Peygamber Efendimizin Aile Hayatı ve Takvâ Üzerine En Güzel Örnekler

Peygamber Efendimizin (s.a.v) aile hayatı ve takvâ üzerine en güzel örnekler...

Cenâb-ı Hak, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i hayatın her safhasında; «üsve-i hasene / en güzel örnek» olarak göndermiştir.

Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, her mevzuda olduğu gibi aile husûsunda da ümmetine en güzel örnektir.

Dünyada en mesut aile Fahr-i Kâinât Efendimiz’in ailesidir. O’nun hâne-i saâdeti, O’nun ehl-i beyti, her bakımdan en ideal ve örnek bir yuvadır.

O yuva, öyle huzur ve güzellikle doluydu ki; günlerce sıcak bir yemek pişmediği hâlde, burcu burcu saâdet kokardı.

Üstelik o mukaddes hânede; hanımların odası, ancak başlarını sokacak bir mekândan ibâretti. Ancak o hânenin en lezzetli rızkı; rızâ, sabır ve teslîmiyetti.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in aile hayatında uyguladığı terbiye usûlü, onların kalplerini; sonsuz bir sadâkat, hürmet ve muhabbetle doldurmuştu.

Hiçbir zevce, efendisini; vâlidelerimizin Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e olan sevgileri derecesinde sevemez.

Hiçbir koca da, hanımını; Allah Rasûlü’nün, mübârek hanımlarına olan muhabbeti seviyesinde sevemez.

Hiçbir evlât, babasını; Hazret-i Fâtıma’nın babasını sevdiği kadar sevemez.

Hiçbir baba da, evlâdını; Allah Rasûlü’nün Hazret-i Fâtıma’yı sevdiği kadar sevemez.

Demek ki;

Bu mübârek ailenin yapısından hisse almamız lâzımdır. Bu ailenin fârik vasıflarından biri, takvâ idi.

Takvâ ise;

Bir mü’minin nefsânî arzularını bertaraf etmesi, rûhânî istîdatlarını inkişâf ettirmesi ve dâimâ ilâhî kameralar altında olduğunu kalben idrâk edebilmesidir.

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- bir gün Übey bin Kâ‘b -radıyallâhu anh-’a takvânın ne olduğunu sormuştu. Übey -radıyallâhu anh- ona;

“–Sen hiç dikenli bir yolda yürüdün mü ey Ömer?” dedi.

Hazret-i Ömer;

“–Evet, yürüdüm.” karşılığını verince bu sefer;

“–Peki, ne yaptın?” diye sordu.

Hazret-i Ömer de;

“–Elbisemi topladım ve dikenlerin bana zarar vermemesi için bütün gücümü sarf ettim.” cevabını verdi.

Bunun üzerine Übey bin Kâ‘b şöyle dedi:

“–İşte takvâ budur.” (İbn-i Kesîr, Tefsîr, I, 42)

Yani takvâ, Allah’tan uzaklaştıran her şeyden uzak durmaktır.

TAKVÂLI AİLE

Peygamber Efendimiz; kendisine vahyolunan her emri, önce kendisi tatbik eder, daha sonra aile fertlerine emrederdi.

Nübüvvetin gelmesiyle birlikte namaz da emredilince; daha ilk günden itibaren Peygamberimiz, mübârek zevcesi Hazret-i Hatice Vâlidemiz ve Hazret-i Ali -radıyallâhu anhümâ- ile birlikte cemaat oluştururlardı. Namazlarını huzur içinde kılabilmek maksadıyla; Mekke’den uzaklaşıp tenha vâdilere gider, namazlarını oralarda edâ ederlerdi.

Medine devrinde de; Peygamberimiz’in hâneleri, İslâm’ın yaşandığı ve yaşatıldığı, ümmetin hanımlarına hakikatlerin tâlim edildiği birer mektep hüviyetindeydi.

Cenâb-ı Hak, bize aile saâdeti husûsunda bir duâ tâlim etmiştir:

“Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl!” (el-Furkān, 74)

Mesut bir aileyle, göz nûru zevce ve evlâtlarla alâkalı bir duânın; «müttakîlere imam olmak» niyâzıyla tamamlanması, bir sebep-netice münasebetine işaret etmektedir.

Yani;

Takvâ toplumu, mesut ailelerden meydana geldiği gibi; mesut aileler de ancak takvâlı bir topluma önderlik eden, takvâyı topluma yaymayı şiâr edinen fertlerden teşekkül edecektir.

Aile yuvasında huzur ve saâdeti temin etmek için; aile fertleri her şeyden önce, Allâh’a kulluğa ve takvâya riâyet etmelidir. İbâdetlerini vecd ile îfâ etmenin yanında, bilhassa helâl ve harama da îtinâ göstermelidirler.

Peygamberimiz’in irşâdıyla yetişen sahâbî hanımları, her sabah efendilerini uğurlarken şöyle derlerdi:

“‒Efendi, Allah’tan kork; haram kazanma! Biz dünyada açlığa sabrederiz fakat kıyâmet gününde cehennem azâbına sabredemeyiz!” (Abdülhamid Keşk, Fî Rihâbi’t-Tefsîr, I, 26)

Sahâbe hanımları evlâtlarına da dâimâ takvâyı öğütlediler:

Huzeyfe -radıyallâhu anh-’ın annesi, evlâdının namazıyla alâkadar olurdu. Bilhassa Rasûlullah Efendimiz’e cemaat olarak kılıp kılmadığını takip ederdi. İhmâl ettiğini görürse derhâl teşvik ederdi. (Tirmizî, Menâkıb, 30; Ahmed, V, 391-2)

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-’ın annesi, onu Efendimiz’e hizmet etsin diye takdim etmişti.

Sahâbî neslin evlâtları olan; Abdullah İbn-i Ömer, Abdullah İbn-i Abbas, Abdullah İbn-i Zübeyr -radıyallâhu anhüm- gibi genç yiğitler, dâimâ Efendimiz’in sohbetlerinden istifâde eder, O’ndan bir sünnet öğrenmek için büyük bir iştiyak ile civarında olurlardı. Babaları da dâimâ evlâtlarını bu istikamette teşvik ederlerdi.

Sahâbe evlerinde geceleri arı kovanı gibi, Kur’ân tilâvetinin sesleri işitilirdi.

Onlar hanımlara hitâb eden şu âyet-i kerîmeyi yaşıyorlardı:

“Evlerinizde okunan Allâh’ın âyetlerini ve hikmeti zikredin / hatırlayın!” (el-Ahzâb, 34)

Bu sebeple beyleri, gün içinde öğrendiklerini akşamları evlerinde hanımlarına anlatırlardı. Hanımları akşam kapıda bu iştiyakla;

“–Bugün hangi âyet indi?”

“–Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in fem-i muhsininden (mübârek ağzından) hangi hadîs-i şerif buyuruldu?” diye sorarlardı.

Onlar ehl-i dünya kadınlar gibi;

“–Bugün şehre hangi kervan geldi? Ne kumaş getirdi, falanca ipekliden getirdi mi?” diye sormuyorlardı.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2025 Ay: Nisan, Sayı: 242

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZİN AİLE HAYATI

Peygamber Efendimizin Aile Hayatı

PEYGAMBERİMİZİN ANNESİ, BABASI VE AİLESİ'NİN İSİMLERİ

Peygamberimizin Annesi, Babası ve Ailesi'nin İsimleri

PEYGAMBER EFENDİMİZİN EVLİLİK HAYATI

Peygamber Efendimizin Evlilik Hayatı

PEYGAMBERİMİZİN AİLE HAYATI NASILDI?

Peygamberimizin Aile Hayatı Nasıldı?

PEYGAMBERİMİZİN EVLİLİK VE AİLE HAYATI NASILDI?

Peygamberimizin Evlilik ve Aile Hayatı Nasıldı?

PEYGAMBERİMİZİN HAYATI

Peygamberimizin Hayatı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.