Peygamber Efendimiz’in Hak, Hukuk ve Adalet Anlayışı

Hz. Peygamber hak, hukuk ve adalet konusunda oldukça hassastı. Bir öğretmen olarak en mühimi sahabeye hak ve hukuku öğretti.

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Câhiliye insanına “hak” mefhûmunu öğretti. Güçlünün her zaman haklı olduğunu değil, haklının her zaman güçlü olduğunu öğretti.

Diğer taraftan, üzerimizdeki hakları öğretti:

Allâh’ın hakkı, Rasûlullâh’ın hakkı, mü’minlerin hakkı, mahlûkâtın hakkı... Bunları öğretti.

Zaman zaman kendisinden misâl vermek sûretiyle hukukun nasıl tevzî edileceğini öğretti:

“Nihayet ben de sizin gibi bir insanım. Aranızda bazı kimselerin hakları geçmiş olabilir. (Arkasındaki ridâyı atarak;) «Kimin sırtına vurmuşsam, işte sırtım; gelsin vursun! Kimin malını sehven almışsam, işte malım; gelsin alsın!»” buyurdu. (Ahmed, III, 400)

Hak ve hukuku yaşayıp tevzî etmeyi öğretti. O’ndan sonra gelenlerle aynı hak ve hukuk anlayışı devam etti.

Meselâ tarihimizde Fatih Sultan Mehmed Han, bir hristiyan mimarla mahkemeye çıktı. Maznun sandalyesine oturdu. Kadı Hızır Bey celpnâme gönderdi. Fâtih’e esas hitap tarzı olan; “es-Sultân ibnü’s-Sultân, el-Gâzî, Ebu’l-Feth, Muhammed Hân-ı Sânî” diye yazmadı. “Murad oğlu Mehmed! Murâfaaya gel şu saatte!” dedi.

Fatih mahkemeye gitti. Gitmeyebilirdi. Zira bir devri açıp bir devri kapatan, dünyaya hükmeden bir cihangir idi. Fakat maznun sandalyesine oturdu. Kadı:

“–Şer murâfaası üzeresin, ayağa kalk!” dedi.

Fatih ayağa kalktı, ifade verdi. Kadı, Fatih’i suçlu buldu. Hristiyan mimar;

“–Böyle bir adâleti dünyada hiç kimse tevzî edemedi.” dedi ve Müslüman oldu.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Gençlerle 12 Soru-Cevap, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZ NE ÖĞRETTİ, NASIL ÖĞRETTİ, NE HASIL ETTİ?

Peygamber Efendimiz Ne Öğretti, Nasıl Öğretti, Ne Hasıl Etti?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.