Peygamber Efendimizin Borç Tavsiyesi

Toplumsal münâsebetlerin her safhasında mü'minlere rehber olan Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- borç hususunda da yol gösterici olmuştur. 

Borç hususunda Hazret-i Peygamber’in -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şu tavsiye ve tatbikâtı ne güzel bir örnektir:

Zâtürrikâ Gazvesi’nden dönerlerken Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Hazret-i Câbir -radıyallâhu anh- ile sohbet ediyordu. Yeni evlendiğini, bu sebeple pek çok borcu olduğunu öğrenince, neye mâlik olduğunu sordu. O da yalnız bir devesinin olduğunu söyledi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, onu borçtan kurtarmak için Câbir’den devesini kendisine satmasını istedi. Pazarlık yapıldı. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Medîne’ye varınca ücretini takdim etmek üzere Hazret-i Câbir’in devesini satın aldı.

Medine’ye vardıklarında Câbir -radıyallâhu anh, deveyi getirdiğinde Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, tespit edilen ücreti ödedi. Alışveriş akdi bittikten sonra Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, deveyi Hazret-i Câbir’e hediye eyledi. Kâbına varılmaz bu yüce zarâfet ve ahlâk, Müslümanları o derece duygulandırdı ki, hâdisenin vukû bulduğu geceye «leyletü’l-baîr» (deve gecesi) dediler. O gece Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ayrıca Hazret-i Câbir için 25 defa istiğfâr etti. (Riyâzu’s-Sâlihîn, c. I, s. 104-105)

Hazret-i Câbir -radıyallâhu anh- diyor ki:

“Yolda bir Yahudîye rast geldim. Bu hâdiseyi anlattım. Hayretler içinde kaldı ve: «Deveni satın aldı, sonra parasını verdi; sonra da onu sana hibe mi etti?» demeye başladı. Ben de: «Evet» dedim.” (İbn-i Hacer, Fethu’l-Bârî, 5/317)

Hâsılı bu güzel ve yüce ahlâk çerçevesinde:

1- Borçlu, elinde mevcud olan mal ve imkânları satarak borcunu ödemelidir.

2- Durumu müsâit olanlar borçluya yardım etmelidir.

3- Borçlu için istiğfar ve duâda bulunulmalıdır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Son Nefes, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.