Peygamber Efendimiz'e Salevât Getirmenin Faydaları ve Faziletleri
Âyet-i kerîmedeki ilâhî ferman mûcibince, O Fahr-i Kâinât’a salât ü selâm getirmek mecbûrîdir. Bu, Cenâbı Hakk’ın Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e karşı bütün ümmetin yapmasını murâd ettiği ve emir buyurduğu âdabdandır.
“Allâh’ım! Efendimiz Muhammed’e O’nun ehl-i beytine ve ashâbına salât ü selâm eyle ve üzerlerine dâimâ bereket ve lutfunu indir.”
Yüce Rabbimiz; “Kim Peygamber’e itaat ederse, Allâh’a itaat etmiş olur...” (en-Nisâ, 80) buyurmak sûretiyle, hem Habîbi’nin kendi katındaki mevkiine işâret etmiş, hem de kullarından O’na karşı tam bir itaat ve teslîmiyet göstermelerini emretmiştir.
Cenâb-ı Hakk’ın insanda tecellî eden bir sanat harikası olan Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i, beşerî istîdat ve tâkat dâhilinde kâmilen kavrayabilmemiz mümkün değildir. Bu âlemden alınan intibâlar, O’nu îzah ve idrâkte kifâyetsiz kalır. Bir bardağa, bir ummânı sığdırmak mümkün olmadığı gibi, Hakikat-i Muhammediyye’yi idrâk de lâyıkıyla mümkün değildir.
Bu hakîkati ifâde sadedinde âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Şüphesiz ki Allah ve melekleri, Peygamber’e çokça salât ederler. Ey mü’minler! Siz de O’na salevât getirin ve tam bir teslîmiyetle selâm verin.” (el-Ahzâb, 56)
Âyet-i kerîmedeki ilâhî ferman mûcibince, O Fahr-i Kâinât’a salât ü selâm getirmek mecbûrîdir. Bu, Cenâbı Hakk’ın Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e karşı bütün ümmetin yapmasını murâd ettiği ve emir buyurduğu âdabdandır. Cenâb-ı Hakk’ın sayısız melekleri ile birlikte kendisine “salât ve selâm”da bulunduğu O yüce Peygamber’in fazl ü kemâline yaklaşmak bir îman muktezâsıdır. Zira Rabbimiz âyet-i kerîmede şöyle buyurmuştur:
“(Rasûlüm) de ki: Eğer Allâh’ı sevdiğinizi iddiâ ediyorsanız, bana tâbî olunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı mağfiret buyursun.” (Âl-i İmrân, 31)
İNSANLARA EN GÜZEL BİR ÖRNEK
Muhakkak ki mü’min, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in muhabbeti karşısında, ilâhî bir ürperişle, edep duyguları içinde, rûhunu nefsâniyete âit bütün çizgi ve görüntülerden boşalttığı vakit, O’nun muhabbet ve örnek şahsiyetinden hisse alma yoluna girmiş olur. Zira O, en alt kademeden en üst kademeye kadar, bütün beşeriyetin kendisinden örnekler devşirebileceği yegâne “üsve-i hasene” (en güzel bir örnek)tir. Her mü’min, O’nun şahsında problemlerine bir çözüm yolu bulabilir. Yeter ki O’nu gereği gibi tanıyabilsin ve O’nun gönül dokusundan nasip alabilsin.
Kelime-i tevhîdde “Lâ ilâhe illallâh”tan sonra “Muhammedün Rasûlullah” cümlesi gelir. Her kelime-i tevhîd ve her salevât-ı şerîfe, Hakk’a muhabbet ve yakınlığın sermayesini teşkil eder. Dünya ve âhiretin saâdet hayatı ve bütün mânevî fetihler, O’nun muhabbet sermayesiyle kazanılır.
İlâhî feyz ve bereketin kalbe nakşolabilmesi için, bütün zaman ve mekânlarda, husûsiyle seher vakitlerinde Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’le râbıtayı güçlendirmek ve O’nun rûhâniyetinden hisseler alabilmek için salevât-ı şerîfenin pek büyük bir ehemmiyeti vardır.
NAMAZLARDA EFENDİMİZ'E SALÂT Ü SELÂM GETİRİYORUZ
O’na salât ü selâm’da bulunmak o kadar ehemmiyetli bir ameldir ki, yalnız Allâh’a tahsis etmemiz gereken bir ibadet olan namazlarımızda bile Yüce Rabbimiz, Habîbi’ne selâm vermemize izin vermiş ve hattâ istemiştir. Nitekim namaz içinde tahiyyat esnasında:
“es-Selâmü aleyke eyyühe’n-nebiyyü ve rahmetullâhi ve berakâtüh.” diyerek “Ey Nebiyy-i Ekrem! Allâh’ın selâmı, rahmet ve bereketi Sen’in üzerine olsun.” şeklindeki selâm verişimiz, namazımızı bozmamaktadır. Hâlbuki bir başkasına namazda selâm verecek olsak, namazı iade etmemiz gerekecektir.
