzî, II, 758)
Ne mutlu kendini bilen ve kalben Yaratan’ı ile buluşmuş ihtiyarlara...Ve ne mutlu yaşlılarının değerini bilip, onlara sevgi ve saygı gösteren kimselere!...
Kaynak: Üsve-i Hasene, Erkam Yayınları
YORUMLAR