Peygamber Efendimizin Haber Verdiği Kıyamet Alametleri
Peygamber Efendimiz kıyametin ne zaman kopacağını biliyor muydu? Peygamberimizin haber verdiği kıyamet alametleri.
Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin haber verdiği bazı kıyâmet alâmetleri.
“İki büyük ordu birbiriyle harp etmedikçe kıyâmet kopmayacaktır. Bu iki grubun ikisi de aynı dâvâyı güttükleri hâlde, aralarında büyük bir harp olacaktır.
Otuza yakın, yalancı ve mel’ûn deccâller türemedikçe kıyâmet kopmayacaktır. Bu deccâllerin hepsi de kendisinin Allâh’ın Rasûlü olduğunu iddia edecektir…
Zelzeleler çoğalmadıkça, zaman birbirine yaklaşmadıkça (kıyâmet) kopmayacaktır…
Yine aranızda mal çoğalıp sel gibi akmadıkça kıyâmet kopmayacaktır. Mal o kadar çoğalacak ki, mal sahibi, malının zekâtını kim kabul eder diye endişelenecektir. Bir kişiye zekâtını vermek isteyecek, fakat o «Benim buna ihtiyacım yok!» diyecektir…” (Buhârî, Fiten, 25)
Zekât verilecek kimsenin bulunmaması, Ömer bin Abdülaziz zamanında yaşanmış, gelecekte yine yaşanacaktır. Bugün bile zenginliğin artması sebebiyle bazı yerlerde gerçek mânâda zekât alacak birini bulmak kolay olmayabiliyor. Fakat şuna bilhassa dikkat etmek lâzımdır ki, muhtaçlara karşı duyarsızlık sebebiyle sadece kendi yaşadığı çevreye bakıp toplumda fakir kalmadığını zannetmek, büyük bir gaflettir. Dînen zengin sayılan mü’minlerin, muhtaçları arayıp bulmaları ve zekât farîzasını en güzel şekilde edâ etmeleri zarûrîdir.
Yine Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Nefsim kudret elinde olan Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun ki, imâmınızı (devlet başkanınızı) öldürmedikçe, kılıçlarınızı çekip birbirinizle savaşmadıkça ve dünyanıza şerirleriniz vâris olmadıkça kıyâmet kopmaz.” (Tirmizî, Fiten, 9/2170)
“Fırat Nehri’nin suyu çekilip, aktığı yatakta bulunan bir altın dağı meydana çıkmadıkça ve «kurtulup kazanan ben olayım» diye birbiriyle çarpışan her yüz kişiden doksan dokuzu ölmedikçe kıyâmet kopmaz.” (Buhârî, Fiten, 24; Müslim, Fiten, 29)[1]
“Pek yakında Fırat Nehri’nin suyu çekilerek aktığı yatakta bir altın hazinesi meydana çıkacaktır. O günü gören kimse, o hazineden kesinlikle bir şey almasın!” (Buhârî, Fiten, 24; Müslim, Fiten, 29-32)[2]
Fırat Nehri’nin kuruyacağı ve böylece altın bir dağın veya büyük bir altın madeninin ortaya çıkacağı haber veriliyor. Buradaki dağ kelimesi, ortaya çıkacak definenin büyüklüğünü anlatmak için de kullanılmış olabilir. Bunun kıyâmete çok yakın bir zamanda olması veya mecâzî bir mânâ ifâde etmesi de mümkündür.
Yine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kıyâmetten önce meydana gelecek bu nevî hâdiseleri anlatan başka bir hadîs-i şerîflerinde; “Yeryüzü bütün değerlerini, altın ve gümüşten sütunlar hâlinde kusacaktır.” buyurmuşlardır.[3] O zaman dünya hırsıyla dolu insanlar birbirine girecek ve yüzde doksan dokuzu, bir rivâyete göre “onda dokuzu” bu uğurda ölüp gidecektir.
KADINLARIN ÇOĞALMASI
Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde:
“Kadınlar çoğalacak, erkekler azalacaktır. O derecede ki, elli kadının, sadece bir tane bakan kimsesi olacaktır.” buyurmuşlardır. (Buhârî, İlim, 21)
Hadîs-i şerîfteki bu ifâde, -Allâhu a‘lem- kesretten kinâyedir. Kıyâmete yakın zamanlarda, bir erkeğin pek çok kadına bakıp himâye etmek zorunda kalacağı anlaşılmaktadır.
Ayrıca kıyâmet yaklaştıkça fitneler çoğalacağı için, adam öldürme hâdiseleri ve savaşlar da artacak, bu sebeple harp ehli olan erkek nüfus azalacaktır.
CARİYENİN EFENDİSİNİ DOĞURMASI
“Cibrîl Hadîsi” diye meşhur olan hadîs-i şerîfte Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, kıyâmetin alâmetleri sorulduğunda şöyle buyurmuşlardır:
“Annelerin, kendilerine câriye muâmelesi yapacak çocuklar doğurması; yalın ayak, başı kabak, çıplak koyun çobanlarının, yüksek ve mükemmel binalar (yaptırmak)ta birbirleriyle yarışmalarıdır.” (Müslim, Îmân, 1, 5)[4]
“Câriyenin efendisini doğurması” şu şekilde îzah edilebilir:
1. Anaların kendilerine câriye muâmelesini revâ görecek âsî çocuklar doğurması, evlâtların anne-babayı istismâr etmesi.
2. Köle ve câriyelerin çoğalması; câriyenin doğurduğu çocuğun, babasının makâmına geçerek o câriyeye, yani annesine sahip olması.
3. Ümmehât-ı evlâdın (çocuğu olan câriyelerin) satılarak elden ele dolaşması ve -maâzallâh- bilmeden kendi evlâdının eline geçmesi. Yani insanların hâlinin bu derece fesâda uğraması.
“Yalın ayak, başı kabak, çıplak koyun çobanlarının yüksek binâlar yapmakta birbirleriyle yarışa çıkmaları” ise, lüks ve refâhın artması, bir zamanlar fakir olan kimselerin dahî, büyük ve yüksek binalar inşâ etmekte yarışacak kadar zenginleşmesi olabilir.
Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“…İnsanlar yüksek binalar yapma yarışına girmedikçe kıyâmet kopmayacaktır…” (Buhârî, Fiten, 25)
Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, âdeta kıyâmetin ayak sesleri olan alâmetler arasında, bilhassa “zinâ” ve “binâ”nın çoğalmasını ifâde buyurmuşlardır. Günümüzün umûmî manzarasını seyrettiğimiz zaman; maalesef ahlâksızlığın arttığını, yüksek binâların çoğaldığını görüyoruz.
Zinâ ve ahlâksızlık, toplumların huzur ve mâneviyâtına âdeta zehir serpiyor. Yükselen binâlar ise, mâneviyâtı zaafa uğrayan ruhsuz şehirlerin âdeta mezar taşlarını andırıyor!..
Dipnotlar:
[1] Ayrıca bkz. İbn-i Mâce, Fiten, 25. [2] Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Melâhim, 13; Tirmizî, Sıfatü’l-Cenne, 26. [3] Müslim, Zekât, 62. [4] Ayrıca bkz. Buhârî, Îmân, 37; Tirmizî, Îmân, 4; Ebû Dâvûd, Sünnet, 16; Nesâî, Mevâkît, 6; İbn-i Mâce, Mukaddime, 9.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları