Peygamber Efendimiz’in Hilyesi
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in bedeni/fiziksel özellikleri nasıldı? Abdullah Sert Hocaefendi, Şifa-i Şerif eserinden Efendimiz’in hilye-i şerifini okuyor.
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN BEDENÎ ÖZELLİKLERİ (HİLYESİ)
Resûl-i Ekrem Efendimiz’in beden güzelliği ve organlarının birbiriyle fevkalâde uyumu konusunda sahîh ve meşhûr pek çok rivâyet vardır.
Efendimiz’in Hilyesi (Bedenî Özellikleri)
- Bu rivâyetlere göre Sevgili Peygamberimizin rengi nûrânî beyazdı.
- Bazı rivâyetlerde “yüzünün, kireç rengi gibi duru beyaz olmadığı” belirtilmiştir.
- Gözleri iri ve siyah olup gözlerinin akı kırmızıya çalardı.
- Kirpikleri sık ve uzundu.
- Kaşları ince, uzun ve kavisliydi.
- Diğer bir ifâdeyle “Keman kaşlıydı.”
- Burnunun üst tarafı biraz yüksekçeydi.
- Mübârek dişleri beyaz ve araları biraz açıktı.
- Yüzü hafifçe yuvarlaktı.
- Alnı açıktı.
- Sakalı sık ve gür olup sakalının eni ve boyu göğsünü geçmezdi.
- Göğsü ile karnı aynı hizâdaydı.
- Göğsü ile iki omuzunun arası genişçeydi.
- İri kemikliydi.
- Pazuları, kolları ve bacakları güçlüydü.
- El ayaları ile ayaklarının altı genişti.
- El ve ayak parmakları uzunca idi.
- Vücûdunun açık yerleri gayet nûrlu idi.
- Göğsünden göbeğine kadar olan kısımdaki tüyler ince bir şerit gibi uzanırdı.
- Orta boyluydu; boyu ne aşırı derecede uzun ne de göze batacak kadar kısaydı. Ama uzun boylu biriyle yürüyecek olsa, ondan daha uzun görünürdü.
- Saçları ne kıvırcık ne de dümdüzdü.
- Tebessüm etmek üzere mübârek ağzını açtığında, dişleri tıpkı bir şimşek parıltısı gibi, dolu tanesi gibi göz alırdı.
- Konuşurken ön dişleri arasından bir nûr akıyormuş gibi görünürdü.
- İnsanların en güzel boyunlusu o idi.
- Tombul yüzlü ve yumru yanaklı değildi.
- Eti sıkı, vücûdu derli toplu idi.
Dünya Güzeli
Ashâb-ı kirâmdan Berâ bin Âzib[1] (v. 71/690) radıyallahu anh şöyle dedi: “Kırmızı renkli bir elbise içinde, kulak yumuşaklarını geçen saçlarıyla Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden daha güzel birini görmedim.”[2]
Ebû Hüreyre[3] (v. 58/678) radıyallahu anh şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden daha güzel bir varlık görmedim. Sanki güneş mübârek yüzünde akıp gider;[4] tebessüm ettiği zaman, güneşin duvara vuran aksi, inci dişlerine yansırdı.[5]
Ashâb-ı kirâmdan Câbir ibni Semüre[6] radıyallahu anha (v. 76/695) bir adam: “Peygamber Efendimiz’in yüzü kılıç gibi mi parlaktı?” diye sordu. O da: “Hayır” dedi. “Kılıç gibi değil, güneş ve ay gibi parlaktı. Mübârek yüzü yuvarlakça idi.”[7]
Peygamber Efendimiz’i en iyi tasvir edenlerden biri olan Ümmü Ma’bed de Resûl-i Ekrem Efendimiz’i anlattığı bir rivâyette şöyle dedi: “Allah’ın Resûlü, uzaktan bakıldığında insanların en güzeli ve en sevimlisi; yakından bakıldığında ise en hoş ve en tatlısıydı.”[8]
İnsanlar onun güzel vasıflarını andığı, onu anmayı unutanlar da unuttuğu sürece Allah ona salâtü selâm eylesin.