PEYGAMBER EFENDİMİZE SALÂVAT GETİRMENİN 13 FAZÎLETİ
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hakîkatinde hayat bulan Hak dostları, salât ü selâm getirmek ve bu vesîleyle Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e yaklaşmaktaki fazîletleri şöyle sıralamışlardır:
1- ALLAH'IN VE MELEKLERİN SALEVATINA EŞLİK EDİLİR
Emr-i ilâhîye imtisâl ile Cenâb-ı Hakk’ın ve meleklerin salevâtına muvâfakat (eşlik) edilmiş olur. Allâh’ın, meleklerin ve ümmetin salât ü selâmları arasında mânâ cihetiyle farklılıklar olduğu muhakkaktır. Allâh’ın salâtı, nebîsine rahmet edip O’nu yüceltmesidir. Meleklerin salâtı, Hazret-i Peygamber için istiğfar ve duâdır. Mü’minlerin salâtı ise, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hakkında duâda bulunmalarıdır.
2- GÜNAHLARIN AFFEDİLMESİNE VESİLEDİR
Günahların affedilmesine vesîledir. Hadîs-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
“Kim bana bir defa salât getirirse, Allah o kimseye on defâ salât eder, on hatâsı silinir ve on derece yükseltilir.” (Nesâî, Sehv, 55)
Bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- mütebessim bir çehreyle ashâbının yanına gelmiş ve Hazret-i Cebrâil’in kendisine şu müjdeyi verdiğini bildirmiştir:
“Yâ Rasûlâllah! Ümmetinden biri Sana bir salât getirdiğinde, benim onun günahlarının bağışlanması için on defa istiğfâr etmem, o kimsenin Sana bir selâm göndermesi hâlinde, benim ona on selâm vermem Sen’i sevindirmez mi?” (Nesâî, Sehv, 55/1293)
3- KIYAMETTE, RESÛLULLAH YANINDA OLUR
Kıyâmette Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kendisine salât ü selâm getirenin yanında olur. Nitekim Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:
“Kıyâmet gününde insanların bana en yakın olanları; bana en çok salât ve selâm getirenlerdir.” (Tirmizî, Vitr, 21)
4- PEYGAMBER EFENDİMİZ, SALÂT GETİRENE KARŞILIK VERİR
Habîb-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, salât okuyana mukâbelede bulunur. Bu müjde Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- tarafından şöyle ifade edilmiştir:
“Bir kimse bana selâm gönderdiği zaman, onun selâmını almam için Allah Teâlâ rûhumu iâde eder.” (Ebû Dâvûd, Menâsik, 96/2041. Ayrıca bkz. Ahmed, II, 527)
Yüksek bir makamdan gelen selâmların ne büyük bir sürur vesîlesi olduğu düşünülürse, Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den gelen selâmların, ümmetinin yüreğinde nasıl bir bayram sevinci yaşatacağını tasavvur etmek zor değildir.
5- SALÂT Ü SELÂM GETİRENİN İSMİ PEYGAMBERİMİZE ARZ EDİLİR
Her salât ü selâm getirenin ismi, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e arz edilir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur:
“Yeryüzünde Allâh’ın seyyah melekleri vardır. Onlar ümmetimin selâmını (ânında) bana ulaştırır.” (Nesâî, Sehv, 46)
“…Bana salât ü selâm getiriniz. Zira nerede olursanız olun, sizin salât ü selâmınız bana ulaşır.” (Ebû Dâvûd, Menâsik, 96-97/2042)
6- RESÛLULLAH'IN AHLÂKIYLA AHLAKLANIR
Salât ü selâm okuyan kimse, Allah ve Rasûlü’nün muhabbetini diğer muhabbetlere tercih etmiş olduğu için, O’nun ahlâkıyla ahlâklanmada seviye alır, kötü huylardan kurtulur, fazîlete erer.
7- EFENDİMİZ'E OLAN MUHABBETİ ARTAR
Nebiyy-i Ekrem’in kendisine olan muhabbeti arttığı gibi, onun da Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e olan muhabbeti artarak devam eder.
8- PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN ÜZERİMİZDEKİ HAKKINI BİR NEBZE DE OLSA ÖDEMEYE ÇALIŞMAKTIR
Allah Teâlâ’nın Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile bize ihsân ettiği lutuflar, sayıya gelmeyecek kadar fazla olmasına rağmen, salât ve selâm ile Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in üzerimizdeki hakkını çok az da olsa ödemeye çalışmış oluruz.
9- ALLAH'IN RAHMETİ ÜZERİMİZE İNER
Allah Teâlâ’nın rahmetinin üzerimize inmesine vesîledir. Nitekim Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Kim bana bir defa salât ü selâm getirirse, bu sebeple Allah Teâlâ da ona on misli merhamet eder.” (Müslim, Salât, 70)
10- UNUTULAN SÖZÜN HATIRLANMASINA VESİLE OLUR
11- DUÂLARIN KABÛLÜNE VESİLE OLUR
Duâların kabulüne vesîledir:
Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- namazdan sonra Allâh’a hamdetmeden ve Peygamber -aleyhisselâm-’a salât ü selâm getirmeden duâ eden bir adam gördü. Bunun üzerine:
“–Bu adam acele etti.” buyurdu. Sonra o adamı yanına çağırdı ve şöyle dedi:
“–Biriniz duâ edeceği zaman önce Allah Teâlâ’ya hamd ü senâ etsin, sonra bana salât ü selâm getirsin. Daha sonra da dilediği şekilde duâ etsin.” (Tirmizî, Deavât, 64)
Diğer bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulur:
“Duâ eden bir kimse, Peygamber’e salât okumadığı müddetçe duâsı perdelidir. (Hedefine ulaşamaz.)” (Münzirî, et-Tergîb ve’t-Terhîb, III, 165)
12- AZÂBA UĞRAMAKTAN KURTULUR
İlâhî itâba (tehdit va azâba) mâruz kalmaktan korunur. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur:
“Yanında ismim zikredildiği hâlde bana salât ü selâm getirmeyen kimse rahmetten uzak olsun! Ramazân-ı Şerîf’e girip de mağfiret edilmeden çıkan kimse rahmetten uzak olsun! Anne ve babası yaşlılık günlerini yanında geçirip de (onları memnûn ederek) cennete giremeyen kimse rahmetten uzak olsun!” (Tirmizî, Deavât, 100/3545)
“Asıl cimri olan kimse, yanında ismim zikredildiği hâlde bana salât ü selâm getirmeyen kişidir.” (Tirmizî, Deavât, 100/3546. Ayrıca bkz. Ahmed, I, 201)
“Kim bana salât ü selâm getirmeyi unutup ihmal ederse, cennetin yolunu şaşırır.” (İbn-i Mâce, İkâmet, 25)
13- DÜNYA VE AHİRET SIKINTILARINI GİDERİR
Allah Teâlâ, Nebî’sine salât eden kulunun işlerinde ona yeter ve onun hem dünya hem de âhiret kederlerini giderir. Nitekim Übey bin Kâ’b -radıyallâhu anh- diyor ki:
“Hazret-i Peygamber’e:
«–Yâ Rasûlâllah! Ben Sana çok salevât-ı şerîfe getiriyorum. Acaba bunu ne kadar yapmam gerekir?» diye sordum.
«–Dilediğin kadar yap.» buyurdu.
«–Duâlarımın dörtte birini salevât-ı şerîfeye ayırsam uygun olur mu?» diye sordum.
«–Dilediğin kadarını ayır. Ama daha fazla yaparsan senin için hayırlı olur.» buyurdu.
«–Öyleyse duâmın yarısını salevât-ı şerîfeye ayırayım.» dedim.
«–Dilediğin kadar yap. Ama daha fazla yaparsan senin için hayırlı olur.» buyurdu. Ben yine:
«–Şu hâlde üçte ikisi yeter mi?» diye sordum.
«–İstediğin kadar. Ama artırırsan senin için iyi olur.» buyurdu.
«–Öyleyse duâya ayırdığım zamanın hepsinde Sana salevât-ı şerîfe getirsem nasıl olur?» deyince:
«–O takdirde Allah bütün sıkıntılarını giderir ve günahlarını bağışlar.» buyurdu.” (Tirmizî, Kıyâmet, 23)
SALÂT Ü SELÂM GETİRMENİN MÜKÂFATI
Salât ü selâm getirmek, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in rûhâniyetiyle irtibat kurmayı ve O’nun nûrundan istifâdeyi temin eder. Bu salevâtların mükâfâtı ise, kulun Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e olan muhabbeti ve ihlâsı ölçüsündedir.
Bizlere düşen, salevat-ı şerîfenin ruhâniyetine bürünebilmek ve Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e tam bir teslimiyet göstererek O’na lâyık bir ümmet olmaya çalışmaktır.