Peygamber Efendimiz’in üvey oğlu Hind ibni Ebî Hâle[9] (v. 36/656), Fahr-i Âlem Efendimiz’i anlattığı uzun rivâyette: “Yüzü ayın on dördü gibi parlardı.” demiştir.[10]
Hz. Ali de Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemi anlatırken sözlerini şöyle bitirmiştir: “Onu ilk defa gören kimsenin içinde, onun etkili görünümü dolayısıyla, bir ürperti hâsıl olurdu; fakat onunla bir süre kalıp kendisini tanıyınca, gönlünde ona derin bir muhabbet uyanırdı. Resûl-i Ekrem’i vasfedenler sözlerini şöyle bitirirdi: Sözün kısası, ben daha önce de daha sonra da onun bir benzerini görmedim. Allah’ın salâtü selâmı ona olsun.”[11]
Peygamber Efendimiz’in sıfatlarını anlatan pek çok ve pek meşhur hadîs-i şerîf vardır. Onların hepsini zikrederek sözü uzatmayacağız. Biz burada, Allah’ın Resûlü’nü anlatan pek çok hadis içinde maksadı kısa ve öz olarak ifâde edenlerden yeteri kadarını bir araya getirdik. İleride görüleceği üzere, konumuzu derli toplu bir şekilde ifâde eden Hind ibni Ebî Hâle ve Hz. Ali’nin rivâyetleriyle (bk. I, 336) bu bahsi tamamladık.
Dipnotlar:
- Medineli olan Berâ, Bedir Gazvesi’ne katılmak istemiş, yaşı küçük olduğu için kabul edilmemişti. On beş yaşından itibâren başta Uhud Gazvesi olmak üzere bütün diğer savaşlara katıldı. Seksen yaşlarında vefât eden Berâ, 305 hadis rivâyet etmiştir.
- Buhârî, Menâkıb 23, nr. 3551, Libâs 35, 68, nr. 5848, 5901; Müslim, Fezâil 91, nr. 2337; Ebû Dâvûd, Teraccül 9, nr. 4183; Tirmizî, Libâs 4, nr. 1724.
- Ebû Hüreyre, hicretin yedinci yılında Müslüman oldu. Adı Abdurrahman idi. Bir gün Peygamber Efendimiz onun elbisesinin içinde bir kedi görünce, ona “kedi babası” anlamında “Ebû Hüreyre” diye takıldı. O günden sonra adı âdeta unutularak sevgili Efendimiz’in bu güzel iltifatıyla anıla geldi. O da kendisine böyle hitap edilmesinden pek hoşlanırdı. Fakir olduğu için Mescid-i Nebevî’de yatıp kalkan “Ashâb-ı Suffe” arasına katıldı. Gece gündüz Peygamber Efendimiz’den ayrılmaz, ondan duyduğu hadisleri öğrenmeye çalışırdı. Bu sebeple en çok hadis rivâyet eden sahâbî oldu. Kendisinden 800’den fazla sahâbî ve tâbiî hadis rivâyet etti ve 78 yaşında Medine’de vefât etti.
- Hadîs-i şerîfin buraya kadar olan kısmı için bk. Ahmed ibni Hanbel, Müsned, II, 380; İbni Hibbân, es-Sahîh (Arnaût), XIV, 215, nr. 6309.
- “Tebessüm edince inci dişleri parıldardı” ifâdesi bazı eserlerde bulunmaktadır: (Beyhakī, Delâilü’n-nübüvve [Kal’acî], I, 275; Müttakī el-Hindî, Kenzü’l-ummâl [Sekkã], VII, 52, nr. 17815).
- Câbir ibni Semüre 100 defadan daha fazla Peygamber Efendimiz’in sohbetine katıldığını ve onun arkasında 2000 vakitten fazla namaz kıldığını söylerdi. Allah’ın Elçisi’ni pek güzel tasvir eden sahâbîlerden biri olan Câbir, Resûl-i Ekrem’in vefâtından sonra Kûfe’ye yerleşti ve orada vefât etti.
- Müslim, Fezâil 109, nr. 2343.
- Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), III, 10-11, nr. 4274; Heysemî, Mecma‘u’z-zevâid, VI, 57 (ayrıca bk. VIII, 279. Burada başka lafızlarla anlatımı var).
- Hind, Hz. Hatice annemizin daha önceki evliliğinden olan oğludur. Fahr-i CihânEfendimiz’in terbiyesinde yetişmiştir. Medine’ye hicret etmiş, Bedir ve Uhud savaşlarına katılmıştır. Yeğeni Hz. Hasan’ın sorması üzerine ona Resûl-i Ekrem’in şemailini anlatmasıyla ünlüdür.
- Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr (Selefî), XXII, 155, nr. 414; Heysemî, Mecma‘u’zzevâid, VIII, 487.
- Tirmizî, Menâkıb 8, nr. 3638; Ahmed ibni Hanbel, Müsned, I, 96, 127.
Kaynak: Kadi İyaz, Şifa-i Şerif